Güzel günler sana gelmez, sen onlara gitmelisin ….
Yazar Esra Tanrıverdi • Psikolog • 26 Ekim 2016 • Yorumlar:
Son günlerin meşhur sözü. “Hayat sana güzel!” Mutlu olanların mutluluklarına bakıp mutsuz olma halinin bir nevi dile getirimi. Kendi yaşamlarındaki güzellikleri görmeyecek kadar kör olmanın bir diğer adı belki de. İster istemez kızıyor insan. Her ne kadar espriyle karışık bir şekilde söylense de yavan bir tadı var. Küfür gibi çınlıyor kafada.
Hiçbir şey sanıldığı ve görüldüğü kadar kolay değil. Bunca gece gündüz çalışmaları, karar verme sancıları ve çeşitli badireleri aştıktan sonra karşısına geçip “hayat sana güzel!” demek biraz ayıp olmuyor mu? Oysa hayalini gerçekleştirmiş, mutlu, huzurlu birinin yazdıklarını dinleyip keyif ve dersler almaktır doğru olan.
Psikolog olmama rağmen bu sözü ben de çok işitirim. Kendimi oyalamayı severim. Önce kendim için gezer görür dolaşırım. Güzel olan paylaşılır yaşam felsefemle ne yaptım ne ettiysem paylaşırım. Bu şu demektir: “ Bak ben yaptım, ben gittim sen de git sen de aynı duyguları yaşa, mutlu ol. Hayattan keyif al! “ Öyle fazla paralar gerektirmiyor hayatın bana güzel olması için. Gökten zembille inen bir şey de yok. Hayatın bana sunduklarından fazlasını talep etmeden yaşamımı güzel kılacak ne varsa hakkını vererek yapmaya çalışıyorum. Hepsi bu. Öyle oturduğun yerden hayat güzel olmuyor ne yazık ki!
Her şey sadece para da değil. “Paran var hayat sana güzel” “Bekarsın hayat sana güzel, “ Her hafta geziyorsun hayat sana güzel”, “Zamanın var hayat sana güzel”… Bir insan hayatın kendine güzel olmamasından bu kadar dem vuruyorsa sormak lazım: Sen hayatını güzelleştirmek için ne yapıyorsun? Mutlu olmak için hangi adımları attın? Hep yapmak istediğini söyleyip ertelediğin şeyleri ne zaman yapacaksın? Yoksa hala oturduğun yerden, başkalarına bakıp “oh, hayat sana güzel” demeye devam mı edeceksin?
Biliyorum ve eminim ki hayat hareketi seviyor. Oturduğun yerden spor yapamaz, sevgili bulamaz ya da dünyayı dolaşamazsın… Hayatını değiştirmek isteyip, parmağını bile oynatmayacaksan hiçbir şey zaten sana güzel olamaz. Hayat ancak içinde bulunduğun koşulları kabul edip teslim olduğunda güzel olur. Örneğin sahile yakın oturuyor olmana rağmen üşenmeyip yürüyüşe çıktığın an, bisiklete binmeyi bildiğin halde erinmeyip denize sıfır pedal çevirdiğin an yaşamın sana verdiklerini kullanmaya başlarsın. İşte o an hayat da sana sürprizlerini sunar. Hayat her şeye rağmen çok güzel, tabi bunu görene… “Hayatın bizim için ne ifade ettiği hayatın karşımıza neler çıkarttığı ile değil, bizim hayatın karşısına çıktığımız tavırla belirlenir, başımıza gelenlerden çok bizim olanlara verdiğimiz tepkiler ile gelişir.” Der Lewis Dunnington Şimdi, “hayat sana güzel” diyenlere demeliyiz ki Evet, HayaT BanA GüzeL ! Kanser hastalarının “yaşayacağım ” motivasyonuyla iyileştiği dünyada hayatını elemle dolduranlara bu da benim eleştirim…
Hayatın güzelliğini ve çirkinliğini kadere bağlayanlar var bir de. Onlara söylenebilecek tek şey Şems-i Tebriz’den : “ Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle” deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin, ne de hayat karşısında çaresizsin.”
Ve Mevlana der ki;
”Üzülme!..Dert etme can!..Görebiliyorsan, dokunabiliyorsan, nefes alabiliyorsan,…yürüyebiliyorsan…Ne mutlu sana!..Elinde olmayanları söyleme bana…Elinde olanlardan bahset can!…Üzülme!..Geceler hep kimsesiz mi geçecek?..Gidenler dönmeyecek mi?..Yitirdiğin her ne ise; bir bakarsın yağmurlu bir gecede..Veya bir bahar sabahında karşına çıkmış…Bil ki! Güzellikler de var bu hayatta…Gel Git’lerin olmadığı bir hayat düşünebilir misin?..Hüzün olgunlaştırır” …Kaybetmek sabrı öğretir”Dört dörtlük tanımı sadece müzikte var. Hayatı olduğu gibi kabullenmeli ve üzerine elimizden gelenleri inşa etmeliyiz. Hayatın güzelliği beş para etmez bu sendeki ki yaşama aşkı olmazsa!
ROTA: İnsan kendine olan güveni, cesareti ve umudu kadar genç, kuşkusu, korkuları ve bezginliği kadar yaşlıdır. Hiç kimse fazla yaşamış olmakla yaşlanmaz. İnsanları yaşlandıran ideallerinin bitmesidir. Bir insan hayranlık duyup sevebildiği kadar genç demektir. İçinizdeki çocuğa iyi bakın. O mutluysa siz de mutlusunuz.