Hadi Biraz da Çocukluğunuza ve Hatta Bebekliğinize İnelim..
Yazar Zehra Hangül • Çocuk Psikiyatristi • 5 Haziran 2020 • Yorumlar:
“Çocukluğuma inmeyecek misin doktor?”, “Çocukluğuna inmek lazım senin”, “Haydi şimdi çocukluğunuza inelim” gibi cümleleri sanıyorum duymayanımız yok. Dizilerde, filmlerde, karikatürlerde ve bir psikiyatr ya da psikolog iseniz eş dost sohbetlerinde espriyle karışık sıkça karşılaştığımız o meşhur “çocukluğuna inmek” ifadesi çoğu zaman esprili bir şekilde kullanılsa da aslında hemen herkes tarafından kabul gören önemli bir gerçeği yansıtıyor. Çocukluğumuzun bu günkü kişiliğimiz, duygu ve düşüncelerimiz, hatta davranışlarımız üzerinde etkili olduğu gerçeği. Ben bu gerçeği daha da geriye götürmek ve bebeklik döneminin, bu dönemde anneyle kurulan ilişkinin bireyi nasıl etkilediğinden bahsetmek istiyorum sizlere.
Yaşamın ilk 2 yılı beynimizin delicesine bir hızla büyüdüğü, beyin hücrelerimizin hızla artış gösterdiği çok kritik bir dönemdir ve beynimizdeki düşünce-duygu-davranış sisteminin temelleri bu kritik dönemde inşa edilir. İlk 2 yıl bebekle en çok zaman geçiren, onun bedensel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayan kişi anne olduğu için bu dönemde anneyle kurulan ilişkinin bireyin tüm yaşamına etki ettiği söylenir. Peki, gerçekten böyle midir? Bilim bu konuda ne diyor bir bakalım.
Biyolojik sistemlerinin insanlarla benzerlik göstermesi nedeniyle pek çok bilimsel araştırmada farelerin kullanıldığını biliyoruz. Anne bebek ilişkisi bağlamında da fare deneylerinden edindiğimiz çok kıymetli bilgiler mevcut. Örneğin, yeni doğan döneminde anne fare, yavrusunu ne kadar çok yalıyor, ne kadar çok okşuyor ve yavrusuyla ne kadar çok zaman geçiriyorsa yavru farede stres hormonları o kadar düşük oluyor. Annesinden daha fazla sıcak temas gören bu fareler büyüdüklerinde, annesi tarafından yeterince temas görmeyen farelere göre daha az saldırgan davranış sergiliyor. Bununla da kalmıyor, annenin şefkatli dokunuşları kuşaklar arası aktarıma uğruyor ve annesinden iyi bakım gören fareler ilerde kendileri anne olduklarında yavrularına daha iyi bakım veriyor. Bu deneylerde dikkatinizi çekmek istediğim şey “iyi bakım” kavramı. Burada iyi bakımdan kastettiğimiz özellikle yavrunun duygusal ihtiyaçlarını karşılayan, sıcak ve yumuşak dokunuşlarıyla ona kendini güvende hissettiren annelik davranışı. Elbette bir bebeğin hayatta kalabilmesinin yegane koşulu bedensel ihtiyaçlarının karşılanması, beslenmesi ve olumsuz dış koşullardan korunmasıdır ancak görünen o ki bebeğin anneye bağlanması için bir diğer deyişle anneyi “anne” olarak görmesi için bu yeterli olmuyor. Tam da burada Harlow’un meşhur deneyinden bahsetmek iyi olacaktır. Bağlanma teorisinin temellerini atan bu deneyde Harlow, yavru maymunları tek başına bir kafeste büyütüyor. Kafesteki yavruya günün belirli saatlerinde 2 farklı anne seçeneği sunuyor. Bunlardan birisi metalden yapılmış ama göğüs kısmında biberon bulunan ve yavru maymunun sadece beslenmesini sağlayan bir anne, diğeri ise süt vermeyen ama yavru maymunda güven duygusu oluşturan sıcak-yumuşak peluştan yapılmış bir anne. Deneylerden elde edilen bulgular oldukça çarpıcı. Yavru maymun serbest bırakıldığında tel anneyi sadece karnını doyurmak için kullanırken kalan tüm zamanını ona süt vermemesine rağmen pelüş annenin kucağında geçiriyor. Harlow bununla da yetinmiyor, hangi anneye daha çok bağlandığını anlamak için yavru maymunu yapay bir canavar ile korkutuyor ve korktuğunda hangi anneye gideceğine bakıyor. Canavarı görünce büyük bir korku tepkisi veren yavru koşarak pelüş anneye sığınıyor. Bu deney, bir bebeğin ya da çocuğun annesine güvenle bağlanabilmesi için beslenme gibi fiziksel ihtiyaçların karşılanmasının yeterli olmadığını, asıl önemli olan şeyin çocuğa güvende olduğunu hissettiren, sıcak ve şefkatli bir annelik sergilemek olduğunu gözler önüne seriyor.
Yine insanlar üzerinde yapılmış pek çok araştırma yaşamın ilk yıllarında anneyle kurulan ilişkinin, çocuğun ilerleyen yıllardaki davranış sorunları, arkadaş ilişkileri ve hatta okul başarısı ile ilişkili olduğunu bildiriyor. Bebekliğinde annesiyle kurduğu ilişki, çocuğun yıllar sonra okul başarısını nasıl oluyor da etkiliyor? Başta bahsettiğim fare deneylerini hatırlarsanız annenin bebeğe sağladığı sıcak temasın stres hormonlarını azalttığını söylemiştim. İşte bu stres hormonları aynı zamanda bellek ve öğrenme üzerine bozucu etki gösteren hormonlar. Anne-bebek ilişkisinin bu hormonlar üzerinden çocuğun başarısına etki ettiği düşünülüyor. Bunların yanı sıra yetişkin hayatımızda kurduğumuz ilişkilerin, eş seçimimizin ve çocuğumuza sergilediğimiz ebeveynlik davranışlarımızın çocukluğumuzda annemizle kurduğumuz ilişkiden, bağlanma biçimimizden etkilendiğini gösteren çok sayıda çalışma mevcut.
Elbette insan çok yönlü bir varlık; aile, arkadaşlar, okul, ilerleyen yıllarda iş ve daha pek çok sosyal çevre insan üzerine etki ediyor. Tüm bu çalışmalardan anne bebek ilişkisi iyi ise her şey iyi, kötü ise her şey kötü olacak gibi bir çıkarımda bulunmak doğru olmaz. Yine de görünen o ki, gelecek biraz da geçmişle inşa ediliyor.