Hayatı Oluşturan Düşüncelerdir
Yazar Osman İlhan • 5 Mart 2024 • Yorumlar:
Genel anlamda insanoğlu pasif ve edilgen bir tutum takınarak hayat olayları karşısında kendilerini mağdur olarak gösterme eğilimindedirler, bir çok psikolojik sorun yaşayan insanlarda ortak olarak gördüğüm özelliktir bu. Genelde bu insanlar, sorumluluk almaktan kaçınan, hayatları üzerinde insiyatif haklarını görmezden gelen kökten kaderci eğilimler gösteren bir portre çizerler. Onlar için hayat esen bir rüzgar gibidir ve onlarda bu rüzgarda savrulan yapraklar gibi rüzgarın estiği yöne doğru giderler. Ben terapi seanslarımda danışanlarımın bu tutumlarını farkettiğim zaman ilk önce bu noktayı değiştirmeye çalışırım, hayatlarının iplerini eline alabilen bir insan haline dönüşebilmek biraz olsun atılgan bir tutum sergileyebilmek bu insanların sorunlarının en önemli kırılma noktasını oluşturur genelde. Mesela onu üzen, depresif bir ruh hali yaşamasına sebep olan durum, kişiler, olaylara karşı atılgan bir tavırla yüzleşebilmeyi başarmış danışanlarımın özgürleşme maceralarını görmek mutlu eder her zaman beni. Belki kalp kırmamak, iyi insan olma çabası gibi birçok tutum ne kadar erdemli bir insana yakışır gibi gözüksede çoğu zaman pasif ve mağdur insan yapıları oluşmasına sebebiyet veriyor aslında. Hayat iyi yada kötü birisi olmak gibi kutuplardan oluşamaz doğası gereği, denge hayatın en önemli dinamiğidir, yani birisi size tokat attığında siz öteki yanağınızı çevirmemelisinizdir aslında bu ariflerin ve alimlerin işidir, birçoğumuza bir beden büyük gelen bir olgunluktur bu, biz o olgunluk aşamasına gelene kadar kendi ruhsal dengemizi korumak adına atılgan bir tutumla bu olayların ve kişilerin karşısında dik durabilmeyi başarabilmemizdir asıl olan, bu sayede pasif bir bireyden haklarını savunan ve hayat karşısında zaferine ulaşabilecek yetişkinlere dönüşebiliriz. Bu süreçte en kilit nokta, atılgan bir birey olabilmekten geçer, atılgan olmak ne demektir?
Atılgan olmak kendi hedeflerimiz doğrultusunda ilerlerken başkalarının haklarını ne kadar yapabilmeye kabiliyetimiz olsa dahi gasp etmeden ilerleyebilmektir en basit tanımıyla. Bu ilerleyiş sırasında ilk farkındalığımızın oluşması gereken aşama şüphesi düşüncelerdir. Düşüncelerin oluşumu ve kaynağı hakkında insanlar çok az bilgiye sahiptir. Bu noktanın üzerinde biraz durmak gerektiğini düşünüyorum. Düşünceler kaynağı itibari ile insanın derinliklerinde bulunan bilinçaltı katmanından etkilenir şüphesiz, mesela çocukken yaşanılan bir travmayı çağrıştıran her olay ve durum size çok hoş düşünceler üretmenizi engeller ve buna bağlı olumsuz duygular geliştirmenize sebebiyet verebilir. Bu durum ne kadar sizin kontrolünüzün dışında gelişiyor gibi görünsede sadece insan olmanızdan kaynaklı bazı meziyetlerinizi kulanmıyorsunuz demektir, onlardan en önemlisi olumsuz düşünceyi durdurma ve yerine pozitif olanı getirme gibi bir basit taktikle olabilir, mesela sizin kaygınızı ve anksiyete seviyenizi artıran travmatik bir düşünce bilincinize hücum ettiği anda yerine sizi mutlu eden bir düşünceyi getirirseniz ve bunu bir ödev gibi sürekli yaparsanız zamanla bu durum davranışa dönüşür, yani olumsuz düşünce geldiği anda olumlu düşüncenin duvarına çarparak kaygı oluşturma özelliğini yitirecektir biz buna psikolojide ters düşünce oluşturmak olarak bahsederiz, bu bir bilgidir ve atılgan bir şekilde hayatını değiştirmek isteyen birey bunu kullanacaktır ancak baştan yenilgiyi kabul etmiş pasif ve mağduriyeti oynayanlarımız, hayatımızın iplerini sürekli elimize almaktan kaçanlarımız çoktan ne saçma ve basit birşey safsata diyip mağlubiyeti oynadıkları dünyalarında kalabilmek için bana ve kendilerinze toplamda tüm hayatın pozitif verilerine karşı kapılarını dirençleriyle kapayacaklardır.
Psikoloji biliminin temel sistemlerinden olan; düşünce, duygu ve davranış üçlüsü arasında bir kısır döngü vardır. Mesela hayata karşı negatif düşünceler geliştiren insanın duyguları da olumsuz olur buna bağlı davranışlarıda olumsuzdur, yataktan çıkmama gibi obur bir şekilde yemek yemek gibi davranışlar geliştirir, insanlardan kaçar hayattan izole bir yaşamı seçer. Bu örneği genişletebiliriz kuşkusuz ancak burada bahsedilen kısır döngünün başlangıç noktası düşüncelerimizdir, ve en etkileyici olan da bu düşüncelerin öğrenilmiş olmasıdır bilinçaltımızın karanlık kasasında saklı bu düşünceler birçok psikolojik sorununun temeli oluşturabildiği gibi keşif edildiği taktirde çözümüde çok kolaydır, buda ancak kişinin bir uzmanla başlayacağı terapi seanslarıyla mümkündür, kişi terapistinin rehberliğinde bilinçaltının labirentlerinde bir yolculuğa çıkar ve bu karanlık kasasını bulup oradaki düşüneleri yararlı olanlarıyla değiştirmesiyle mümkündür.
Her türlü düşüncenin kaynağı öğrenmedir dedik ve her öğrenme bir şekilde beynizmizde nörolojik ağlanmalar marifeti ile karektirimizi, hayata karşı tutumuz gibi bir çok insani davranışlarımızı şekilendirir. Aynı nörolojik ağlanma her yeni öğrenme ile şekillenir, değişir ve yeni şemalar oluşur, bu şemalar insanların yaşadığı sorunlarda kurtarıcı bir görev üstlenebilir. Terapinin marifetide zaten kişinin işe yaramayan hayatını zorlaştıran öğrenmelerini, takıntılarını düşünce biçimi açısından alışkanlıklarını fark edip, yeni tutumlarla değiştirmesine yardımcı olmaktır.
Düşüncenin oluşumu ve kaynağı öğrenmedir tezimizi şu örnekle destekleyebiliriz; bu satırları okuyan sizlere gözlerinizi kapayıp limon düşünün desem bir çoğunuzun zihninde sarı olan ekşi meyve şekillecektir, kiminiz limonu aklınızda canlandırdığınızda ekşiliğinide düşünüp ağzınız sulanabilir, yada dişleriniz kamaşabilir, hatta çocukluğunuzda gezdiğiniz limon bahçelerini hatırlayarak anılarınızın diyarına seyahat edebilirsiniz, gördüğünüz üzere bir limonu hayal etmek sizi bir çok farklı duygu ve düşünce, hatta ağız sulanması gibi biyolojik bir davranışı yaşatabilir, ve tüm bu farklı noktaların başlangıcı doğada bulunan limon diye bir meyvanın bilgine sahip olmanızdan kaynaklanır, bu bilgi nörolojik zeminde öğrenmeyle oluşmuştur, daha sonraki yaşantılar bu limon bilgisiyle bir çok deneyim oluşturarak zihninizin kaynağı olan norolojik havuzunuzu dallandırıp budaklandırıp size bir çok hal yaşatabilen yeni öğrenmeleri oluşturmuştur. Gelelim en can alıcı noktaya!!! Peki afrikadaki bir kabilede büyüyen yada yaşadığı coğrafya gereği limon bitkisini hiç tanımamış birisine gözlerini kapa ve limon düşün desem nasıl bir durum oluşurdu, bizi diyardan diyara sürükleyen basit bir limon hayali bu kişide sadece zifiri bir karanlıkla o nedemek demesine sadece sebep olurdu. İşte burada ilk önce yapmamız gereken bu kişiye limon denilen meyveyi öğretmemiz daha sonra o kişinin deneyimleriyle bir çok ağlanma bundan sonrasında zihninde oluşacaktır. Bu örnekte üzerinde durmak istediğim konu öğrenmenin gücü idi, kah deneyimlerimiz kah okumalarımız kah hayallerimiz ile öğrendiklerimiz bizi biz yapıyorlar. Düşüncenin kaynağı bilgi ise ve bilgi öğrenilen birşey ise ozaman bizler hayatımızın iplerini elimize aldığımızda yeni öğrenmeler marifeti ile kaderimize kısmen de olsa yön verebilriz demek oluyor.
Düşüncelerimizde duygularımızı oluşturmakta çünkü, mesela eğer bir yakınınızı kaybettiyseniz yada başka olumsuz bir durum yaşadıysanız şuan onu düşünün ve bu düşüncelerle içinize hücum eden duygularıda fark edeceksiniz. Düşünce, duygu ve davranış arasındaki bu ilişki yaşadığımız bir çok psikolojik problemin temelini oluşturuyor anlaşıldığı üzere. Eğer bizler düşüncelerimize hakim olursak, ki bunu yeni öğrenmeler marifeti ile yapabiliriz, duygularımıza da hakim oluruz, ozaman davranışlarımıza hakim oluruz, unutulmamalıdır ki yaşadığımız dünya eylemler ile şekillenir, etki ve tepki yasası işler, yani hayattan bir şey bekliyorsanız ilk önce hayata ne verdiğinize bakmanız gerekir, atasözününde dediği gibi ne ekersen onu biçersin. Tüm bunlar bize göstermiştir ki, hayat içinde sanıldığı gibi pasif değilizdir, bazen tutumlarımız rüzgarın eseceği yönü belirleyebilir, sadece biraz cesaret ve atılganlıkla karaya vuran ruh geminizi tekrar engin denizlere çıkartabilesiniz, yeterki bir cesaretle o geminin dümenine tekrar geçebilesiniz.
Uzman Klinik Psikolog/ Psikoterapist Osman İLHAN