Hedef

Yazar İzzet ÖzerPsikolog • 28 Ağustos 2018 • Yorumlar:

“Hedefsiz bir insanın varlığından şüphe ederim”

Hz. Mevlana

Vurulması gereken koordinatları bilmeyen savaş uçağı pilotu, ders çalışmaya otururken yarın hangi sınavın olduğunu bilmeyen öğrenci, tarlaya ekim için geldiğinde çuvallarda hangi mahsulü taşıdığını bilmeyen çiftçi, tatile çıktığında nereye gideceğini hiç düşünmediğinden terminalde şaşakalan bir çift. Ne kadar saçma görünüyor değimli? Olur mu öyle şey? Bu insanların her biri önceden bu bilgilere erişip hazırlanırlar. Yani hedeflerini belirlerler; yoksa hedef belirlemeden bir işe girişmek, çabalamak ne kadar ahmakça diyebilirsiniz. Doğru! Aslında birçok davranışımızı seçtiğimiz hedefler doğrultusunda gerçekleştiririz. Ancak bunların çoğu kısa vadeli, çabuk zevke dönüşebilen, zorlayıcı olmayan ve aşırı mücadele gerektirmeyen hedeflerdir. Ne var ki insanoğlu küçük hedeflere ulaşmaktan çok mutlu olmaz. Kitabımızın başında bahsettiğimiz temel ihtiyaçları karşılamayı arzular. Bu bir yaratılış özelliği ve işe yarmayan olmak insanı ne kadar umursamaz görünse de mutsuz eder. Bu yüzden gerçekten bir gayesi olmayan ve üretemeyen ve başarılı olamayanlar sanki bütün bunlar oluyormuş gibi yalan söylerler ya da küçük başarılarını abartarak aynı potaya gelmek isterler. Güçlü bir ihtiyaç varlığını ispatlamak.

Cansız varlıklara dikkat edin! Atom çekirdeği etrafında dönen elektronlar canlı karıncalardan bile daha dinamiktir. Evrende cansız olduğunu bildiğimiz nice gezegen yıldız ve galaksi milimetrik hesaplarla yörüngesinde koşturup durmaktadır. Ya canlılar! Ağustos böceğinin hikâyesi sadece bir hikâye. Yazın tembellik ettiği ve kışın karıncaya muhtaç olduğu sadece insanoğluna bir benzetme. Hiçbir hayvan eğer insanoğlu müdahale etmezse, başka bir hayvana dilencilik etmez. Çünkü onun genetiğindeki hassas programları, yani içgüdüleri bütün yolları tarif eder ve mücadeleyi asla bırakmazlar. Yeryüzündeki dilencilik sadece insanların uğraştığı bir iştir. Keşke böyle bir uğraşı hiç olmasa. En ufak mikroorganizmalardan en devasa yaratıklara kadar yaşayan tüm canlılar şaşmaz bir hedefin peşinde koşarlar. Asla vazgeçmezler ve mutlaka kendi alanlarında sayısız başarılar elde ederler. Bununla birlikte onlardan çok daha muhteşem yeteneklerle donatılmış ve hiçbirinin sahip olmadığı zekâsı sayesinde sürekli gelişebilen tek varlık olan insan, neden çok daha mücadeleci ve başarılı olamasın. Bunun için bir kez daha nereye gittiğinizi ve neden gittiğinizi düşünün!

Bu ihtiyaçlar her zaman bedensel olmayabilir; psikolojikte olabilir. Mesela insanlar genellikle kendilerini seven insanlarla birlikte olurlar. Siz hiç ‘benden nefret eden insanlarla birlikte yaşamayı çok severim’ diyen birini duydunuz mu? Burada sevilme ihtiyacını karşılamak amaçtır. İyi bir sanatkâr olmayı arzulayan sanatçı eserlerini insanların beğenmesini ve takdir edilmesini bekler. Takdir de bir ihtiyaçtır. Küçücük bir çocuk bile çekyata çıkmayı başardığında arkasına dönüp bakar; kutlasınlar, takdir etsinler diye. İnsanlar neden bu kadar çok koltuk kavgası yapıyorlar dersiniz. Statü ve saygınlık kazanmak da bir ihtiyaçtır. Üniversite sınavına hazırlanan bir öğrenci sevdiği bir mesleği hedef edinmiş Tıp seçmiştir. Aslında örtülü amacı da doktorluk mesleğinin saygınlığıdır.

"Büyük adamların amaçları, diğerlerinin yalnızca istekleri vardır." DÜNYA ATASÖZÜ

Bir düşüncenin hedefe dönüşmesi için şu aşamalardan geçmesi gerekir:

  1. İhtiyaç hissetme ve İhtiyaçlarının farkında olma.
  2. Pragmatist hayal kurma
  3. Arzulama
  4. Sistematik ve bilinçli hedef koyma

“Güçlü kararlar, güçlü arzuların ürünüdür.”

Hayallerimiz ihtiyaç ve beklenti zeminine oturduktan sonra o hayalimizi ne kadar istediğimiz çok çok önemli. Onun için yüzlerce yarışçıdan bir şampiyon çıkıyor. Milyonların içinden bir başbakan seçiliyor. Hiç biri şansım yaver gitti demez, çünkü ateşli sıtma gibi iliklerine işleyen arzuları ve boylarını aşan terlerine vefasızlık etmek istemezler. Üniversite iki milyona yakın adaydan istenen bölümlere ilk 50 bin’i girebiliyor. Buda milyonu aşkın insanı geride bırakacak performans gerektiriyor. Gerçekten böyle bir sınavı kazanmak çok zor. Tabi ki istediği bedellerde var. Bedelini ödeyenler zafer kazanabilir.  Türk insanının bağımsızlık zaferinin bedelini düşünürseniz, Balkan, Rus, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarını dâhil edersek milyonların kanını görürsünüz. Öksüz kalmış, eşini kaybetmiş, açlık ve sefalete düşmüş, yurtları işgal edilip esir alınmış, malı ve namusuna kast edilmiş milyonları görürsünüz. Peki, bizim bedelimiz nedir? Bu sınavı kazanmak için canımızdan, sağlımızdan, mutluluğumuzdan mı o9lacağız? Hayır. Hiç de kendimizi yıpratacak, kalıcı hasarlar meydana getirecek kayıplarımız olmayacak. Sadece zevklerimizi, eğlencelerimizi, boş vakitlerimizi, sosyal aktivitelimizden bir kısmını düzenleyeceğiz. Birazcık kısabiliriz, erteleyebiliriz, robotlaşmadan ama işimizin farkında olarak düzenleyeceğiz. Bir de başarının diğer gereksinimleri olan öğrenme teknikleri ve donanımları kazanancağız. Ve sonuçta ömrümüzün sonuna kadar başarmış bir insanın özgüveniyle ve kendimizin şampiyonu olarak yaşayacağız. Hayal ettiğimiz hayatı hedefleştirmiş ve sonunda elde etmiş olacağız. Ne dersiniz? Hayallerimiz sadece hayal olarak mı kalsın, yoksa onları hedef yapıp koşalım mı peşinde, ona kavuşana dek?

İnsanların büyük bir kısmının başarı düzeyleri kapasitelerinin altındadır. Potansiyeli performansa dönüştürmenin ilk adımı kapasitemizi keşfederek ona uygun bir hedef geliştirmektir. Hedeflerini belirleyen insanlar bazen sadece ilgi duyduğu bir alana odaklanıyor. Bazıları aslında sevmediği bir noktayı sırf prestijinden ötürü hedef seçiyor. Hedefsiz insanların tamamı, hedefi olanlarında doğru niteliklere göre seçim yapamayanları başarısız olur.  Yunus Emre’nin yüzlerce yıl önce dediği gibi insan önce kendini bilmeli, kendini tanımalıdır.  Potansiyelini bilmeyen öğrenciler genelde daha küçük hedefler koyarak riske girmemiş olurlar. Bazıları da çok üstünde hedef belirleyerek çok çalışmak zorunda kalır yinede istediği başarıyı elde edemez. Bu sefer de he çok enerji sarf eder hem de özgüveni gittikçe düşer. Çok emek harcamasına rağmen başarıya ulaşamaz. Gardner’in çoklu zekâ kuramına göre en az sekiz zekâ alanında değerlendirilen zekânın birde zihin sel performans derecesi düşünüldüğünde beynin anlaşılmasının hem çok gerekli hem de biraz zor olduğu anlaşılıyor. Bir insanın matematiksel zekâ alanı çok gelişmişken sözel becerisi daha az gelişmiş olsun. Bu öğrencinin ben edebiyat alnını çok seviyorum diyerek bu yönde çalışması sadece ilgisine göre hedef koyduğunu gösterir. Bu seferde hem mevcut gelişmiş zekâ alanını kullanamamış olur, hem de diğer alanın da yer tutabilmek için çok fazla gayret sarf etmek zorunda kalır. Yinede çok iyi bir edebiyatçı olacaktır diyemeyiz. Tabi ki bir alanda çok emek harcayan birisi belli noktalara gelebilir ve hatta başarılı da olabilir. Burada asıl anlatılmak istenen zihinsel enerjinin tasarruflu kullanımı ve daha üstün başarılara daha kısa sürede ve daha sağlıklı ulaşabilmektir. Yoksa insanları yetenekleriyle sınırlandırmak gayesi güdemeyiz. Ancak şu da var ki zaten doğuştan belli genetik sınırlamaların varlığı da reddedilemez bir gerçek. Buna rağmen yetenekler geliştirilebilir, zayıf alanları güçlendirilebilir.

HEDEF SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR:

  1. Mesleğe dönük hedef seçilmesi
  2. Mantıkla açıklanabilir olması
  3. Ulaşılabilir olması
  4. Motive edici olması
  5. İhtiyaç ve beklentileri karşılaması
  6. Kesin ve net olması
  7. Ölçülebilir olması
  8. Belirli bir zaman dilimine göre ayarlanmış olması ve birimlere bölünmesi
  1. Faydalı olma amacı güdülmesi

Fatih’in yastığındaki İstanbul krokisi gibi hedefinizi sık sık seyredin. Ona ulaştığımız anı hayal edin sıkça. Sevinicinizi, coşkunuzu, yakınlarınızın mutluluğunu hayal edin. Özellikle ders çalışmak istemediğiniz zamanlarda ve de yatağınıza uzandığınızda…

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)