Hipnozun Teorik Açıklamaları
Yazar Tuncay Özer • Psikolog • 28 Ocak 2022 • Yorumlar:
Bu konunun biraz kafa karıştırıcı bir yönü var. Bu bölümün kafa karıştırıcı olmasının nedeni insan beyninin karmaşık bir yapıya sahip olması yanı sıra hipnozun kendisininde karmaşık bir yapıya sahip olmasıdır. Aşağıda okuyacağınız hipnoz teorilerinin hepsi çok yönlü bir kavram olan hipnozun sadece bir yönünü ifade eder.
Disosyasyon Teorisi
Hipnoz durumunda olan bir kişi disosyasyonu hipnoterapiste genlikle şöyle ifade eder: “Zihnimin bir bölümü sizin ve söylediklerinizin farkında iken, zihnimin diğer bölümü başka yerlerde (sahilde-ormanda vs.vs.) olabiliyordu.”
Hipnoz söz konusu olduğunda disosyasyon o kadar önemli bir konudur ki belli bir derecede disosyasyon olmadan hipnoz durumunun var olması zordur denilebilir. Hipnoza giren kişinin disosiye olma kapasitesi arttıkça hipnozun derinliği de artar. Aynı zamanda bilinç ve bilinçdışı zihnin hipnozda disosiye olması hipnoz uygulamalarının belkemiğidir (Yapko,2003)
Bazı duygularınız, düşünce ve davranışlarınız, kişiliğinizden, diğer düşünce ve davranışlarınızdan bağımsız hareket etmeye başladığında disosyasye oldunuz demektir. Bu teori hipnozu bir disosyasyon olarak ele alır. Hipnozdaki kişileri de disosye olmuş bireyler olarak ele alır.
Ernest Hilgardı’ın Neodisosyasyon teorisine göre insanın simultane çalışabilen çoğul kognitif sistemleri mevcuttur. Bu sistemler hipnozda olunmayan zamanlarda yönetici ego (executive ego) tarafından kontrol edilmektedir. Kognitif sistemin içeriğnde alışkanlıklar, tutumlar, önyargılar, ilgiler ve diğer gizli yetenekler bulunur. Hipnoz durumunda bir çok alt kognitif sistem yönetici egonun denetiminden çıkar ve bunun sonucu olarak alt kognitif sistemler otomatik ve disosiye olmuş vaziyette (birbirinden bağımsız ve habersiz) hareket ederler.
Bu teoriye göre hipnoz esnasında bilinçli ve bilinçdışı zihinsel durum arasında bir disosyasyon (ayrışma) meydana gelir ve bunun sonucu olarak bilinçdışı zihin telkinleri kabul eder.
Hipnotizabilite ve disosyasyon kapasitesi arasında bulunacak korelasyonlar bu teorinin doğruluğunu büyük oranda ortaya çıkaracaktır. Bu teori hipnozun bazı karakteristik özelliklerini açıklayabilmektedir ancak açıklayamadığı bir çok konu da mevcuttur.
PASİFİZASYON TEORİSİ
Hipnoz durumunda olan insanlar genellikle daha pasif bir duruma geçerler. Bu teoride hipnozu bu şkelilde insanların pasif bir duruma geçebildiği özel bir zihinsel durum olarak açıklar. Ancak bu teori hipnoz durumunda pasif kalabilen bir insanın hipnoz durumu bozulmadan nasıl aktif (arousal) duruma geçebildiğini açıklayamıyor. Hipnoz durumunda olan insan daha pasif psikofizyolojik duruma geçmektedir. Ancak bu sefer hipnoterapist aktif rol almaktadır. Danışan aktiflik görevini terapiste bırakarak kendisi pasif olarak rahatça uzanmaktadır. Bu durumda yanıtlanması gereken soru şudur; pasif bir konuma geçerek aktivasyon görevini bir başkasına verdiğinizde siz gerçekten o esnada pasif misinizdir?
ROL OYNAMA (ROLE PAYYİNG) TEORİSİ
Bu teoriyi California Üniversitesinden Dr.Theodore Sarbin öne sürmüştür. Rol yapma teorisini savunanların başlıca dayanağı sadece ve sadece hipnoza özel sadece ve sadece hipnoz durumunda meydana gelen psikolojik, biyokimyasal yada nörofizyolojik bir değişiklik olmamasıdır. Bu teoriyi savunanlar bu yüzden hipnoz durumunun uygulanması ile meydana getirilebilen değişikliklerin, hipnoz durumu olmadan da (danışan yeterince motive olduğunda) meydana getirilebileceğini savunmaktadır. Bu teoriyi savunanlara göre hipnoz ancak hipnoza girmiş insan rolü yapmayı kişi kabul ettiğinde mümkün olmaktadır. Bu teorisyenlerin savını daha açıkça ifade etmek gerekirse hipnoz durumu sadece ve sadece bir rol yapmaktan ibarettir.
Bu teoriyi test etmek isteyen ordinaryüs Prof.Dr. Martin Orne (psikoloji ve psikiyatri profesörü) bir deney (1959, 1971) düzenler. Bu deneyde bir grup insan gerçekten hipnoza alınıp bir odaya konulmuşlardır. Diğer bir grup insana ise hipnozdaymış gibi rol yapmaları talimatı verilerek aynı odaya konulmuşlardır. Sonra deneyimli bazı hipnoz uygulayıcalarından kimin hipnozda olup, kimin sadece hipnozdaymış gibi rol yaptığının belirlenmesini istemişlerdir. Deneyimli hipnoz uygulayıcıları kimin rol yaptığını kimin ise gerçekten hipnozda olduğunu ayırmakta zorlanmışlardır. Ancak burada şu nokta çok önemlidir ki bir insan sadece hipnozdaymış rolü yaparsa gerçekten hipnoza geçebilir. Yani rol yaptığını sananlar belki de rol yapmıyordu da gerçekten hipnozdaydı.
Hipnozu başlatmak için kullanılan tekniklerden birinin adı “sanki” (as if) tekniğidir. Bu teknikte insanları hipnotik trans durumuna götürmek için hipnotik transtaymış gibi rol yapmaları istenir ve kişiler gerçektende hipnoza girer.
Araştırmacılar, gerçekten hipnotize edilen biriyle yalnızca hipnotize olmuş gibi davranan bir kişinin davranışlarının birbirinden ayırt edilmesinin mümkün olduğunu göstermiştir. Hipnoza oldukça yatkın olan denekler doğal davranırlarken, hipnotize edilebilirliklerinin düşük olduğu kanıtlanmış deneklerden hipnotize olmuş gibi davranmaları istenmiştir. Bu arada deneğin hangi gruba dahil olduğu, deneği yapan kişi tarafından bilinmemektedir. Hipnotize olmuş gibi davranan denekler, kendilerinden beklendiği gibi hipnozun gereklerini yerine getirmişlerdir. Ancak öznel deneyimleri ile ilgili olarak dile getirdikleri şeylerle gerçekten hipnotize edilen kişilerin söyledikleri arasında önemli farklar görülmüştür (Zamansky, Bartis, Hillgard, 1978)
Hipnozdaki kişilere bir ışığa baktıkları telkin edildiğinde pupil (gözbebeği) hareketleri gözlenmiştir. Oysa Hipnozdaymış taklidi yapan insanlara (simulations) bir ışığa baktıkları telkin edilirse hiç bir cevap alınamayacaktır.
Bir psikolog ve filozof olan William James şöyle soruyor: “Bir insan mutlu olduğu için mi gülümser, yoksa gülümsediği için mi mutlu olur?”
Sonuç olarak rol yapma teorisyenleri diyor ki gerçekten hipnoz diye bir şey yoktur her şey sadece insanların hipnoz denilen senaryoya uymalarından ibarettir. Ancak deneysel sonuçlarda şunu gösteriyor ki hipnozun rolünü yapmakta, gerçekten hipnozda olmaktan farksız değil. Kafanız iyice karıştı değil mi? Kafa karışıklığı yaratmakta Ünlü Hipnoterapist Milton Erickson’un hipnoz için kullandığı bir teknik. Fazla kafanız karışırsa hipnoza gidebilirsiniz. Siz siz olun bu kitabı okumayı bitirmeden hipnoza girmeyin.
DEĞİŞTİRİLMİŞ BİLİNÇLİLİK HALİ TEORİSİ (ALTERED STATE OF CONSCIOUS THEORY)
Bu teoriye göre hipnoz bazı indüksiyon yöntemlerinin uygulanması ve dikkatin daraltılarak bir odağa yönlendirilmesi ile normal bilinçlilik durumundan farklı bir bilinçlilik durumu yaratmaktadır. Bu değiştirilmiş bilinçlilik durumunda kişinin bilinçdışı süreçlerine ve duygusal dünyasına giriş çok daha kolay olmaktadır.
Bu teori hipnozu değiştirilmiş bilinçlilik olarak kavramlaştırmaktadır. Peki ama bilinçlilik nedir? Değiştirilmiş bilinçlilik halini kavrayabilmemiz için bilinçliliği ilk önce kavramak gerekmez mi? Bu metinleri okurken bilinçlilik durumunuz her an değişmektedir. Her an değişebilen ve belirsiz bir kavram üzerinden başka bir kavramı (hipnoz) açıklamak ne kadar mümkündür?
GERÇEKLİK TESTİ TEORİSİ (REALTY TESTİNG THEORY)
Bu teori fiziksel teori olarakta bilinir. Bu teoriye göre formal hipnoz uygulaması esnasında kademeli olarak danışanın dış dünya ile bağlantısı minimuma doğru indirilmektedir. Danışan dış dünya ile bağlantıyı azaltmaya gözlerini kapatarak başlar. İçsel duyulara doğru odaklanmaya başlar. Hipnoza doğru giden kişi ilk önce gözlerini kapatır. Sonra yavaş yavaş ana caddeden gelen trafik seslerine dikkatini vermemeye başlar. Kişinin dikkati dıştan içe doğru yönelmeye başlar. Bunu şöyle örneklendirebiliriz. Şu anda etraftan gelen sencak isterseniz etraftaki seslere pür dikkat kesilebilirsiniz. Böyle yaparsanız etrafınızdaki gerçeği test etmiş (realty testing) olursunuz. Peki bir insanın özel bir ortamda realiteyi test etmesi engellenirse ne olur? Böyle bir engelleme durumunda o insanın etrafta algıladığı realite doğru olsun yada yanlış olsun gerçek realiteye dönüşmeye başlar. Bu teorisyenlere göre de hipnozda meydana gelen şey işte budur. Hipnozda dış dünyadan gelen duyuları ve uyarıları azaltırız ve içsel algılama süreci başlar. O esnada her ne algılyorsak bizim realitemiz olma eğilimi vardır. Hipnozda telkinlerin realiteye dönüşmesini kolaylaştıranda hipnozun bu özelliğidir.
Avustralya’lı psikologlar Peter Sheehan ve Kevin McConkey hipnozu uygulamanın çok değişik bir yolunu bulmuşlardır. Bu yöntemde danışan dış dünyadan en fazla soyutlanabileceği bir odaya alınır ve dış dünyadan geri bildirim alması mümkün olduğu kadar engellenir. Böylece denekler içsel yaşantılarını algılamak zorunda bırakılırlar. Bu deneklerde hipnozdakine çok çok benzeyen durumlar görülür. Bu teoriye göre hipnoz durumunu meydana getiren şey beş duyuya en az görev verilerek, dikkatin dış dünyadan iç dünyaya doğru yöneltilmesidir ve bunun sonucu olarak o esnada hipnoterapistin telkinleri realite olarak kabul edilir çünkü dış dünyanın realitelerine kişi o esnada zaten çok uzaktır.
Bu teorinin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu test etmek kolaydır. Bir insan beş duyudan gelen uyaranları en aza indirdiğinde hipnoz durumuna geçebiliyorsa bu teori doğru demektir.
Hipnoz uygulamaları esnasında danışanların dış ortamdan izole olmaları hipnotik transı kolaylaştırmakta ve derinleştirmektedir. Ancak bir self hipnoz konusunda deneyimli bir insanın Taksim meydanında bile kendine self hipnozu uygulayabilmesi bu teorinin de tam anlamı ile geçerli olmadığını gösteriyor.
Davranışçı Teoriler
Davranışçı yaklaşımlar hipnoz ile meydana getirilen hipnotik fenomenlerin insanların normal hallerinde de meydana getirilebileceğini savunmaktadır. Onlara göre hipnozdaki şahıslar sadece hipnozdaymış gibi davranmaktadır. Ancak bu teori anestezi olmadan sadece hipnoanestezi ile 4-5 saat sürebilen ağır ameliyatların nasıl gerçekleştirilebildiğini elbette açıklayamıyor. Aynı zamanda bu teori yaş geriletmesi sırasında gözlemlediğimiz babinski refleksini ve sujelere telkinle gösterilebilen halüsinasyonları açıklayamamaktadır.
Hemisferik Teori
Sol beyin ise genellikle anlamlı konuşma, syntax, yazma, okuma, aritmetik ve ritimden sorumludur.
Sağ beyin görsel, uzaysal konfigrasyon, holistik analizler, melodi, imajinasyon, yorum ve mecazi anlamları proseslendirmede etkilidir. Bu teoriye göre hipnoz esnasında sol beyin inhibe olmaktadır. Bu teoriye göre hipnoza direnç sol beynin manifestosudur. Kendimi en yakın hiseettiğim teori bu teoridir.
Bu teorinin daha geniş açılımını üye sayfalarında bulabilirsiniz.
Uyku Teorileri (Pavlov'un ve Eski Magnetistlerin Teorisi)
Bu teoriye göre hipnoz da uyku gibi beyin korteksinin inhibisyonundan (ket vurulmasından ) ibarettir. Hipnozda bu inhibisyon daha sınırlıdır uykuda daha derindir. Son bilimsel araştırmalar ve EEG çalışmaları hipnozun uyku ve uyanıklık dışında bilinçliliğin kaybolmadığı özel bir hal olduğunu gösterdiğinden hipnozun uyku olduğunu iddia eden teoriler geçerliliğini kaybetmiştir ancak aşağıdaki nedenler hipnoz ile uyku arasındaki uzaktan akrabalığın delili olarak gösterilmektedir.
1) Hipnozda olan şahısların uygun telkinlerle uykuya geçirilebilmesi
2) Hafif bir uykuda olan şahısların telkinlerle daha rahat hipnotize edilebilmesi.
Psikanalitik Teoriler
Psikanalitik teorilerde hipnotistin parental bir rol oynadığı varsayılır. Freud'a göre hipnozda operatör, sujenin çocukluk çağındaki otoriter babasının rolünü oynar. Hipnozda Hipnotistte baba gibi omniponent bir rol üstlenir. Bu teori doğru olsaydı otoriter bir babaya sahip olanların otoriter yaklaşımlarla daha kolay hipnoza girmeleri gerekirdi. Eğer bu teori doğru olsaydı erkekler daha iyi hipnotist olabilirlerdi. Oysa araştırmalar erkek ve bayan olmanın belirleyici olmadığını göstermektedir.
Bütün psikanalitik hipnoz teorileri, sujenin içgüdüsel arzularının tatmin problemi etrafında toplanır. Psikanalistlere göre hipnotik durumda da bir çeşit tarnsferans meydana gelmektedir.
Sonuçlar:
Tek bir hipnoz teorisi hipnozu açıklamak için yetersiz kalmaktadır.