İklim ve Beslenme
Yazar Ezgi Gürer • Diyetisyen • 8 Kasım 2019 • Yorumlar:
Dünya nüfusunun hızlı artışı ile birlikte yeryüzünde bulunan kısıtlı kaynakların aşırı ve bilinçsiz kullanımı sonucunda doğanın dengesi bozulmaktadır.
Dengenin bozulmasıyla birlikte açlık, su kaynaklarının yoksunluğu, bazı canlı türlerin yok olması, topraklardaki kirlilik, bitki örtüsünün bozulması, küresel ısınma, iklimlerde değişiklik ve çevre kirliliğinde artış ortaya çıkmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliği, dünyayı tehdit eden çevre sorunlarının başında gelmektedir.
Küresel iklim değişikliği; fosil yakıtların yakılması, arazi kullanımındaki değişiklikler, ormansızlaştırma ve sanayi süreçleri gibi insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazlarının hızla birikimi doğal sera etkisini kuvvetlendirmesi sonucunda yerkürenin ortalama yüzey sıcaklıklarındaki artış ve iklimde oluşan değişiklikler olarak tanımlanmaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre; en önemli sera gazı olan CO2`nin atmosferdeki birikimi sanayi öncesi dönemde yaklaşık 280 ppm'den, Mart 2018’de 407,96 ppm'e yükselmiştir. Sanayi öncesi dönemde yaklaşık 715 ppb olan CH4 birikimi, 2017 yılı sonunda 1859 ppb'e çıkmıştır. Küresel atmosferik N2O birikimi sanayi öncesi dönemde yaklaşık 270 ppb düzeyindeyken 2017 yılında 330 ppb'ye çıkmıştır.
CO2 ‘nin işlenmiş, paketlenmiş ve/veya dondurulmuş ürünlerin hazırlanmasında, bakterilerin gelişimini durdurması sebebiyle paketlenmiş ürünlerin dayanıklılığını arttırmasında ve ayrıca içeceklerde uzun süre tat koruma sağladığından ve raf ömrü uzattığından, besinlerde asit düzenleyici olduğundan, ürün miktarında artış sağlamak amacıyla karbondioksit destekli gübreleme yapılması karbondioksit kullanımında artış göstermektedir.
Bir yandan fosil yakıt (kömür, petrol, doğal gaz) kullanımının hızla artışı, öte yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve bitkisel planktonların tahribi, atmosferdeki karbondioksit miktarını da yüksek düzeylere ulaştırmıştır.
Başta ihtiyaçtan fazla besin tüketimi, mevsiminde olmayan sebze ve meyvelere olan talep artışı, zaman tasarrufu, uzun süre raf ömrü vb sebepler nedeniyle paketlenmiş ürünlerin kullanımlarının artışı, nüfus artışı, şehirleşme ve endüstrileşme sebebiyle fosil yakıtlarla karşılanan enerji gereksinimlerinin fazlalaşması hem küresel iklim değişikliklerini hem de sağlığımızi olumsuz yönde etki etmektedir. Bununla birlikte özellikle işlenmiş ve paketlenmiş gıdalar, obezite ve kronik hastalıklar açısından tehlike oluşturmakta olup bir yandan da çevre kirliliğine sebep olmaktadır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin potansiyel etkilerini de iklim bağlantılı ölümler, Salgın hastalıklar, hava kalitesinde düşüş, doğal yaşam alanlarında kayıplar, tarımsal arazilerin azalması ve buna bağlı olarak ürün kayıpları, su kalitesinde düşüş/su kıtlığı olarak sıralayabiliriz.
Küresel sıcaklıklarda 2.3 C° düzeyinde bir artışın, 2080 yılına kadar yapılan projeksiyonlarda 270 milyon insanın, 3.3 C° düzeyinde bir sıcaklık artışının da 330 milyona kadar insanın sıtma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olacağı öngörülmektedir. 2030 yılına kadar iklim değişikliği ile birlikte yaşanacak sıcaklık artışıyla beraber, ishal vakalarında %10’luk bir artış beklenmektedir.
2/2Su ve besin yoluyla bulaşan hastalıklar sıralamasında üçüncü sırada yerini alan sıtma, sadece bulaştığı kişiyi değil aynı zamanda da hamilelerde fetüs ölümlerine ( ölü doğum ), düşük, erken doğum ve yeni doğan sıtmasına sebep olabileceğinden sağlık harcamalarında ve temel bakım hizmetlerinde artışa sebep olmaktadır.
Tüm besinler birer mucize gibi doğadan gelmekte olup birlikte her gün artan gıda taleplerinin karşılanabilmesi için gıda üretim ve tüketim süreçlerindeki sorun ve yetersizlikleri çözmek için hep beraber mücadele etmeliyiz.