Ekonominin Ruh Sağlığına Olan Etkisi
Yazar Mine Didem Arulat • Psikolog • 22 Temmuz 2022 • Yorumlar:
Öz
Ekonomi, insanların ihtiyaçlarının nasıl karşılanacağına ilişkin davranışları inceleyen bilim dalıdır; insanların yaşam tarzını, geçim kaynaklarını, sosyal ilişkileri, bireylerin ruh sağlığını etkilediği için dünya genelinde oldukça önemli bir bilimdir ve ekonominin olumsuz yönde etkilenmesiyle birlikte tüm bu değişkenler de büyük bir yıkıma uğrar. Gençlik ve erken erişkinlik dönemi, bir bireyin en verimli, hareketli ve aktif dönemi olduğundan ekonominin olumsuz dalgalanmalarından en çok etkilenen kesim olur. Ekonominin etki ettiği faktörler arasında ruh sağlığı önemli bir etkiye sahiptir. Günümüz ekonomisini ele aldığımızda yaşanan işsizlikler, yaşam kalitesinin düşüşü, umutsuzluk, gelecek kaygısı, işsizlik olgularının bireylerin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğini görüyoruz.
Anahtar Kelimeler: ekonomi, işsizlik, yaşam kalitesi, umutsuzluk, gelecek kaygısı
Giriş
Ekonomi, insanların sınırsız ve farklı ihtiyaçlarını, sınırlı kaynaklarla nasıl karşılanacağını inceleyen bir bilim dalıdır. Ekonomi bilimi, “bazı ülkeler zenginken bazıları neden fakir?”, “gelirdeki artış tüketim talebini nasıl etkiler?”, “bir şirket satış fiyatlarını nasıl belirler?”, “bir ürünü üretmenin maliyeti nedir?” gibi sorulara yanıt arar. Tüm dünya geleninde ekonomi zaman zaman artış gösterirken zaman zaman da kriz yaşar ve dibe çöker. Kriz yaşanması, ekonomide düşüşlerin gözlenmesi her yaştan bireyleri olumsuz yönde etkiler. Türkiye Cumhuriyeti’nde son yıllarda ekonomide düşüşler gözlense de, COVID-19 salgını ile birlikte tüm dünya genelinde küresel bir sağlık krizi başlamıştır. Sadece sağlık kriziyle kalmayıp bu kriz insanları ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan da olumsuz etkilemiştir. COVID-19 bitmeye yaklaşsa da tüm dünyada, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde ekonomik açıdan kara bulutlar devam etmektedir.
Türkiye’deki ekonomik krizin birçok yönlü sebebi vardır. Türkiye günümüzde dünyada en yüksek enflasyona sahip 6. ülke konumuna yükselmiştir. Türkiye son dönemde ithalata bağımlı hale geldiği için dünyada var olan büyük krizlerden ekstra etkilenmektedir. Ek olarak, politik istikrarsızlıkların yaşanmasıyla ülkemize ve merkez bankasına olan güven azalmış, bu da Türk Lirasının hızlı bir şekilde değer kaybetmesine sebep olmuş, hayatın halk için pahalılaşmasına ve halkın fakirleşmesini sağlamıştır.
İnsanların ekonomik durumları ve yaşam tarzları arasında doğru orantı olduğu için yaşanan krizlerde toplumun her kesiminin yaşam kalitesinde büyük bir düşüş yaşanmıştır. Bu düşüşün sonuçlarından biri olarak günümüzde en büyük ekonomik sorunlardan biri olarak ‘‘işsizlik’’ karşımıza çıkmaktadır. İşsizlik en basit anlamda ‘‘çalışma isteğinde olan ve cari ücret düzeyinde çalışmayı kabul eden bireylerin iş bulamaması’’ şeklinde tanımlanmaktadır (Ekiz ve Özel, 2019). Gençlik ve erken yetişkinlik dönemi, bir bireyin en verimli dönemi olduğundan, bu dönemde işsiz kalmak ve düşük hayat standartlarına mecbur bırakılmak özellikle 18-40 yaş aralığındaki bireylerin umutsuz ve öfkeli hissetmesine, gelecek kaygısı ve yetersiz sosyallik yaşamalarına sebep olur. Ülkemizde, birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvuran yetişkinlerin yaşam kalitesindeki değişimin bir kısmının ruh sağlığı düzeyine bağlı olduğu görülmüştür. Fakir ülkelerdeki kişilerin yarısından fazlasında ise bir den fazla psikiyatrik bir hastalık olduğu görülmüştür. Yapılan bazı çalışmalarda, genç, bekâr, işsiz olmak, egzersiz yapmamak, gelir düzeyinin düşük olması gibi faktörlerin ruh sağlığının olumsuz etkilenmesi için risk faktörlerinden olduğu görülmüştür (Kılıç ve Uzunçakmak, 2016).
Ekonomi ve Ruh Sağlığı
Ekonomik sorunların ülkelerde yıkıcı etkileri olduğu kadar insan davranışını ve ruhsal sağlığını da bir o kadar etkiler. Ekonomik krizlerle birlikte gelen işsizlik, sosyal sınıflar arasında gelir farkının artışı, yoksulluğun artması, yaşam kalitesinin düşmesi insanların ruhsal durumlarında olumsuz sonuçlara yol açar. Koçoğlu ve Akın’ın 2009’da yaptığı “sosyoekonomik eşitsizliklerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarını ve yaşam kalitesi ile ilişkisine yönelik” konulu araştırma sonuçları, algılanan ekonomik durum, üyesi bulunulan sosyal sınıf, gelir durumu, hane halkı sayısı, yaşanılan bölgedeki birey sayısının sağlıklı yaşam davranışları üzerinde etkili olduğunu göstermiştir. Araştırma sonuçları cinsiyet, yaş ve algılanan ekonomik durumun yaşam kalitesinin mental sağlık bölümü için belirleyici faktörler arasında olduğunu vurgulamaktadır (Ağır, 2017). Gençlerin bireysel yaşamları ile ilgili umutları genellikle eğitim, meslek edinme ve iş bulma koşulları tarafından belirlenirken, Türkiye’nin ve dünyanın geleceği ile ilgili umutları politika ve ideoloji ile ilgili belirlenmektedir (Taştan, 2014). Toplumun verimliliğini ve üretim kapasitesini etkileyen, ülkeyi kalkındıran gençlerin ekonomik sorunlar yaşaması hem gençlerde umutsuzluk, çaresizlik, öfke, mutsuzluk, intihar vakaları, beyin göçü gibi sorunlara sebep olmakta hem de ülkenin üretiminde yetersiz istihdama neden olmaktadır.
Ekonomin kötüye gitmesinin sonuçlarından bazıları işsizlik, işsizliğin getirdiği stres ve yoksulluktur. İşsizlik sorunu ile karşı karşıya kalan çalışanlar yaşam tarzlarını sorgulamaya ve gelecekle ilgili kaygı duymaya başlamaktadırlar. Çünkü mevcut yaşam standartlarını kaybedecekleri düşüncesi içinde geleceklerini garantiye almak ve geleceğe güvenmek isterler (Budak, 2008). Geleceğini garantiye alamama ve geleceğe güvenememe düşüncesi insanlarda depresyon, kaygı, umutsuzluk, öfke ve agresiflik duygularını oluşturur. Geçmişe baktığımızda birçok intihar vakasının öyküsünde işsizlik ve çaresizlik vardır.
Umut duygusu, bireyin kendisini psikolojik olarak iyi hissetme ve geleceğe dair planlarına ulaşma yönünde bir gerçekleşme düşüncesine sahip olduğunu göstermektedir. Umutsuzluk ise bireyin geçirdiği olumsuz yaşantılarla bağlantılı olarak olumsuz duygular barındırması ve geleceğe dair planların gerçekleşmesi yönündeki beklentilerin veya hedef koyma gibi duyguların ortadan kalkmasını ifade etmektedir (Morselli, 2017). Ekonomik gelir düzeyi ve umut arasındaki ilişki incelendiğinde ise gelir düzeyinin artışına paralel olarak artan bir umut düzeyi dikkat çekmektedir. Diğer bir ifadeyle bireylerin ailelerinin gelir düzeyi arttıkça, geleceğe umutla bakma seviyelerinde de artış görülmektedir (Zafer, 2019). Bir başka ifade ile bireyin, günlük yaşamında fiziksel ve ruhsal olarak kendini iyi hissetmesi, ekonomik güvenlik ve sosyal ilişkilerini yeterli bulması, yaşam kalitesi ve değerleri bağlamında umut duygusunu ve hayata bağlılığını arttırabilecektir. Tam tersi durum ise umutsuzluk duygusuna yol açabilecektir (Ağır, 2017)
Bireyler gerek iç dünyasından gerekse dış dünyasından kaynaklanan sebeplerden dolayı herhangi bir durum hakkında kaygı duyabilmektedirler. Kaygı duyan kişi söz konusu durumu kontrol edemediğinden korku ve endişeye kapılmaktadır (Zengin ve Boran, 2019). Ekonomik durumların kötü ya da yetersiz olması işsizlik, umutsuzluk olgularını yarattığı gibi bireylerde yoğun gelecek kaygısı da yaşatıyor. Ekonomik ve toplumsal yapıda meydana gelen gelişmeler, örgütsel küçülme ve revizyonlar, işsizlik oranları, çalışma hayatında uygulanan esnek uygulamalar, nitelikli işgücünün işsizlik düzeyi gibi etkenlere bağlı olarak, kişinin yapmış olduğu işin devamlılığı ile ilgili tehlike yaşaması yada işini kaybetme riski ile karşı karşıya kalması olarak ifade edilen iş güvencesizliği (Zengin ve Boran, 2019) ile beraber genç kesim geleceklerini öngöremiyorlar. Yapılan araştırma sonuçlarında ekonomik yapının gençlerin kariyer planlamasında etkili olduğu, ekonomik yapının olumsuz algılanmasının kariyer ve gelecek kaygısına yol açtığı görülmüştür (Tatlı vd., 2021).
Sonuç
Günümüz dünyasında yaşanan salgınlar, güç savaşları, adaletsizlikler ve birçok sebepten dolayı ekonomik problemler dünya çapında varlığını sürdürüyor. Makalede bahsedilen olgular ile ekonomi doğru orantıya sahip; ekonominin kötüye gitmesi birçok şeyi yıkıma iterken, iyi yönde gitmesi de hayatımızı zenginleştiriyor. Ekonomideki dalgalanmalar bireylerde umut besleyen, kaliteli yaşam yaşayan bireyler olabileceği gibi umutsuz, gelecek kaygısına sahip, özgüvensiz bireyler olmalarına da sebebiyet verebilir fakat bu durum toplumsal açıdan olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Nüfusun dinamik, gelişmeye açık ve verimli bir kısmını genç ve erişkin nüfus oluşturduğundan bu yaşanan çalkalanmalardan en çok onların etkilendiğini görüyoruz. Son dönemlerde ekonomik krizde olduğumuz ele alındığında işsizlikte artış, umutsuzluk, gelecek kaygısı, ekonomik güvenliğin olmaması, yaşam kalitesinde düşme yaşandığından bireylerin ruhsal durumları olumsuz yönde etkilenmektedir.
Sonuç olarak, çeşitli çalışmalarla ekonomik krizin önüne geçilmesi bireylerin iyi oluşlarını etkileyecek, gençlerin kaygılarını, umutsuzluklarını ortadan kaldırıp önlerini açacak ve bu sadece refah düzeyinde artık gözlenebilecektir, yaşam kalitesi artacaktır.