İlişki Nedir, Ne Değildir?

Yazar İzel Güleç Karpuzoğlu • 13 Aralık 2024 • Yorumlar:

Bir ilişkide; büyüdüğümüz evler, bu evlerde öğrendiklerimiz, öğrenemediklerimiz ya da yanlış öğrendiklerimiz ilişkilerimizi yakından etkiler. Çünkü onlar bizi biz yapan etkenlerin önemli bir parçasını oluşturur. Peki bir ilişki nasıl olmamalıdır? Bize ve partnerimize ne iyi gelmez?

İlişki bizim kendimizi feda ettiğimiz, diğerinin mutluluğunu kendi mutluluğumuzun önüne getirdiğimiz, “O mutlu olsun yeter”, “O rahat hissetsin yeter” diye davrandığımız bir bağlam değildir. Çünkü ilişki iki kişiliktir. Partnerinizin ihtiyaçları ve beklentileri kadar, sizin de ihtiyaçlarınız ve beklentileriniz söz konusudur. Bu durum terazide dengede kalmak gibi de düşünülebilir. Bu bağlamda, diğerinin daha önemli, diğerinin mutluluğunun daha önemli görüldüğü bir ilişkide terazinin bir tarafı daha ağır basıyor demektir. Tek tarafı ağır basan bir ilişkinin de uzun ve dengeli olmasına imkan yoktur ve uzun soluklu herkesin mutlu olduğu bir duygusal atmosfer de yaratamaz. İlişki iyi hissetmediğimiz bir yer değildir. Eğer ilişkinizde gergin, yalnız ve tedirgin hissediyor; güvende hissetmiyorsanız o zaman bu sağlıklı bir ilişki formu değildir.

Bugün geldiğimiz noktada ilişkiler özelinde bazı yanlış çıkarımlar ile karşılaşabiliyoruz ve bu ilişkiler; tutku ve aşk olarak adlandırılabiliyor. Fakat bu form zamanla adına toksik ilişki dediğimiz sağlıksız bir ilişki formunu alabiliyor. Toksik ilişkilerde kişiler birbirlerini tedirgin eden davranış ve tutumlar yoluyla birbirlerini mutsuz edebiliyorlar ve bu ilişkiyi de “aşk budur” şeklinde tanımlayabiliyorlar. Fakat aşk; huzursuz, önemsenmemiş hissetmek değildir. Eğer bir ilişkide şefkati, güveni, saygıyı, sarıp sarmalanmadığınızı hissetmiyorsanız “Sağlıklı bir ilişkide miyim?” diye tekrar tekrar düşünmeniz gerekir.

Bunlara ek olarak, iyi bir ilişki partnerinizin size olan sevgisini doğum günlerinde hatırlaması, özel günleri kutlaması da değildir. Bir ilişkinin iyi olduğunun temel göstergesi o ilişki içinde anlaşıldığınızı, gözetildiğinizi senede bir gün değil birlikte olduğunuz günlerde sık sık hissetmenizdir. İyi bir ilişki sadece yaşadığınız evin sorumluklarını paylaşmak da değildir. Bulaşıkları birinin; çamaşırları diğerinin hallediyor olmasından ziyade aynı hayatı paylaştığınızı birbirinize hissettirebilmektir. Partneriniz, duyulmayan ya da görülmeyen ihtiyaçlarının fark edilmesini bekliyor olabilir. Fakat bu ihtiyaç farkındalığı “Ben söylemeden eşim anlasın” da değildir. İlişki iki kişilik ise ihtiyaç duyduğunuz alanların desteklenmesinde partnerinize sizi desteklemesi için yol gösterici olmanız gerekir. Çünkü partnerinizin de duygusal engelleri olabilir; yapmak istemediği için değil, bizi mutlu edeceğini bile bile yapmama hali değil; yapamadığı, fark edemediği, anlayamadığı için de ihtiyacınız karşılanmıyor olabilir.

İlk başta değinildiği gibi hepimizin geçmişten gelen öğretileri olabilir ama bu öğretiler üzerinde çaba gösterilerek değiştirilebilir. Bu yüzden bir ilişkide “Partnerim ne yaşıyor?”, “Ben ne yaşıyorum?” “Benim neye ihtiyacım var?” “İlişkimizin neye ihtiyacı var?” bu soruları sorma sorumluluğu bir yetişkin olarak ilişkide var olan kişilere aittir. Aksi taktirde küskünlükler, kırılmalar, uzaklaşmalar, daha somut (örn. Maddi değeri yüksek) şeylere anlam yüklemeler başlamaktadır. Neticede bir ilişki sadece durarak diğerini beklemek değil, kendiniz ve partneriniz için, “BİZ” olabilmek için aktif rol almaktır.

Hem partnerinizi anlamaya çalışmak, hem kendi ihtiyaçlarınızı belirlemek ilişkinizin derinleşmesine de katkı sunacaktır. İlişkilerin ilk günleri heyecan, tutku ve aşk kendiliğinden orada olmaya çok hazırdır, çünkü henüz sorumluluklar, kırılmışlıklar, öfkeler o ilişkide yaşanmamıştır. Ve bir zamanlar kendiliğinden var olan o heyecan zamanla yine kendiliğinden sürmeyebilir ve bu çok normaldir. Araştırmalarda üzerinde durulan aşk kuramları da bu verileri destekler niteliktedir. İlk günkü heyecan aynı şiddette 20 yıl boyunca kalbimiz tarafından taşınamaz. Vücut kimyamızdaki hareketlilik, nabzın sürekli yüksek atması fizyolojik olarak insanın bünyesinin uzun süre kaldıramayacağı hareketliliklerdir. Fakat bu durum ilişkileri bir adım daha ileri seviye götürme ihtimalini doğurur bizlere. Bu noktada partnerlere düşen de ilişkinin derinleşmesine katkıda bulunmaktır.

“Sana değer verilmiyorsa orada durma!”, “Aşk yoksa buna tahammül etme!”, “Heyecan duymuyorsan oradan hemen uzaklaş!” gibi içerikler özellikle son zamanlarda sosyal medyada yankı bulmaktadır. Tabii ki değer görmediğiniz, güvende hissetmediğiniz bir ilişkide kalmamalısınız fakat yukarıda bahsi geçen içerikler bir ilişkide sürekli heyecan hissetmeniz gerekiyor “muş” gibi mesajlar veren ve çok da gerçek hayatı yansıtmayan beklentilerdir. Aşk, sürekli heyecan içinde kalbinizin çok hızlı atıp durduğu bir şey değildir. Aşk aynı zamanda türlü problemleri aşarak ilişkimizi derinleştirmek demektir. Aşk geçmişe bakıp da “Ya hatırlıyor musun şurada nasıl sorunlar yaşamıştık, nasıl da üstesinden geldik” diyebilmektir. 

Zor günlerde sabır göstermek diğerine, destek vermektir. Aşk, ilişki dalgalandığında da orada kalabilmektir. 

Özellikle dürtüsel tarafı güçlü olan kişiler ilişkide zorlukla karşılaştıklarında, o ilişkide kalmakta zorlanabilirler. Bu durum kişilerin beyin kimyasalları ile ilgilidir ve nörolojik bir temeli vardır. Dürtüsel yapı kişilerin haz odaklı olarak ilişkileri yürütmelerine, aşkı; haz ve tutku ile tanımlamalarına neden olabilir. Sonrasında da kendilerini hissiyat olarak boşlukta olduklarını bildirmelerine sebep olabilir. Bunun aksine ise kişideki dürtüsel yapının derin ilişkiler kurmasına ihtiyacı vardır. Boşluklar ancak derin ilişki formları ile kapatılabilir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

İzel Güleç Karpuzoğlu Psikoloji, Aile Danışmanlığı Uzm. Psk.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)