İlişkiler, Gölgeler ve Hayaletler
Yazar Nesli Zağlı • Psikolog • 26 Aralık 2019 • Yorumlar:
Tamamen ıssız bir adam olamayacağı gibi keyfi isteyip tecrit edilen de yoktur. İnsan insanın sesine, kokusuna ve dokusuna muhtaçtır. Muhtaç olmadığını düşünenlerin akılları yerinde de olsa ruhları muhtemelen ilk ilişkilerden kalan çözülememiş bir yastadır.
“Ben dediğimiz şey; zaten kaybetmek zorunda kaldığımız şeylerin enkazından ibarettir.”
İskender Savaşır
Doğduğumuz andan itibaren tüm ömrümüz birleşmeler ve ayrılıklarla geçer. Bebek dünyaya geldiği anda hayatını devam ettirebilmek için bir ötekine muhtaçtır. Bu ilişkinin bebek lehine şartsız ve koşulsuz olması için, koruyup kollanması ve beslenmesi gerekmektedir. Çoğu zaman da olan budur: Anne çocuk ilişkisinin kalitesi belli bir döneme kadar bu orantısız güçtedir. Masal uzun sürmez ve diğerleri büyülü ormanda boy göstermeye başlar. Ötekiler kimi zaman merak yaratır, kimi zaman haset ve bazen de hayal kırıklığı.
Ama illaki bir diğeri gerekmektedir. Neye layık olduğunu, kim olduğunu ve nelere kadir olduğunu görmek için. İnsan canlısı ilişkiseldir ve belki de onu tanımlayan en önemli özelliklerinden biri de budur. Tamamen ıssız bir adam olamayacağı gibi keyfi isteyip tecrit edilen de yoktur. İnsan insanın sesine, kokusuna ve dokusuna muhtaçtır. Muhtaç olmadığını düşünenlerin akılları yerinde de olsa ruhları muhtemelen ilk ilişkilerden kalan çözülememiş bir yastadır.
İlişkisellik insanlık tarihinden daha eski. Çünkü o veya bu şekilde ilişki kurmak homosapiense özgü değil. Çağlar içinde farklılaşan ilişkilere ait dinamikler vardır. Bu farklılaşmalar ise yakın insanlık tarihine gelindiğinde daha yüksek bir ivmeyle ortaya çıkıyor. Yirminci yüzyıl başlarından itibaren aile, eş-dost, meslektaş, sevgili, eş ilişkileri sürekli değişiyor. Bağlar ve sınırlar esneyip daralıyor. Örneğin içine doğulan bağlardansa seçimle hayatımıza aldığımız bağlar önem kazanıyor. Bir yandan da daha kolektif kültürlerde rastlanmayacak bir şekilde bir bireyselcilik öne çıkıyor. Bireyselliğini, biricikliğini, talep ve sınırlarını fazlasıyla gözeten bir kişi ilişkilerde ciddi bir mesafeyi tercih edip ıssızlaşabiliyor. Bir başka yaklaşımla insanlarla güvenli bağlar kuramıyor, kaçıngan oluyor, kaçak oynuyor. Böyle bir ilişkilenmenin bir tercih konusu olabileceği tartışılır. Çünkü bu bağlanma tarzının ilk ilişkimiz olan anne bağımızdan geldiğine dair bilgimiz var. Dolayısıyla arkadaş veya sevgililerle kurduğumuz ilişkiler bir anda repertuarımıza girmiyor, evrile evrile ömrün sonuna kadar devam edebiliyor. Bu süreç sancılı elbette, ilişkileri bulup, kaptırıp, yutup ve sonrasında bir başka ilişkide yutulabiliyoruz. Kısaca ilişkideki halimiz sadece bizdeki dinamiklere değil ötekindeki yansımaya ve onun bize yansımasına da bağlı. İki kişi arasında bir ilişki var ise, o iki kişinin aralarındaki ilişkiyle de ilişkisi vardır. Zor bir denklem…
Bu dönemdeki flört ilişkileri için yeni bir fenomenden söz edilmeye başlandı. Tanıştığınız belki bir iki kez görüştüğünüz kişinin bir açıklama yapmaksızın ortadan kaybolması. İsmine “Ghosting” deniliyor, aslında kelime hayalet anlamındaki ghost kelimesinden geliyor ama benim gördüğüm kadarıyla sadece hayaletleme/hayalet olma değil “gölge bırakma” anlamı da var. İşin gerçeği her iki anlamda kullanımı da çok şey ifade ediyor. Hayalet bir metafor olsa yaşadığımız ilişkilerin kaybından sonar sancılarla yaşanan kopmaya, yasa çok güzel işaret ederdi. Aynı zamanda gölge de kendisi gitse bile gölgesi vuran kaybedilenleri çok güzel tanımlardı. Düşünün ki bir vesileyle karşınıza biri çıkmış. Zamanınızı, ilginizi, duygularınızı, zihninizi masaya koyuyorsunuz. Edip Canseverin’in dediği gibi belki masaya “Aklında olup bitenleri koydu, Ne yapmak istiyordu hayatta, İşte onu koydu”. Bu ilişkilenme halinin süresi de bazen çok önemli olmayabilir. Birkaç hafta içinde yıldırım hızıyla başlayıp biten hayalet sevdalıları gördüm. Çünkü hayaletin kendi çekilse gölgesi kalıyor masayı donatanın hayatında. Daha gece iyi geceler dilekleriyle görüntülü konuştuğun kişinin moda tabiriyle ‘resmi gitmiş’tir. Geç bulup erken yitirdiğinin yerini ne tutabilir? Terk edilen kendine döner, sorgular, kızar bir süre. Sonra neyse ki öfke ve isyan başlar. Terk edip gidene ağıtlar yakılır, küfürler havada savrulur. Sıklıkla söylenen bir sözü tekrar etmek gerekirse: Her ayrılık, ilk ayrılığın tekrarıdır.
İlişkilere yüksüz girmiyoruz. Sırtımızdaki çuvalda tüm aşk veya dostluk ilişkilerinin yükü var. İlk çocukluk ve ilk ergenlikte kazanılan dostluklar bu nedenle eşsiz olabiliyor. İlişkilenmeye dair her şeyi beraber deneyimlediğin için. Genelde deniyor ki, yetişkinlik çağındaki dostluklar eskilerin yerini tutmuyor. Bu hep böyle olmak zorunda değil. Aslında yetişkinlik dönemindeki ilişkiler daha bilinçli olarak seçtiğimiz kişilerden oluyor. Bu noktada fark şu olabilir: İlk dostluklardaki saf, beklentisiz, koşulsuz doku biraz ana kucağını andırıyor. Ama eski veya yeni her ilişki yaşamla da kurulan bağdır. Canlılıktır, hayata karşı dayanıklılıktır. Aynı şeyi özel ilişkilerimiz için de söylemek mümkün. Bu çağda salgın gibi yayılan bir yalnızlık var. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan, iyi eğitimli ve meslek sahibi bir kesim var ki ayakta durup kendi yürümeye başlayana kadarki mücadelenin yorgunluğundan kalan azıcık enerjiyi kime nasıl yatıracaklarını bilemiyorlar. Çoğunlukla tek ya da birkaç gecelik cinsel odaklı ilişkiler daha kolay geliyor bu kişilere. Kadın olsun erkek olsun ilişkilere ayak uyduramama durumu yaşanıyor. Artık “bağlanma sorunu var” ifadesi yaygın olarak kullanılıyor. Gerçekten de ilişkilerin derinleşmesinden ödü kopan bu kişileri güvenli bir alana ortak etmek kolay değil. Çünkü güvene dair, karşılıksızlığa dair, paylaşmaya ve adanmaya dair ciddi korkuları var. Kısaca ilişkiler yorgunluklarla ve korkularla yaşanıyor. Yaşanabildiğince…
İlişkilerdeki derinlik kolay elde edilmiyor. İnsanlarla sadece temas etmek ruhtaki sallantıları yatıştırmıyor. Her ilişkide en az iki kişi vardır diye boşuna denmez. Muhtemelen hayaletleri ve gölgeleri de kastederek söylenmiş. Yapılabilecek olan kurulan her ilişkiden önceki yangınların isini temizlemek, ilişkinin akışına kapılabilmek, cebindekileri masaya koyabilmek, insana ve insancıllığa inanmaya devam etmek. Şuna inanıyorum ki herkes için sağaltıcı bir ilişki vardır. Yaşadığımız her hüsran sonrası kırıldığımız yerlerden bizi kucaklayan birileri vardır. Dostluğa açık olmak lazım, derinliğe, aşka… Bu devirde insan kalmak için buna ihtiyacımız var.