İlişkilerde Hangi İletişim Kalıbını Kullanıyorsunuz?
Yazar Esra Keskin • Psikolog • 31 Ağustos 2020 • Yorumlar:
İletişim kurmak, ilişkilerin başlangıcı ve devamı için kuşkusuz çok önemli bir yere sahip. Konuşarak, dinleyerek kendimizi ifade edebiliyor, birbirimizin ihtiyaçlarını anlıyor ve karşılamaya çalışıyoruz.
Bir kişiyi anlamanın en iyi yolu ise şüphesiz onu bütünüyle değerlendirmek, daha derinlerde neler yaşadığını görebilmekten geçer. Virginia Satir, insanı tanımlarken buzdağı ifadesini kullanır. Buzdağı insanın görünen ve görünmeyen kısımlarını yansıtır. Buna göre, insanın görünen kısmının görünmeyen kısmına göre çok küçük bir yüzdeliği olduğunu düşünebiliriz. Söz gelimi birine baktığımızda onda fark ettiğimiz özellikler %5 ise, henüz fark etmediğimiz %95’lik çok daha büyük bir kısım olduğunu söyleyebiliriz.
Dışarıdan birine baktığımızda fark ettiğimiz kısım yani buzdağının görünen kısmı o kişinin davranışlarıdır. Kişinin yüz ifadesi, mimikleri, postürü ve o an gözlemleyebildiğimiz davranışları göze çarpar. Peki kişi sadece görünen bu kısımdan mı ibarettir? Kişinin sadece davranışlardan ibaret olduğunu düşünmek kişiyi derin ve anlamlı bir bütün olarak anlamamızı engeller. Buzdağının görünmeyen kısımlarını anlamaya çalışmak bir insanı anlamak için çok önemlidir. Satir bu durumu, “insanı anlamamız için derin su dalgıçları olmalıyız” şeklinde ifade eder. Buzdağının aşağısına doğru indikçe davranışlar dışında başka şeyler fark ederiz. İnsanın duygularını görürüz orada. Neşeli, üzgün, korkmuş, kaygılı ya da öfkeli hissettiğini görebiliriz. Derinlere inmeye devam ettikçe duygular hakkındaki duygularını da görebiliriz. Üzgün, öfkeli ya da yalnız hissettiği zaman nasıl hissettiğine tanık oluruz. Biraz daha derinlerde, insanın kendisinden beklentileri, başkalarından ve dünyadan neler beklediği ve kendisinden neler beklenildiğini görebiliriz. Buzdağının derinlerine doğru inmeye devam ettikçe insanın algılarını fark ederiz. Kendi hakkındaki düşünceleri, başkaları hakkındaki fikirleri, dünyayı nasıl algıladığı ile ilgili bilgiler buradadır. Buzdağının en alt kısmında insanın özlemleri ve özü vardır. Burası dünyadaki tüm insanların, din, dil, ırk, cinsiyet farketmeksizin karşılamak istediği, evrensel olan bazı ihtiyaçları kapsar. Sevgi, saygı, güvende hissetme, olduğu gibi kabul edilme, yakınlık, anlayış, özgürlük gibi ihtiyaçlardır. Özlemleri karşılanan kişi özüyle bağlantılı ve öz değeri yüksek, özlemleri karşılanmayan kişinin ise öz değeri sarsılmıştır.
Henüz bir bebekken, sevilme, güvende hissetme, ait olma, yakınlık, bağlantı kurma, kabul görme, anlayış gibi tüm ihtiyaçlarımız karşılandığında yaşamla derin bir bağlantı içindeyizdir. Virginia Satir bu durumu yaşam enerjisi olarak tanımlar. Yaşam enerjisini deneyimleyen bir birey kendisiyle ve dünyayla temas halinde, ihtiyaçları karşılanmış ve öz değeri yüksek bir bireydir. Yaşam enerjisindeyken kendimizi savunma ihtiyacı hissetmeyiz. Her şey olduğu haliyle iyidir. En temel ihtiyaçlarımız karşılanmadığında ise ayakta kalma enerjisine geçmek durumunda kalırız. Sevgi, yakınlık, güvende hissetme ve diğer pek çok özlemimiz karşılanmadığında, kendimizle ve dünyayla kurduğumuz bağlantı kopabilir, değersiz hissedebilir, kendimizin ve karşımızdakinin ihtiyaçlarının farkında olmayabiliriz.
Böyle zamanlarda bizim için uygun olmayan bazı iletişim kalıplarını kullanırız. Bu kalıplar genellikle bir krizle karşılaştığımız ve öz değerimiz zayıf olduğunda ortaya çıkar. Bunlara başa çıkış duruşları da diyebiliriz. Virginia Satir bu dört duruşu 'alttan alıcı, suçlayıcı, süper mantıklı, ve alakasız olarak isimlendirir. Her bir duruşun hayatımızda oluşturduğu negatif etkiler ve aynı zamanda kazanımları mevcuttur. Savunma anında, kendimizi korumak için bu kalıpları kullanırız.
1-Alttan Alıcı
Bu başa çıkış duruşu, bir diğerini üstte gördüğümüz, kendi ihtiyaçlarımızı, beklentilerimizi fark etmediğimiz, sadece karşımızdaki kişiyi memnun etmeye odaklandığımız bir duruştur. Alttan alıcı duruşa giren kişi, kendisinin değersiz olduğunu düşünür. Muhatabının gözüne girmeye, onaylanmaya ve kabul edilmeye çalışır. Kendisine ne söylenirse söylensin, tüm eleştirileri haklı bulur, kendi fikirlerini ifade etmekten kaçınır ve sık sık özür diler. Bu iletişim kalıbını kullanan kişi adeta iletişim kurduğu kişiye çaresizce yalvaran, kendi, duygu ve ihtiyaçlarını yok sayan, karşısındaki kişiyi kendisinden yukarıda gören ve sadece onu önemseyen bir kişi gibidir. Alttan alıcı duruşa giren kişi, kriz zamanlarında bu şekilde davranarak kendisini sorunlardan korur, diğer taraftan kendi ihtiyaçlarını yok sayarak, hep başkalarının beklentilerini karşılayan kişi durumuna düşebilir. Uzun vadede en temel özlemlerini karşılamamış olur.
2-Suçlayıcı
Bu başa çıkış duruşu, bir diğerini önemsemediğimiz, sadece kendi ihtiyaçlarımızı gözettiğimiz bir duruştur. Suçlayıcı duruşa giren kişi, çözüm bulmak yerine suçu başkalarına atar ve sorumluluktan kaçınır. Emir veren, yargılayan, kontrol eden tutumlar içine girer. Değersizlik, çaresizlik, yalnızlık duygularını yoğun olarak hisseder. Bu iletişim kalıbını kullanan kişiyi suratı asık, bağıran ve hakaret ederken görebilirsiniz. Hal ve hareketleriyle buranın patronu benim demeye çalışırken, kendi dünyasında yalnız ve yetersiz hissediyor olabilir. Suçlayıcı duruşa giren kişi, değişmeye gereksinim duymayarak, istediğini elde eder. Diğer taraftan, çoğu zaman kendisinden korkulduğu için yalnız kalabilir, davranışlarının sorumluluğunu almadığı için problemlere işlevsel çözümler bulamayabilir. Uzun vadede özlemlerini karşılayamaz.
3-Süper Mantıklı
Bu başa çıkış duruşu, hem kendimizin hem de karşımızdakinin ihtiyaçlarını, beklentilerini fark etmediğimiz bir duruştur. Bu duruşa giren kişi, duygusal konulardan kaçınarak, mantıklı, uzun açıklamalar içeren konuşmalar yapar. Duygu ifadesi az, sesi cansız ve soğukkanlı görünür. Bu iletişim kalıbını kullanan kişi dışarıdan bakıldığında sakin ve her şey üzerinde kontrol sahibi görünürken, iç dünyasında kırılgan ya da yalnız hissediyor olabilir. Süper mantıklı duruşa giren kişi, savunma durumundayken bu şekilde davranarak, planlı, çözüm odaklı olurken, diğer yandan duygularını ifade etmediği için uzun vadede ihtiyaçlarını karşılayamaz.
4-Alakasız
Bu başa çıkış duruşu, her şeyle tamamen ilgisiz olduğumuz bir duruştur. Bu duruşa giren kişi, konuya tepki vermez, farklı konulardan bahseder, konuşma esnasında söz kesebilir, dinlemiyor görünebilir ya da tuhaf şakalar yapabilir. Bu iletişim kalıbını kullanan kişi o an bedenen yanınızda olsa bile duygusal olarak orada değil gibidir. Ne kendi ihtiyaçlarının, duygularının, ne de başkalarının ihtiyaçlarının farkındadır. Ortamla da bağını koparmış, kendisiyle ve dünyayla temasını kesmiştir. Alakasız duruşa giren kişi, sorumluluk almayarak eğlenirken, diğer yandan ihtiyaçları farkedilmeyebilir. Uzun soluklu, derin, anlamlı ilişkiler kuramayabilir, yalnız ve değersiz hissedebilir.
Hepimiz zaman zaman bu dört duruşa girip çıkabiliriz. Bir kişiyle ilişkimizde alttan alıcı, başka biriyle olan ilişkimizde süper mantıklı duruş içinde olabiliriz. Bu duruşlar, öz değerimiz sarsıldığında ortaya çıkan gerilimle başa çıkmak için geliştirdiğimiz duruşlardır. Bazı avantajları olmakla beraber uzun vadede ilişkilerimize zarar verir, sorunlarımıza işlevsel çözümler bulmamızı engeller. Savunma halindeyken kullandığımız bu duruşlar dışında, dengeli duruş dediğimiz başka bir duruş daha vardır. Dengeli duruşta kişi, kendisiyle bağlantıda, öz değeri yüksek, hem kendisinin, hem başkalarının ihtiyaçlarının farkında yani denge halindedir. Denge halindeyken kişi savunmada değildir. Hayat dolu, canlı, sorumluluk sahibi, sakin ve sevecendir. Yaşam enerjisiyle iç içedir. İlişkilerimizin sağlıklı bir şekilde devam etmesine yardımcı olan iletişim kalıbı budur. Kendi duygu, düşünce, beklentilerimizin farkında olup, hem kendimize hem de muhatabımıza dürüst ve açık olduğumuzda, başkalarının ihtiyaçlarını da gözeterek, şefkatli, sevecen ve anlayışlı olduğumuzda hem kendi değerimizi, hem de herkesin eşit derecede değerli olduğunu kabul etmiş oluruz. Bu şekilde yaşam enerjisiyle bağlantıda kalarak dengeli bir duruş sergileyebiliriz.