İlişkilerimizde Bizi Etkileyen Sözsüz İletişimler

Yazar Seyran AkdaşPsikolog • 21 Eylül 2020 • Yorumlar:

“Eşimin şu aksi tutumları, çocuklarımın dik kafalılığı, kayınvalidemin huysuzluğu, patronumun haksızlığı, arkadaşlarımın beklentileri sürüp gidiyor, böyleleri de hep beni buluyor” dediğimiz olmuştur.

Sahiden de yaşam sürecinde çok farklı yapıda insan ve duruma temas ederiz. Fakat tüm olan biteni derinlemesine okumakta güçlük çekeriz, çünkü daha çok kaderci bir toplumuz.

Kaderci bir bakış açısı bizi edilgen ve yüzeysel bir bilinçte tutar, olaylar arasındaki bağlantıları görmemizi engeller, varoluş amacımız olan değişim ve dönüşümün önünü tıkar. 

Oysa görünenin, ilk anlamın ardına düşmek bizi idrak ve ilerlemeye sevk eder.  Peki nedir bu ilişkilerde göremediğimiz veçheler? Sahne ve roller değişse de aynı senaryonun tekrar etmesinin sebebi?

Geçmişten, içine doğduğumuz çevreden,  yaşamın bize sunduklarından esinlenerek  ve yüklerinden sıyrılarak kendimizi gerçekleştirmek, öğrenmek, tekamül etmek için bu dünyadayız. Yaşamak, birlikten dualiteye düşmek,  zıtlıklar içinde yeniden birliğe ermek hikayesi olduğuna göre, zıt kutupların çarpışması kaçınılmaz. Evvela kendimizi tanımak, törpülemek, dönüşmek içindir yaşanılan bu çatışkılar.

  

“Birbirimizi rast gele seçmiyoruz. Bilinçdışımızda zaten var olanlarla tanışıyoruz.”

 Sigmund Freud

 

Diğer sebep ise “çekim yasası”. Her insan sonsuz sınırsız bir ruh olarak yaratılsa da, beden denen sınırlar içinde belli bir program işlemektedir. Bu program  ise, bilinçdışı denen kara kutumuzda yazılıdır. Burada atalardan gelen dna-rna bilgi aktarımı, ailenin deneyimleri, bireyin anne karnından itibaren edindiği algı ve duygular kayıtlıdır.

  Ve her kayıt, anı, duygu canlıdır, çünkü onlar da evrenimiz, bedenimiz, beynimiz gibi enerjidir. Beynimizin bilinçli kısmı ve bilinçdışından gelen bu enerjilerin farklı frekansları vardır. Bu frekanslar titreşim olarak hareket ederler. 

Bilinçdışı kayıtlarımız olaylara verdiğimiz tepkileri, bu tepkiler duygularımızı, duygularımız hormonlarımızı ve tüm bu değişim beyin kimyasallarının salınımıyla frekanslarımızı belirler. Böylece ruh ve beden sağlığımızın akıbeti ve hikayemize çekeceğimiz kişi ve olaylar belirginleşir. 

“Üzüm üzüme baka baka kararır.”

Bizim frekanslarımızın bizi etkilemesinin yanında ilişkide olduğumuz insanları da etkiler, onların frekansları da bizi. Zaman içinde hem ayna nöronlar, hem  frekanslar, hem bilinçdışı transferans  nedeniyle onlara benzer, etkilenir, kuşatılırız. Eğer tüm bunlar olumluysa ne ala, gelişim ve iyiliğimizi besler, ya olumsuzsa?

Elbette bizim pozitif enerjimizle beslendikleri, bizim frekanslarımızı bozarak performansımızı düşürdükleri gibi, giderek de hasta ederler. 

Psikoloji alanında bir deyim vardır: “Hiç bir zaman bize gerçek hastalar gelmez. Gerçek hastaların hasta ettikleri gelir” diye…

 

“İnsan beyni iletişimde olduğu kişilerin zihin yapısına dönüşür ya da dönüştürür. Birlikte olduğunuz kişilerin beyin bağlantısallığı şekline dönüşür sizin de nörozihniniz. En değerli varlığınız yaşam sevincinizdir. Bu zor bulunan “conatus”u, “ölmek için yaşayanlar”a feda etmeyin.”

Türker Kılıç

Çevremizde, ilişkilerimizde bizi sıkça kötü hissettiren, modumuzu düşüren, moralimizi bozan, kendimiz olmamıza izin vermeyen hatta kendimizle çelişkiye düşüren, neşeyi paylaşmak için gittiğimiz ortamlardan yorgun ve tatsız dönmemize sebep olan, “kötü biri de değil ama…”deyip anlam veremediğimiz kişiler var ya, sahiden kötü değiller, fakat zarar verdikleri kesindir. 

Bilerek ya da bilmeyerek etki ediyor olsunlar, bize ceza olsun diye gönderilmiş, pasif bir sabırla katlanılması gereken kaderlerimiz değiller. Böyle baktığında insan kendini kurban gibi hisseder. Kurban bilinci de suçluluk duygularını, öfkeyi, zaman içinde de depresif bir halle yaşamdan zevk almamayı tetikler.

 Oysa hayatı coşkuyla yaşamak, tüm olumsuzluğa zarifçe yol vermek, küllerimizden yeniden doğmak, kendimizi gerçekleştirmek ve varlığa anlam katmak için yaratıldık.  

Peki bu olumsuz etkilerden bir an evvel kurtulmak için onları hayatlarımızdan çıkarıp ilişkilerimizi mi kesmeli? Son çare olarak belki. Fakat öncelikle biz kendi enerji alanımızı, benliğimizi korumak, güçlendirmek, olumsuzluklardan etkilenmeyecek şekilde, üstelik onları olumluya dönüştürmek üzere kendimizi onarmalıyız. Bu onarım durup, olanı biteni, kendimizin güçlü ve zayıf yönlerini fark etmek, duygularımızın, etki ve tepkilerimizin kökenlerine bakmak, farklı tekniklerle gelişimimize destek olmakla gerçekleşir. Bir de yüksek frekanslı insanlarla bir arada bulunmakla elbette. Arkadaş olan kişilerin karşılaştıkları uyaranlara karşı benzer sinirsel tepkiler verdiğini kanıtlamıştır bilim.

 Elbette tüm ilişkiler bizim en büyük öğreticilerimiz, tekamül yolundaki olmazsa olmazlarımızdır. Farkındalıkla onlar üzerinden gelişebilmeli, bize öğrettikleri için teşekkür edip o ilişki şemalarını değiştirmeliyiz. Değilse onların gelişimimize katkısı tamamlanmadan kurtulma çabamız, yeniden aynı frekanslı kimselerin alanımıza girmesiyle sürer gider. Bizim değişimimiz karşımızdakini ve sistemi değiştirecektir. Değişim buna hazır olana şifa olurken enerji vampirlerinin hoşuna gitmeyecektir. Böyle diye de kendimizden elbette vazgeçmeyeceğiz. 

Bilinçli bir sabır, kendimiz ve diğerlerine şefkat, yüksek bir bilinç, yaşama coşkuyla ve kutlamayla katılarak hikayemizi biz yazacağız.

 Sonrası mı? 

Görkemli bir çınar gibi zehri bünyede dönüştürüp iyiliğe fayda, kötülüğe gölge olacağız sarsılmadan…

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Seyran Akdaş Aile Danışmanlığı, Psikoloji

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)