İlişkinin Sürmesinde Doyumun Etkisi
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Günlük hayatta çevremizdeki kişilerle kurduğumuz ve sürdürdüğümüz bağ, kişiler arası ilişkilerimizde ve yaşama sevincimizde önemli bir etkiye sahiptir. Yaşama sevincimiz, büyük oranda ilişkilerimizden aldığımız doyuma bağlıdır.
Bir ilişkinin doyumu, besleyiciliği ile yakından ilişkilidir. Besleyiciliği tatmin etmeyen ilişkiler, doğal olarak doyum vermez. Doyum vermeyen bir ilişki de sürmez veya sürdürülemez.
İlişkilerdeki besleyicilik, beslenebilme ve besleyebilmeye bağlıdır. Bunu sağlayabilmek için hem kendimizin, hem de ilişkide olduğumuz kişinin ihtiyaçlarını ve besleme şeklini bilmek gerekir. Zira;
Bazı insanlar yemek ile besler, bazıları bilgi ile.
Bazıları şefkat ile besler, bazıları ilgi ile.
İhtiyaç duyduğumuz besini bir kaynaktan alabileceğimiz gibi farklı kaynaklardan da sağlayabiliriz. Ne kadar iyi beslenebilirsek, o kadar iyi besleyebiliriz. Böylece ilişkide karşılıklı iki rolü de deneyimleriz; hem beslenen, hem besleyen.
Bir ilişkiden beslenirken neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmek, gerektiğinde bunu dile getirmek ve bu konuda sorumluluk almak ilişkiden alacağımız doyumu etkiler. Bunun yanı sıra, karşımızdaki kişiden neyi, ne kadar talep edebileceğimizi bilmemiz de gerekir. Böylece karşımızdaki kişiyle ilgili olası hayal kırıklıklarını önlemiş ve ilişkiye dair beklentilerimizi gerçekçi bir zemine taşımış oluruz.
Bir ilişkiyi beslerken, neye ihtiyaç duyduğumuzu bilmek kadar, ilişki içinde olduğumuz kişinin neye ihtiyaç duyduğunu bilmek de çok önemlidir. Çünkü bizim için önemli olan şey, karşımızdaki kişi için bir anlam ifade etmeyebilir. Çok bilindik bir hikaye olan; “Timsah ile Filin Aşkı” bu duruma örnek olarak verilebilir.
Hikayeye göre; birbirlerine aşık olan timsah ile fil evlenmeye karar verirler. Birbirlerini o kadar çok severler ki, bu sevginin bir göstergesi olarak ikisi de kendisi için en değerli olan şeyi eşine vermek ister. Timsah suda yakaladığı en güzel balıkları, fil de kendisi için en taze olan otları eşine verir. Ancak bu durum iki tarafı da memnun etmez. Çünkü etobur olan timsah için otun, otobur olan fil için ise etin hiçbir anlamı yoktur. Anlarlar ki kendileri için değerli olanı vermek, sevginin bir göstergesi olsa da eşi için aynı değerde olmayabiliyor. Bu deneyimin ardından ikisi de eşlerine kendileri için en değerli olanı değil, eşleri için en değerli olanı vermeye karar verirler. Böylece aralarındaki yakınlık ve sevgi artar.
Timsahla filin öyküsünden anlıyoruz ki; hepimiz ihtiyaç duyduğumuz besine ve dolayısıyla besini verene yakınlık duyuyoruz. Karşımızdaki kişinin neye ihtiyaç duyduğunu bilmek, ilişkinin besleyiciliği ve devamlılığı açısından oldukça önemlidir. Ancak bununla birlikte göz önünde bulundurulması gerektiğini düşündüğüm bir başka husus; karşımızdakinin neye ihtiyaç duyduğu kadar, bu ihtiyacın miktarının dikkate alınması gereğidir. Zira besinden yoksun bırakmak ne kadar zararlı ise, besine boğmak da bir o kadar zararlıdır. Kaş yapayım derken göz çıkarmamak gerekir.
Bu konuda belirtmek istediğim bir diğer durum da; ihtiyaçların karşılanmasında zamanlamaya dikkat edilmesi gereğidir. Bir şey, ihtiyaç olmaktan çıkmışsa eski önemini kaybeder. Vaktinde gerçekleştiğinde kıymetli olan bir şey, vakti geçtiğinde değersizleşebilir. “Isınmak üşürseniz, dinlenmek yorulursanız güzeldir” der Pascal. Yani bir şeyin değeri onu duyulan ihtiyaç nispetindedir.
İlişkinin canlılığı, zamanında ve yeterince beslenmesiyle mümkündür. Aksi halde ilişkinin uzun sürmesi çok zordur. Bir ilişki doyum vermemesine rağmen sürüyorsa; kişilerin bu ilişkiyi bir tercih olarak değil, bir mecburiyet olarak algılamalarından ötürüdür.
Özetle hepimiz neye açlık duyuyorsak, o alanda doyurucu bir besine ve dolayısıyla besini verene yakınlık duyuyoruz. Bu yüzden bir ilişkinin doyumu ve devamlılığı; tarafların neye, ne kadar ve ne zaman ihtiyaç duyduklarını bilmelerine ve buna göre davranmalarına bağlıdır. Zamanında karşılanmayan ihtiyaçlar, sonrasında karşılanmaya çalışılsa bile ilişkide onarılması zor durumlara yol açabilir. Zira; “geç yağan yağmurlar, hayat vermez kurumuş yapraklara.”