İlişkinin Tutkalı: Onarma Girişimi
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Günlük hayatta, ilişki içinde olduğumuz kişilerle ilgili beklentilerimiz vardır. Aynı şekilde başkaları da bizimle ilgili beklenti içindedir. Beklentinin varlığı, bir ilişkinin var olduğu; beklentinin bitmesi ise o ilişkinin bittiği anlamına gelir. Bu durumda beklentisizlik, ilişkinin yokluğu demektir. Çünkü biz ancak ilişkisiz olduğumuz kişiye dair beklentisiz olabiliriz.
Beklentisizliğin, devam eden bir ilişki için gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Dile getirelim veya getirmeyelim, farkında olalım veya olmayalım genellikle zihnimizin arka planında ilişkilerimize dair bir beklenti içinde oluruz. Beklentilerimiz karşılanmadığında veya karşımızdaki kişiden beklemediğimiz bir tutum gördüğümüzde en hafif haliyle hayal kırıklığı yaşarız. Bazen öyle tutumlara maruz kalırız ki; bu tutum karşısında hissettiğimiz duygular, hayal kırıklığının çok daha ötesindedir. Bu duygular; kimi zaman büyük bir acı, kimi zaman yoğun bir üzüntü, kimi zaman da bir öfke krizi olarak ortaya çıkabilir. Yaşadıklarımız ve maruz kaldıklarımız karşısında nasıl bir tepki vereceğimizi iki ayrı etken belirler. Bu etkenlerden ilki yaşadığımız durumun şiddeti, süresi ve etki alanıdır. İkincisi ise bu durum karşısında bizim başa çıkma gücümüzdür. Yaşadığımız şey, ne kadar şiddetliyse, ne kadar uzun sürüyorsa ve ne kadar geniş bir alanı etkiliyorsa, bıraktığı hasar o oranda fazla olacaktır. Diğer taraftan başa çıkma gücümüz iyiyse, yaşadığımız olumsuz durumu daha az hasarla atlatabiliriz. Bu durumu deprem üzerinden örneklendirebiliriz. Depremin şiddeti fazlaysa, süresi uzunsa, etki alanı genişse ve binamızın depreme dayanıklılığı yoksa depremden çok daha fazla etkileniriz. Benzer depremleri bazen kişiler arası ilişkilerimizde yaşarız.
Bir ilişki ne kadar iyi olursa olsun, hayal kırıklığı kaçınılmazdır. En mükemmel olarak görülen ilişkilerde bile istenmeyen durumlar yaşanabilir. Ancak bu durum, ilişkilerin biteceği anlamına gelmez. Hayal kırıklığının ardından kişilerin ne yapıp yapmadığı, ilişkinin sürüp sürmeyeceğini belirleyen en önemli etkendir. Kişi, yaşadığı hayal kırıklığının ardından, karşısındaki kişiden özür dileme, gönül alma, hatayı telafi etmeye çalışma gibi onarma girişimlerini görmek ister. Bu durumu somut ve basit bir örnekle anlatmak istiyorum. Diyelim ki tanımadığı birinin, park ettiği aracına çarptığını gören bir kişiyi düşünelim. Bu kişi arabaya çarpan kişiden, arabasında yol açtığı hasardan ötürü öncelikle bir özür dilemesini, ardından araçta meydana gelen hasarı karşılamasını, yani onarma girişiminde bulunmasını ister. Arabaya çarpan kişi, bu beklentiyi karşıladığında muhtemelen sorun çözülmüş olur. Ancak yol açtığı hasarı gidermeye çalışmazsa sorun daha fazla büyüyebilir ve adli bir vakaya dönüşebilir.
Tanımadığı kişilerden bile onarma girişimi bekleyen kişinin, aynı şeyi tanıdığı ve yakın hissettiği kişilerden beklememesi düşünülemez. Hatta yakınlarından çok daha fazlasını bekler. Çünkü kişi, sevdiğinden onarma girişimi gördüğünde, o kişinin ilişkiye ve kendisine değer verdiğini düşünür ve hissettiği kırgınlık yavaş yavaş azalır. Samimi bir özür ve içten bir pişmanlık karşısında, kırgınlığın azalmaması, kalplerin yumuşaması mümkün mü?
Kişi, incitildiği kişi tarafından beklediği onarma girişimini görmediğinde ise, ilişkinin ve kendisinin karşı taraf için önemli olmadığını, o kişinin kendisine değer vermediğini ve önemsenmediğini düşünür. Bu düşünce kişinin zamanla, kendisini inciten kişiye karşı duygusal soğukluk hissetmesine ve o kişiden uzaklaşmasına yol açar.
Bu bağlamda onarma girişiminin varlığı, yaşanan sorunun aşılması ve yıpranan ilişkiden ötürü oluşan yaraların sarılması için oldukça önemlidir. İlişkinin geleceği bu girişime bağlıdır. Bu girişim bir bakıma, birbirinden kopan nesneleri yapıştıran tutkal gibidir.
İlişkilerin geleceğinde bu kadar etkili olan bir girişim, sadece karşımızdaki kişiden beklediğimiz bir girişim olmamalıdır. İncindiğimizde, inciten kişiden beklediğimiz gibi, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız hatalardan ötürü bizim de onarma girişiminde bulunmamız gerekir. Karşımızdaki kişiden onarma girişimi beklerken, bizden bekleyenlerden bu girişimi esirgemek, en hafif tabiriyle çifte standart ve haksızlık olur. Kırıldığımızda karşımızdaki kişiden beklediğimiz şeyleri, kırdığımız kişilere karşı da yapmamız gerektiğini düşünüyorum.
Onarma girişimi her ne kadar ilişkinin sürmesinde önemli olsa da, bu durum ilişkinin sürmesini garanti etmez. Bazen yapıcı tüm girişimler, istenen olumlu sonucu vermez ve ilişki biter. İstenen sonucun ortaya çıkmamasında pek çok şey etkili olabilir; incinen kişinin yarası derinse, daha önce benzer şeyler yaşanıp aynı hatalar tekrar tekrar yapıldıysa, inciten kişi herhangi bir pişmanlık veya üzüntü hissetmeden sırf ilişki bitmesin diye samimiyetten uzak bir özür diliyorsa onarma girişimi istenen sonucu vermeyebilir.
Onarma girişiminin varlığı, ilişkinin sürmesini garanti etmediği gibi, yokluğu da ilişkinin biteceği anlamına gelmez. Bazen inciten kişi, hiçbir onarıcı girişimde bulunmasa da ilişki sürer. İncinen kişinin; kaybetme korkusu varsa, ilişkiyi bitirmeye cesareti yoksa, ilişkinin sürmesi dışında başka bir seçenek görmüyorsa, inciten kişiye aşırı bir hayranlık duyuyorsa, inciten kişi onarıcı herhangi bir girişimde bulunmasa bile ilişki sürer. Aralarında olumsuz hiçbir şey yaşanmamış gibi rutin ilişkilerine devam ederler.
Özetlemek gerekirse; kişiler arası ilişkilerimizde sorunlar yaşamak oldukça doğaldır, en mükemmel olduğunu düşündüğümüz ilişkilerde bile hayal kırıklığı vardır. İlişkiyi yıpratan veya bitiren, sorunların varlığıymış gibi görünse de, asıl neden sorunların ardından kişilerin takındığı tutumdur. İstisnalara rağmen şunu rahatlıkla söyleyebilirim; onarıcı girişimler ilişkinin sürmesini sağlarken, bu girişimin yokluğu ilişkiyi bitirir. Yani ilişkiyi bitiren sorunların varlığı değil, onarma girişiminin yokluğudur. Bu bağlamda onarma girişimi, ilişkinin tutkalıdır.