İnandığımız Gibi Yaşamadığımızda!
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Beynimiz, davranışlarımız ve düşüncelerimiz arasında tutarlılık ilkesine göre hareket eder. Yani biz bir davranışı yaptığımızda, bu davranışın temelinde o davranışın gerekçesini oluşturacak düşünceler vardır. Bu düşüncelerin gerçekçi veya sağlıklı olması şart değildir. Beynimiz, düşüncelerimizin veya davranışlarımızın gerçekçi olup olmadığıyla ilgilenmez. Aradığı en önemli kriter, düşünce ve davranış arasındaki tutarlılık kriteridir. Örneğin intihara teşebbüs eden bir kişi ile konuşsak ve intihara teşebbüs etme gerekçesini sorsak, muhtemelen bize hayatın yaşanmaya değer olmadığını, kimse tarafından sevilmediğini, yaşamanın bir anlamının olmadığını söyleyecektir. Bu kişi bize, gerekçe olarak şunları söylemez herhalde; “hayat çok güzeldi, ben çok mutluydum, intihara teşebbüs ettim.” Böyle söylemiş olsa davranışı ve düşünceleri arasında tutarsızlık olmuş olur. İşte beynimiz böyle bir tutarsızlığı kabul etmez. Gerçekçi ve sağlıklı olmasa bile düşünceler ve davranışlar arasında tutarlılık arar.
Tutarsızlık kişide huzursuzluğa ve bunalmaya yol açar. Bu nedenle beynimiz bizi bu olumsuz duygu durumundan kurtarmak için düşünce ve davranış arasındaki tutarsızlığı hızla gidermeye ve beynimizin tutarlılığa ulaşmasına çalışır.
Düşüncelerimiz ve davranışlarımız arasında tutarsızlık olduğunda nasıl bir durum ortaya çıkar? Yani düşüncelerimize ve inançlarımıza aykırı davrandığımızda beynimiz nasıl bir yol izler?
Tutarsızlık durumunda beyin ilk olarak kişiyi düşüncelerine ve inançlarına uygun davranmaya yöneltir. Örneğin dürüstlük değerini benimseyen, kendisinin dürüst olduğuna inanan bir insan, yaptığı bir iş karşılığında rüşvet aldığında, düşüncesine aykırı davranmış ve beynin tutarlılık ilkesini ihlal etmiş olur. Bunun sonucunda içsel olarak bunalma ve huzursuzluk yaşamaya başlar. Böyle bir durumda beyin bu huzursuzluğu gidermek için önce kişiyi, inançlarına uygun davranmaya yönlendirir. Beyin kişiye; “Aldığın rüşvet senin hakkın değil, bu davranış dürüstlükle bağdaşmaz, o rüşveti iade et” gibi sözler söyleyerek kişinin inandığı değere uygun davranması için onu zorlar. Ancak kişi rüşveti iade etmeyip tutarsızlığı sürdürdüğünde, beyin ikinci aşamaya geçer. Bu aşamada beyin, düşünceleri davranışla uyumlu hale getirir. Değişmeyen davranışlar, kişinin düşüncelerinin değişmesine yol açar. Bu durumda kişi kendi kendine; “ben kimseyi para vermeye zorlamadım. Karşımdaki kişi kendi özgür iradesi ile bana teklifte bulundu. Bana hediye vermek istedi” gibi sözler söyleyerek yaptığı davranışa kendince “haklı” gerekçeler üretmeye başlar. Böylece düşünceler ve davranışlar arasındaki tutarsızlık ortadan kalkmış olur.
Tutarsız davranışlar, sadece düşünceleri değil, duyguları da değiştirir. Bununla ilgili ilk araştırma 1800’lü yıllarda Fransız Nörolog Guillaume Duchenne tarafından yapılmıştır. Fransız Nörolog yaptığı araştırmalarda, kişinin mutlu olmasa bile gülümseme pozisyonunda bulunduğunda, bu davranışla tutarlı olan mutluluk duygusunun ortaya çıktığını gözlemlemiştir.
Beynimizin tutarsızlığı kabul etmeyişi, hayatımızda değişim yapabilmemiz için bir fırsattır aynı zamanda. Düşüncelerini ve duygularını değiştiremeyen kişiler, sadece davranışlarını değiştirerek, düşüncelerini ve duygularını değiştirme imkanı bulabilirler. Bu kapsamda 1950’li yıllarda Klinik Psikolog George Kelly, “Rol Biçimlendirme” olarak adlandırdığı terapi yöntemini geliştirmiş ve terapilerde bu yöntemi uygulamıştır. Bu yönteme göre kişiler, olmak istedikleri kişinin davranışlarını rol gibi yapmaya başladıklarında bir süre sonra o rol gerçeğe dönüşüyor ve rol gibi başlayan davranışlar kişinin düşüncelerini de değiştiriyor. Örneğin özgüven konusunda yetersizlik yaşayan bir kişi, rol gereği dik yürüdüğünde, tanıdıklarına selam vermeye, duygu ve düşüncelerini ifade etmeye başladığında bir süre sonra özgüven duygusu ile yetersizlik düşünceleri değişiyor. Rol olarak başlayan bu davranışlar gerçeğe dönüşerek kişinin kendini daha özgüven sahibi biri olarak değerlendirmesine dönüşüyor. Filmlerde rol gereği birbirine aşık olan çiftlerin, çoğu kez gerçek hayatta da birbirlerine aşık olmasının nedeni de beynin tutarlılık ilkesinden kaynaklanıyor.
Sonuç olarak; beynimiz tutarlılık ilkesine göre hareket eder. Düşünceler ve davranışlar arasında tutarsızlık yaşandığında beyin, önce kişiyi inançlarına ve düşüncelerine uygun davranmaya yönlendirir. Bu yönlendirme sonucunda kişi, düşünce ve inançlarına aykırı davranmayı sürdürdüğünde ise düşüncelerini davranışlarıyla uyumlu hale getirmeye çalışır. Böylece içsel bunalımı ve huzursuzluğu ortadan kaldırmayı hedefler. Yani işin özü;
“İnandığımız gibi yaşamazsak, yaşadığımız gibi inanmaya başlarız.”