Jungçu Eko Terapi (JET)
Yazar Aydın Demirkol • Psikiyatrist • 24 Mayıs 2018 • Yorumlar:
Jungçu (Jungian): Başlıca Carl Gustav JUNG prensiplerine dayanır. İsviçreli psikiyatri profesörü olan Jung, Freud ve Adler ile birlikte modern psikiyatriyi başlatan derinlikler psikolojisinin üç büyük kurucusundan biridir.
Jungçu bakış açısında ruhsal hastalıklara, ruha zararlı etkenlerle içimizdeki bilgenin koruyucu güçlerinin mücadelesi, hatta bir çok ruhsal rahatsızlığa da gebelik sıkıntıları veya büyüme ağrıları gibi gelişmeye bağlı rahatsızlıklar gözüyle bakıldığından, terapide çözüme aşağıdaki sorulara yanıt bulunmaya çalışılarak gidilir:
Bu davranış*, belirti, bu hastalık kişiyi ne tür olumsuzluklardan koruyor?
Ruhsal hastalıklar tıpkı iltihap gibi hastalandırıcı güçlerle iyileştirici güçlerin bileşkesidir. Rahatsızlık belirtileri bu nedenle savunma mekanizmalarını içerirler. Savunma mekanizmaları birçok zaman kişinin kendisi için bile itici olabilirler. Örneğin panikteki inkar ve ruhsal sorunları bedene yansıtma, takıntılardaki yapboz mekanizması, paranoyadaki başkasını suçlama, denize düştüğümüzde boğulmamak için tutunulan yılan kadar rahatsızlık verirler. Denize düşen yılana sarılır atasözümüzdeki yılan da adeta tüm korkutuculuğuna rağmen böylesi bir can simidi işlevi görür. Korktuğu halde tutunmak zorunda kaldığı yılan, derin sularda yüzmeyi öğrenirken onu ruhun hangi dalgalı denizinde boğulmaktan koruyor?
*Jungçu yaklaşım yalnızca ruh hastalıkları ve belirtileriyle ilgilenmez, yaşantısal huzursuzlukları de ele alır.
Kişi bu rahatsızlıkla hangi artı değere gebe kalmış görünüyor?
Olumsuz gibi görünen ve sıkıntı yaratan belirtilerin bir çoğu, kişinin gebelik benzeri, geleceğe yönelik bir artı değer yüklendiğinin göstergesidir. (Projeye uygun her temel çukurunun verdiği rahatsızlıklara rağmen yeni işlevsel katların ve odaların müjdecisi olması gibi.)
Yönelimli (Oriented): Jung'un temel anlayış ve ana tedavi prensiplerine sadık kalır ancak uygulama biçimlerini bire bir taklit etmez. Rüyalar bilinç dışına giden kral yolu olmasına rağmen bu yolun kullanımı ve bakımı günümüz koşulları için daha yabancı huzursuz edici ve lüks kaldığından, bilinç dışına kompleksler gibi yapılandırılmış yollardan ulaşılmaya çalışılır. Günümüz akıl çağı insanının belirliliğe olan aşırı gereksinim duyması nedeniyle yapılandırılmış öğeler ile çalışarak ve hastalandırıcı kişisel nedenleri pas geçip ortak hastalandırıcı mekanizmaların düzeltilmesine ağırlık verilerek, daha önceki klasikleşmiş terapilerle ve özellikle Freudçu psikanaliz ile kaybedilen zaman kısaltılır. Bir bakıma at arabasıyla kral yolundan gitmek yerine önceden döşenmiş raylar üzerinde giden hızlı tren gibi efektif bir toplu taşıma aracının kullandığı yol güzergâhları tercih edilir. Son çağlar ruhsal yönden insanlığa epey olumsuz yükler getirmiş olsa da yalnızca olumsuzluk getirdiğini düşünmek tarihe haksızlık olur. Günümüz koşullarının olumlu yanı, bilinç dışı dirençlerin eskiye, örneğin bir yüzyıl öncesine göre çok daha az veya yüzeysel olmasıdır. JET’de çağın olumlu ve teknik kazanımları geleneksel Jungçu yaklaşıma yansıtılır. Bir başka deyişle geçmişin doğrularının çağımıza uyan kısımları tutulurken çağın getirdiği doğrular da tedaviye entegre edilir.
Bu tedavi temelde Jung yonelimli olduğu halde bilişsel terapilerden şema kavramını da ödünç alır. Esasen ödünç alma tabiri çok da doğru sayılmaz çünkü şema kavramı Jung’un bizzat geliştirdiği bilinç dışı kompleksler kavramının hemen hemen aynısıdır. En özet tanımıyla şemalar ruhumuzdaki komplekslerin etkilerinin görünümleridir. Mesleğinin başında tanı yöntemi olarak kullandığı çağrışım testi sayesinde kendisinin geliştirdiği kavram olan kompleksleri, Jung, bizzat uyguladığı terapilerinde hak ettiği biçimde değerlendirememiştir. Aslında ortak ve kısa yollar anlamına gelen komplekslerin (şemaların) terapi pratikliği yönünden gerçek önemi aslında Aaron T. Beck gibi psikanalitik kökenli bilişsel (kognitif) terapi kuramcıları tarafından keşfedilmiştir. Jung burada Kristof Kolomb gibiyse, Beck de Amerigo Vespucci gibi bir roldedir.
JET’de veya nam-ı diğer “Bilge terapi”de, Jung'çu uygulamalar bire bir uygulanmaya çalışılmasa da ana uygulama prensipleri korunur. Örneğin hasta divanda yüzü terapiste ters bir biçimde yatmaz. Karşılıklı, eşit veya eşite yakın bir konumda oturur. Danışan yarı pasif bir konumda değil, adeta amatör bir yardımcı terapist gibidir ve fazlasıyla aktiftir. Terapist önemli bir iş yaptığının farkında olsa da, bunun doğanın yaptıklarının yanında yani içimizdeki bilgenin gücüne göre ne kadar küçük kaldığının da bilincindedir ve bunun tevazusu içindedir. Bu konumda hastanın çok önemli ipuçları sağlayan duygudurum değişmeleri de an be an izlenebilir. Şimdiki yüz yüze terapiler aslında pek bilinmese de bizlere Jung'dan mirastır. Jung'un getirdiği önemli bir fark da, terapilerde günlük yaşamdan çok kopuk yapay bir ortam yaratılmamaya özen gösterilmesidir. Serbest çağrışıma yakın bir paylaşım direnci düşüren, olabildiğince doğal ve samimi, sevgi ve saygı dolu bir ortamda da elde edilebilir.
Bununla beraber uygulamada her şey Jung'un uyguladığı biçimde kalmaz. Modern “Bilge terapi”de, onun çok sık kullandığı rüyalar ve aktif imgelem gibi yöntemlere fazla yer verilmez. Olumsuz duygu yaratan kompleksler ve bunların sonuçlarına yönelik olumsuz senaryolar da bu işi rahatlıkla görür. (Aslında bilişsel tedavilerde kullanılan senaryolar Jung’un aktif imgelem tekniğini andırırlar.) Jung'un yeniden keşfettiği ama terapilerine çok geçirmediği kompleksleri irdelemek ve yanlış algıların yanlış yönlendirmelerini, yani danışanın kendine yaptığı haksızlıkları olabildiğince düzeltmek terapinin ana yöntemidir.
JET’de çağdaş terapilere göre de farklar vardır. İçimizdeki bilgenin süper vizyonu altında olduğumuz artık danışan tarafından da bilindiği için terapiye karşı direnç düşük seyreder ve bilişsel ve şema terapistleri kadar aktif olmaya, Sokratvari amansız sorgulamalara gerek kalmaz. Davranışçı ödevlere ise neredeyse hiç gerek kalmaz çünkü içimizdeki bilgenin yolunu açan dolaylı destekle ve bizzat terapistin içimizdeki bilgeyi taklit eden saygılı tutumu ve destekleyici tavrıyla hastayı tehdit eden anlamsızlık veya güvensizlik tehlikesi çok azalır ve tehlike kalkınca potansiyel davranışlar bin yılların kolektif deneyiminin etkisiyle uygun olana doğru zaten kendiliğinden akar.
Kısa (Brief):
Kısa tanımlaması ile tedavinin psikiyatrideki genel uygulamalara göre görece kısa sürelerde etki sağlaması kastedilmiştir. Henüz terapötik araştırmalara konu olmasa da, hızlı etkililiğin klinik gözlemlerle doğrulaması yapılmıştır ve doğrulanmaya devam edilmektedir. Bazen tek seansta bile sorun kabaca hallolabilse de, rahatsızlığın durumuna, kişisel zemine ve hedeflenen iyileşme düzeyine göre terapi süreleri uzayabilmektedir. Ayrıca “Bilge terapi” tüm terapilerde ve özellikle de Jungçu terapilerde olduğu gibi yalnızca ruhsal hastalıklarda geçerli değildir. Jungçu terapilerin ortak özelliği olarak kişisel gelişim amacıyla da özellikle uygulanmaktadır ve elbette ki bu uygulamalarda süre yönünden bir sınır veya kısıtlama yoktur. Terapinin kısa sürede etki oluşturması yalnızca klasik psikanaliz veya psikodinamik yönelimli terapilere göre değil, daha önce sıkça uygulama olanağı bulduğum yapılandırılmış çağdaş terapilerle, örneğin bilişsel-davranışçı terapilerle karşılaştırılarak gözlenmiştir. Tedavinin çabuk etkisinde ve görece kısa sürelerde etkili olmasında aşağıdaki etkenler rol oynar:
1) Koruyucu bilinç dışının son derece efektif, doğamızın kendi (organik) güçlü ve klasik yöntemlerinin çağın ergenlik krizleri nedeniyle kapanmış olan veya atıl kaldığı için artık rağbet görmeyen yollarının modernize edilerek açılması (kara trenden hızlı trene dönüşüm ve sülüğün zarar vermeden kan ve ödem çekici gücünün tüm teknolojik yöntemlere üstün geldiğinin yeniden keşfedilmesi benzeri).
2) Tedavinin kişisel bilinç dışının arketipleri sayılabilecek kompleksler (şemalar) aracılığıyla kestirme ve tüm rahatsızlıkların geçtiği ortak yollarla yapılmasının zaman kaybını önlemesi.
3)Terapilerin kısa sürelerde etkili olmasının bir nedeni de, klasik psikoanalitik tedaviler gibi savunma mekanizmalarına neyin neden olduğuyla uğraşarak zaman kaybedilme yanlışına düşülmemesidir. Klasik psikoterapiler rahatsızlıklara neyin neden olduğuyla, tedavi etmeyi aynı kavram sayma yanılgısına düşmüşlerdir. Neyin neden olduğu insanı anlama adına önemli olsa da, tedavi için çoğu zaman önemsizdir. Bu çağdaş terapilerin tüm zararlı etkenlerin ortak kullandığı yol olan şemalara müdahale etkilerinin sonuçlarıyla da doğrulanmıştır. Arabayı tamir etmek için ona hangi arabanın ne zaman ve nasıl vurduğunu sorgulamaya çoğu zaman gerek yoktur. Geçmiş travmaların kaza raporu çok gerekli durumlar dışında incelenmez, doğrudan onarıma girişilir. Bu sayede JET'de değerlendirme de kısa sürer. Bu tür sorgulamalarla zaman kaybedilmeden tamire başlanması da tedavinin nispeten kısa sürmesine olumlu bir katkı yapar.
4) Terapiler aslında pasikiyatrinin cerrahisi olsa da, tüm Jungçu terapilerde tevazu ve olabildiğince maskesizlik ortamında günlük sohbet doğallığına yakın seyretmesi ve doğamıza uygun olmasının etkisiyle terapiye olan direncin azalması söz konusudur.. Jungçu terapilerin bilge bilinçdışının bileşke sesi olan sezgiyi aklın önüne geçirme akılcılığından ve bu sayede bilinçdışınının bilgeliğini çok bilinçli bir biçimde kullanabilme avantajından dolayı terapiler rahat geçer. Terapist bilinçdışının süpervizyonu altında terapi yapıyor gibidir. Bilgelik demek prensipler dahilinde esnek olabilmek demektir. Jung'un kendisi de özellikle ustalık dönemlerinde, uzun süren kuralcı psikanaliz yapmaya gerek duymaz, kendisini iç bilgesinin ellerine bırakmanın avantajına bırakırdı. Jungçu tedavilerde terapistin hata yapması bu nedenle çok zordur. Terapist hastanın da iç bilgesinin yolunu açtıkça onun da yanlışa düşmesinin çok zor olduğunu bilir. Bu bilgi onun yükünü çok hafiflettiğinden hastasının sorumluluğunu daha kolay almasını sağlar. Aktarımın getirdiği sorumluluktan kaçmaz hatta hastayı yeniden ve daha sağlıklı büyüyüp olgunlaşmasını sağlayan aktarımı teşvik etmesine neden olur. Aktarım desteği geçici bağımlılık yaratsa da sorunları çabucak çözdüğünden bu bağımlılığın geçici olduğunu çiviyi çivinin sökeceğini bilir. Jungçu terapilerin belli bir sınırı olmasa da yapılan müdahalelerin psikanalitik yaklaşımda görülen rijid terapi kurallarına tabi olmamasının sağladığı benlik rahatlamasıyla hastanın terapötik müdahalelere direncinin görece düşük seyretmesi, müdahalelerdeki amaçlara ulaşılmasını kolaylaştırdığından terapi sürelerini otomatik olarak kısaltmaktadır.
5) Bilinç dışının keşfi öyle bir zamana gelmiştir ki onu keşfeden bilinci paradoksal olarak daha da ön plana çıkarmış, bilinç dışının bilinmeden kullanımını ise tüm çağlardan daha geri plana itmiştir. Bu gelişmede bilinç dışı terapilerin ilaçlar gibi seri üretime geçirilememesinin kapitalist baskısından tutun, bilinç dışının keşfiyle gelen çocukluk cinselliğinin kabullenilmesinin zorluğuna ve rasyonelliğe alışmış toplumları rahatsız eden irrasyonelliğe varıncaya kadar pek çok etkenin rolü vardır. Günümüz insanı günlük yaşamda daha az etkili olan ama çok daha iyi fark edilebilen bilinci öyle olmasa da günlük yaşamımızı çok daha fazla belirleyen ancak daha uzaklarda hissedilen bilinç dışına göre çok daha yakın hisseder. Terapiler ise hastanın kendi bilinciyle değiştiremediği (çoğu zaman yaşamına etkisini de yeterince fark etmediği) bilinç dışını kendi iç dengelerine doğru değiştirmeyi hedefler. Bunu doğrudan bilinç dışına giden yollarla yapabildiği gibi bilinci kullanıp onun aracılığıyla dolaylı olarak yapabilir. Günümüzün belirlilik ihtiyacı eski çağlara göre değişmese de bu belirlilik artık çok daha rasyonel yöntemlerle elde edilmek istenir. Günümüz insanı halen bilinç dışının irrasyonel görünen etkisi altında olsa da ilkel insana göre çok daha bilinçli akla dayanan yöntemlerle çalışır, bilinçli aklın katılmadığı her şeyden her zamankinden daha fazla ürker. Bu nedenle irrasyonel olan rüyalardan her zamankinden daha fazla uzak durur. Bu durum bir dezavantaj olsa da bilinçli aklın fazla kullanılmasının avantajları da vardır. İşte Jungçu temele dayanan JET biraz da bu nedenle çağın getirdiği rasyonel yöntemleri de bünyesine alarak sentez eder. Bu terapi yaklaşımının anlamayı kolaylaştıracak ve ikna gücünü arttıracak biçimde yapılandırılmış öğeler içermesi ve benzetme ile somutlaştırma, netleştirme, sadeleştirme gibi bu öğelerin bilinç dışı korkularını yumuşatmak suretiyle terapiye olan direnci daha da azaltması, bir başka deyişle terapinin tüm doğallığına ve gelenekselliğine rağmen çağın ruhuna da uygun olarak ve çağın tanıdık gelmesinden dolayı benliğe yabancı hissettirmeyecek ve terapiye olan direnci daha da düşürecek terapi yedirilmiş yapılandırılmış formatla kontrastlanması söz konusudur. Çağımız insanının rasyonel belirlilik ihtiyacı, zamanı ekonomik kullanma baskısı ve ilaçlarla tedaviye alışarak talep ettiği yapılandırılmış ve hap (komprime) yaklaşım hem rasyonel öğeleriyle benliğe yakın geldiğinden, hem de aynı öğelerle iknayı kolaylaştırarak bilinçdışını etkilemeyi kolaylaştırdığından etkiyi çabuklaştırır ve iyileşme sürelerini kısaltır.
6) Çağdaş bir Jungçu yaklaşım olan “Bilge terapi”de, iknanın rasyonel gücünün yanı sıra, bu gücün etkisini arttıracak ve sinerji yaratacak özgün ve ruhu rahatsız etmek bir yana, ona destek olacak biçimde terapiye yedirilmiş, sessiz ve özgün bir telkin yönteminin bilinçli olarak terapiye katılması söz konusudur. Bu teknik terapi içinde ruha destek güvenlik arketiplerinin bilinçli bir biçimde aktifleştirilmesine (arketipnoz) dayanır. Arketipnoz ve ruhsal rahatsızlıklara olumlu bakışın getirdiği destek ve güven ortamında terapiye direnç de düşük seyrettiğinden, kişiye davranışlarını tanıtıcı veya çelişkileri ortaya koyucu yüzleştirmeler de hızlı ve güvenli biçimde yapılabilmektedir.
Destekleyici (Supportive): Terapilerin amacı benlik gücünü arttırarak ve iç çatışmaları azaltacak beceriler kazandırarak terapi görenin huzuruna katkı sağlamaktır. Benliğin önemli bölümü ve azmettirici gücü bilinç dışında yer aldığından, terapilerin operasyon yeri bilinç dışıdır. Terapiler kişinin bilinç dışıyla bilinci arasındaki irtibatın yolundaki engelleri gidermeye çalışarak kişinin bilmediği kendisiyle, yani bilinç dışıyla ilişkisini güçlendirir. Bilinç dışıyla irtibatı sağlamak kişiye adeta yeni topraklar bulmuş, oradaki tarlaları, madenleri krallığının hizmetine sokmuş kadar büyük bir takviye destek gücü kazandırır. “Bilge terapi”yi destekleyici olarak nitelendirmemin sebebi budur.
Destekleyici terapi terimi aslında yeterli içgörünün sağlanamayacak derecede hastanın dezorganize olduğu ve psikoz potansiyeli nedeniyle benliği rahatsız edebilecek bilinçdışı oluşumların kurcalanmaktan kaçınıldığı durumlar için kullanılmaktadır. Bilge terapi tanımındaki destekleyici terimi bu durumun karşılığı değildir, çünkü bu terapide içgörü artışı temel bir kazanımdır. Ancak buradaki içgörü kavramı genelde kullanıldığı gibi rahatsız edici belirtilere sebep olan travmatik kişisel bilinçdışı olayları bilince çıkarmaya yönelik değildir. Bilge terapideki içgörü artışı, ruhumuzun doğal işleyişini tıkayan aykırılıkları ve bu tıkanmayı önleyici girişimleri tanımaya yöneliktir. Bu yaklaşım, hem savunmaları zaafa düşürecek gereksiz riskleri ve yükleri hastaya/danışana yüklemez, hem de terapiyi ağır ruhsal hastalıklardan basit iç huzursuzluklara kadar uzanan geniş bir yelpazeye uygun hale getirir. Doğal ve kayda değer bir risk taşımayan yaklaşımıyla bu terapiler, özellikle kronik psikozlarda rehabilitasyon ve sosyal iyiliğin idamesine yönelik bir işlev de görebilir. Bu nedenle burada kullanılan destekleyici terimi, gerçek koruyucu ve iyileştirici gücün içimizde yani bilinçdışımızda olduğunu, yapılacak şeyin yeni bir düşünme tarzı oluşturmaktan ziyade, bilinçdışımızın rehberlik edici sesini dinlemek, yapay radikal değişiklik takviyelerine gerek olmadığı anlamında kullanılmıştır. Başka bir deyişle bilge terapi içgörü artışını, bilinçdışımızda zaten bulunan iyileştirici kalıplara ulaşımı kolaylaştırarak yapar. Bu yönde ilave bir içgörü artışı zaten benliğe, yanımızda her an bulundurabileceğimiz sihirli bir yüzük kazandırıyormuşçasına sağlanan en büyük destektir. Unutmayalım ki bilge bilinçdışımızın ruhsal imparatorluğumuz için çalışan çok önemli bir hizmetkâr olduğunun hissedilmesinin kazandırdığı anlam ve güven, paha biçilmez bir hazine desteği gibidir.
Bilinç, terapilerde, bilinçdışını organize etmede ancak aracı olarak kullanılır. Değişen bilinç bilinçdışını düzenlerken, değişen bilinçdışı da bilinci yeniden düzenler. Ancak terapilerde destek ve değişim yalnızca bilinç aracılığıyla olmaz. Tüm terapilerde her zaman kişinin doğrudan bilinçdışına ulaşan unsurlar olur. Telkine dayanan hipnoz ve benzeri yaklaşımlar böyledir. JET yani bilge terapide bu bilinçdışına doğrudan ulaşan unsurlar da çok bilinçli olarak kullanılır. Bir nevi uyutmadan yapılan hipnozla (arketipnoz) kişinin bilinçdışındaki koruyuculuk ve anlamla ilgili başlıca arketipler ve şemalar alevlendirilerek destek arttırılır. Bu aynı zamanda plasebo etkisinin gücüdür. Öyle bilinmese de plasebo kimyasal etkisi olmayan ilacın sağladığı etkiden çok daha geniş bir kavramdır. Örneğin Çanakkale Savaşında 200 kilonun üzerindeki top mermilerini bir kaç kez hiç bir anabolizan kimyasal madde almadan kaldırabilen Seyit Onbaşı’nın gücü böylesi bir etkiye benzer bir etkiden başka bir şey değildir. Hastanın sorunları karşısında ne yapacağını bilen, onun telaşı ve bazen kızgınlığı karşısında ona yürekten şefkatli duygularla gülümseyerek bakabilen bir terapist, genç de olsa yaşlı bilge arketipini rahatlıkla alevlendirebilir. Bu İstanbul’un fethinde ordunun canlanmasına büyük destek veren Akşaemseddin’in yaptığına benzer bir etkidir.
Benlik gücü desteği başlıca hastanın özgüven ve anlamlılık hislerini arttırmaya dayanır. Tüm destekleyici ve hatta tüm terapilerde olduğu gibi bunları arttırmak için hastanın sahip olduğu güçler, kendisine ve hatta yakın çevresindekilere gösterilir ve bu güçlerin işlevselliğini örten iç hakaret tabakası kazılarak söz konusu güçler gömülü olduğu bilinçdışından yüzeye çıkarılarak kullanıma sunulur. Terapistin kendisi de kahramana refakat eden yaşlı bilge arketip gücü desteği olarak bu güce katılır. Jungçu terapilerin diğer terapilerden hatta diğer destekleyici terapilerden en önemli farkı, desteğin en güçlüsü ve en uygununun bilinçdışı denen bilgenin yalnızca yolunu açarak zaten her an ve mevcut koşullara göre en iyi biçimde verilmekte olduğunun kabulüdür.
Hastaya verilecek en iyi terapötik destek hizmeti, bilinçdışı bilge ve bilinç denilen genç, kahraman ama toy şehzadenin arasını yapmak, psişe denen ülkeyi kargaşadan kurtararak bilgenin vereceği kararları olağanüstü hal kararları olmaktan çıkarmaya çalışmaktır. Benliği güçlendirmek de zaten benliğin bileşenleri arasındaki eşgüdüm sağlayarak bütünlüğü ve uzlaşmayı arttırmak demektir. Özsaygı artışı zaten bu bütünlüğe, yani benliğin kudretine güven demektir. Bu kudret kendisiyle girdiği iç savaşı kazanarak iç barışını sağlamış olanlarda otomatik olarak yapıcı yönde olur.
Her rahatsızlığın altında aslında kentsel dönüşüm benzeri ruhsal bir inşaat çabası bileşeninin de bulunduğu hastaya aktarılmalı, terapide verilecek temel bilgiler aracılığıyla hastanın durumunda sandığı kadar bir olumsuzluk olmadığını, hatta olumsuz gözüken durumların aslında, olumluya giden depreme dayanıklı ve yaşam kalitesini arttıracak konforlu bir yapılaşmanın ön aşamaları olduğu gösterilmelidir. Yani terapinin içimizde bir bilge bulunduğunu hissettirmekten sonraki en önemli desteği, hastaya aslında sonuçta kârlı bir biçimde olumluya, kaybolduğu sandığı ormanda çıkışa doğru gittiğine dair bir konum bilgisi (navigasyon) vermektir
Düzelme bazen onarımla, bazen de yıkılıp yeniden yapılanmayla olur. Kentsel dönüşüm benzeri yeniden yapılanma, aslında ruhumuzdaki regresyon (en son mutlu hissettiği geçmişe duygusal gerileme) savunma mekanizmasının sağladığı zaman tüneliyle, geriye gidip yeniden ve sağlıklı duygusal büyüme, adeta resetlenmeyle takılmış dosyaları hallederek geçme ve programı mümkün olduğunca sorunsuz çalıştırabilme demektir. Bilinçdışı bilgesi bu durumda aktarım mekanizmasını devreye sokar. Aktarım çocukluğumuzdaki önemli kişilerin özelliklerini terapiste yansıtmak demektir. Bu olumsuz veya olumlu olabilir ancak genellikle iki durum da söz konusudur. Aktarım mekanizması sayesinde terapist bu kritik dönemeçde yakınlığı ve terapötik olgunluğuyla danışanına terapötik ebeveyn desteği sağlar. Bu hizmet yalnızca duygusuz bir simülatör desteği değildir. Terapi gerçek duyguların hüküm sürdüğü insani bir ilişkidir.
Not: Buraya kadarki terapi bileşenlerinin (Jungian Oriented Brief Supportive) İngilizce akrostişinin tamamen rastlantısal olarak JOBS çıkması anlamlı gibidir. Apple firmasını sıfırdan kurarak bu günlere getiren Steve JOBS'u çağrıştırmaktadır. Steve JOBS Ortadoğu kökenli olup Batı'ya evlatlık olarak gitmiş ve büyük bir kişisel gelişim göstererek mesleki anlamda da evrensel başarı yakalamıştır. Bu terapiler kişisel gelişim için de çok yararlı olduğundan burada nedensel olmasa da anlamlı bir bağlantı var gibidir. Bunu düşünmemizi sağlayan bizzat Jung’un özgün fikridir. Jung tesadüflere basit bir olasılık gözüyle bakmaz, eşzamanlılık olarak adlandırdığı prensip çerçevesinde görür ve büyük anlam atfederdi.
Ayrıca Apple bildiğiniz gibi elma demektir ve amblemi olan ısırılmış elmanın, Jung'un kazandırdığı kolektif bilinçdışı kavramının yapı taşları olan arketiplerden insanın anlam arayışının en önemli simgesi olan yasak meyveyi simgelemesi ilginçtir. JUNG gibi JOBS soyadı da J ile başlar ve 4 harflidir. Öte yandan Jung Almancada genç, Jobs ise İngilizcede görevler anlamına gelir. Bu iki sıfat, tüm yaşlılığına rağmen genç ve dinamik kalmış ve ruhsal devketimizin korunması misyonu olan ve bu uğurda bilgeleşmiş bilinçdışımız için çok uygundur. Yukarıda tanımlanan "yönelimli"nin ingilizce karşılığı olan "oriented" içinde de anlamlı bir sözcük rastlantısı vardır. Jung Batı'lı olmasına karşın fikirleri Batı dillerinde Orient diye adlandırılan Doğu'dan esinlenmiştir ve Doğu-Batı sentezi Jung için büyük önem taşımıştır.
(Therapy): Burada tedavi sözcüğü kullanılmaması ilaç tedavisinden ayrı tutmak içindir. Aslında bilge terapi doğuma destek veren tıbbi yaklaşımdan farklı sayılmaz. Jung ruhsal rahatsızlığa adeta bir ruhsal gebelik süreci gözüyle baktığından, JET'de terapist Kadın Doğum hekiminden işlev yönünden pek farklı iş yapmaz. Gebeliğin sağlıklı geçmesini denetler, ruhsal gebeliğe ruhsal vitamin katkısı yapar, ruhsal demir eksikliğini giderir, gerekli yerde doğuma destek manevraları, gerekli yerlerde ise cerrahi müdahale yapar. Terapist cerrahi müdahale sırasında aktif, doğum takibi zamanlarında ise doğanın gücüne güvendiğinden özellikle nispeten pasif kalır. Oysa çağımızda pasif kalabilmek çok güçtür. Herkesin bir şeyler yap diye beklediği, tevekkülün neredeyse sıfırlandığı çağımızda pasif kalabilmek, şiddetli akıntıya rağmen bir nehirde yerinde kalabilmek kadar büyük bir çaba gerektirir. Gelişmesini sürdüren kişi kendisine ve hatta çevresine artı değer katacak bir büyüme ve olgunlaşmaya gebe kalır. Terapötik yaklaşım da gebeliğe ve onun kendiliğinden işleyen doğal sürecine uygun olmalıdır. Komplikasyonlar dışında, bu doğal sürece çok aktif müdahale gebeliği zora sokmaktan başka bir işe yaramaz. Oysa dünyanın işleyişinde iç dünyamızın bilgeliğinden feyz almayan ve tevekküle neredeyse hiç yer bırakmayan günümüz terapileri gebeye -bazen bu süreci istemeden çok olumsuz etkileyebilen- çok sayıda veya basınçla ekstra girişimler yapıyor gibidir. Oysa terapi yapmak Türk kahvesi yapmak gibi olmalıdır. Köpüklü ve lezzetli olması için kahvenin fazla karıştırılmaması gerekir. Zamanın kritik olmadığı durumlarda müdahalesini yaptıktan ağır ağır yanan odun ateşinde bekletmeyi de bilir. Bu durum bazen diş implantı veya kemik protezi tedavisinin kemiklerimizle kaynamasına da benzetilebilir. İmplant veya protez bilinçli aklın ürünüyse, onun kemikle kaynaması bilinç dışı bilgesinin iyileştirici gücü gibi bir müdahalenin eseridir. Zaten protez, doğanın çok kaba taklidinden başka bir şey değildir. En doğru tedavi doğamızın gelişim ve onarma gücüne saygı duyan ve bunun yolunu tıkayanları açmaya çalışan müdahalelerdir. Hastalıkta bile bu böyle olması gerekirken çağımızda bu dert aksi yönde ikiye katlanmıştır. Hem hastalıklarda doğanın iyileştirici mekanizmaları tam anlaşılamadığından aşırı müdahale edilerek süreç zora sokulmuş, hem de gebelik, büyüme ağrısı gibi gelişime bağlı ruhsal rahatsızlıklar yanlış yere hastalık sanılmış ve ona göre -aşırı- müdahale edilmiştir. Bu durum insanın bilinçli aklına ergence bir hata yaparak aşırı değer verip, doğanın bilinç dışı bilge tevazulu işleyişinin önemini göremeyişinden kaynaklanmıştır.