Kadın ve Anne Ruh Sağlığı
Yazar Nazan Aydın • Psikiyatrist • 3 Nisan 2019 • Yorumlar:
Hastalıkları açığa çıkaran ve devam etmesine neden olan faktörler ile hastalığın seyri ve iyileşme süreci kadın ve erkeklerde farklılıklar gösterebilmektedir. Bu farklılıklar bir erkek ve bir kadın olarak bedenimizin cinsiyete özgü yapısı ve işleyişi gibi biyolojik faktörlerden kaynaklanabildiği gibi kadın ve erkeklere atfedilen roller ve sorumlulukların farklılığı ile de ilgili olabilmektedir.
Aile içi şiddet ve cinsel istismar kadınların önemli bir bölümünü etkileyen ilave stres kaynaklarıdır. Çağımızın halen önemli sorunu olan terör, iç savaşlar, afet ve zorunlu göçlerden etkilenen insanların büyük çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır.
Doğurganlık çağındaki kadınlar için adet döngüleri, gebelik, doğum sonrası, annelik ve menopoza geçiş gibi hem biyolojik hem de sosyal değişim dönemleri, özellikle hassasiyetlerin arttığı desteğe daha çok ihtiyaç hissedilen riskli dönemlerdir.
Ruhsal hastalıklardan depresyon, anksiyete ve strese bağlı bedensel şikâyetler kadınlarda daha sık ortaya çıkmakta, şiddet ve istismara maruziyet oranlarının yüksekliğine paralel olarak travma sonrası stres belirtileri kadınlarda daha yüksek oranda görülmektedir. Öte yandan ruhsal hastalığı olan bir kadına gebeliğe hazırlık, gebelik ve doğum sonrası dönemde ayrıcalıklı bir destek gerekmektedir.
Tüm bu hassasiyetler ve olumsuzluklar kadına sağlık hizmeti sunarken farklı bir bakışı ve özeni gerektirir. Bu nedenle kadın ruh sağlığını ayrıca ele almakta, ruh sağlığı problemi olan kadınlara ihtiyaçları olan farklı desteği ve tedaviyi sunmak için gayret etmekteyiz. Bununla birlikte, sadece tedavi aşamasında verilen desteğin yeterli olmadığının bilincindeyiz. Bu nedenle de hem sağlık hizmeti sağlayıcıları düzeyinde hem de toplumsal düzeyde bu alana dikkat çekerek farkındalık oluşturmaya çalışmaktayız.
Toplumsal düzeyde özellikle anne ruh sağlığı konusunda farkındalık oluşturmak için çaba sarf ediyoruz çünkü;
Her 5 kadından 1 tanesi gebelik süresinde veya çocuk sahibi olduktan sonraki ilk yıl içerisinde ruh sağlığı ile ilgili bir sorun yaşıyor. Çoğu bundan kimseye bahsedemiyor ve sessizce acı çekiyor. Kadınların çoğu başkaları ne düşünecek veya ne yapacak kaygısıyla neler yaşadıklarını kimseye anlatmıyor. Başkaları onların zayıf ya da kötü anne olduklarını düşünecekler veya çocuklarını alacaklar diye kaygı duyuyorlar. Bu kaygılar ihtiyaçları olan yardımı ve desteği almayı engelliyor.
Gebelik süresinde ve doğum sonrasında yaşanan anne ruh hastalığı çocukta duygusal, zihinsel, sosyal ve fiziksel gelişimi kötü etkilemesi açısından yüksek risk oluşturmaktadır. Bu problemler anksiyete, depresyon, dikkat eksikliği, öğrenmede yavaşlama, okulda kötü performans ve suç davranışları ortaya çıkması riskini artırmaktadır. Çocuklar üzerinde olan bu olumsuz etkiler yetişkinlik yaşına kadar sürebilir.
Son 20 yıl içinde gerçekleşen anne intiharlarının çoğu önlenebilir anne ölümleridir.
Maalesef, gebeliklerin %20 ila %25’i düşük ya da ölü doğumla sonuçlanmaktadır. Bunları takiben annede yas belirtileri ortaya çıkabilir. Bu kadınların bir kısmı düşük yada ölü doğumu takiben doğum sonrası depresyon da yaşayabilmektedir.
İnfertilite tedavisi sürecinde olan ebeveynler de ruhsal desteğe çok ihtiyaç hisseden kişilerdir. Bununla birlikte, ne yazık ki sürecin işlemlerinin yoğunluğu ile çoğu kez ihmal edilmektedirler.
Prematür bir çocuk doğurmak, ya da bebeği yenidoğan yoğun bakım ünitesinde uzun bir süre kalmak da anne ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir.
Tüm bu süreçlerde anne ve babanın çevresindekiler, akrabaları, arkadaşları ne kadar bilgili ve bilinçli olursa yardım arayışı ve uygun bakımın sağlanması da o kadar çabuk ve etkili olacaktır.
Sağlık hizmeti sunumu bağlamında ise; ülkemizde kadına yönelik hizmetler açısından özel bir çaba sarf edildiği açıktır. Özellikle okuryazarlık oranının arttırılması, küçük işletmelerin teşvik edilmesi, erken anneliğin önlenmesi, anne ve bebek ölümleri ve doğum oranlarının azaltılması ve sağlık personeli ve ailelerin doğum öncesi bakımla ilgili eğitimi gibi konularda gelişmeler olmuştur. Önemli başarılar elde edilmiş olmasına rağmen, kadınlar toplum içerisindeki rolleri, durumları ve sağlık konuları ile ilgili sorunların üstesinden gelebilmeleri için desteklenmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle hamilelik ve doğumla ilgili ruhsal bozukluklarla daha fazla ilgilenilmesi gerekmektedir.
Diğer ülkelerde özellikle anne ve bebek ruh sağlığı için sağlık sisteminde yapılan düzenleme ve yatırımlar bu konunun önemini göstermektedir: Birçok gelişmiş ülkede gebelik ve doğumla ilişkili ruhsal bozuklukların tespiti, eğitimi ve tedavisi için eylem planları mevcuttur. Özellikle doğum sonrası depresyon için erken tanı ve tedavi öncelikli durum kabul edilmiş ve bunlara yönelik programlar başlatılmıştır. Amerika’da doğum sonrası 6.haftada rutin tarama yapılmakta ve bu tarama sigorta geri ödeme kapsamında değerlendirilmektedir. İngiltere’de doğum sonrası 4.ayda ebeler tarafından tarama yapılması zorunludur. Amerika’ da 2007 yılında “MOTHERS Act” adı altında annelere yönelik ruhsal eylem planı faaliyete geçirilmiştir. 2007 yılında İngiltere NICE kılavuzu doğum öncesi bakım için yönergeler içine depresyonu da dahil etmiştir. Avustralya 2001-2005 yılları arasında Doğum Sonu Depresyonu Araştırma Programı uygulanmıştır. İsrail Halk Sağlığı Bakanlığı, 2013 Ocak ayından beri Edinburgh Doğum Sonu Depresyon Ölçeğini kullanarak devlet kontrolünde hamilelik dönemlerinde (yaklaşık 32 haftalık) ve doğum sonrası dönemlerinde (yaklaşık 8 haftalık) bütün kadınları taramaktadır.
İngiltere, Fransa, Avusturalya başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde anne bebek üniteleri kurulmuş olup bu birimlerde ruhsal hastalık geçirmekte olan anneler bebeğinden ayrılmak zorunda kalmadan tedavilerini sürdürebilmektedir.
İngiltere hükümeti, 2015 yılı itibariyle, gelecek 5 yıl için, gebelik ve doğum sonrası 1 yıl içerisinde ruhsal hastalığı olan annelerin daha iyi bakıma ulaşabilmesi adına ayrılan bütçenin £280 milyon olduğu bildirmiştir.