Kadına Şiddet ve Aİleye Etkisi
Yazar Sevde Şişman • Aile Danışmanı • 5 Şubat 2019 • Yorumlar:
Şiddet insanlık tarihi kadar eski ve olumsuz bir eylem olarak nitelendirilip literatürde (savaşlar, savaş sonrası esaret vb. )yerini alırken, kadına şiddet aynı özenle irdelenmemekle birlikte yakın geçmiş zamanda literatüre girmiştir. Ancak bu giriş; ABD’de 1884 yılına kadar erkeğin eşini dövmesinin yasal olması,18yy_19yy İngiltere’sinde erkeğin eşini kontrol edebilmesi için baskı ve şiddet dâhil herhangi bir yola başvurmasının, eşini sopa ile dövmesinin hak sayılması gibi yasalarla kadına şiddeti meşru bir zemine taşımıştır. Ülkemizde ise her ne kadar meşrulaştırılmış olmasa da toplumsal bir kabulleniş söz konusu olduğundan “kol kırılır yen içinde kalır “anlayışı egemenliğinde, aile içinde saklanan bir konu olarak varlığını devam ettirmiştir. “Ancak 1970 li yıllarda feminizminde etkisi ile kadınlara ve yaşlılara yönelik şiddetin varlığı gündeme gelmiş ve buna göre kadına şiddet; ırza geçme, ensest, pornografi, kadın ticareti, fahişeliğe zorlama, iş gücünün sömürülmesi, kadın ve kızların borç batağına sürüklenmesi, tecavüz ve eş dayağı başlıkları altında toplanmıştır. Bunlar arasında eş dayağı şiddetin en yaygın ve meşru kabul edilen biçimidir”.(Koyuncu,2014,) Anlaşıldığı üzere hangi toplumda yaşanırsa yaşansın kadına şiddetin benzerlikler içermesinin nedeni “erkek egemen “ ortak noktasına sahip olmasıdır. Bu durum kadının en korunaklı olduğunu düşündüğümüz yerde, aile içerisinde şiddete daha kolay maruz kalmasını doğurmuştur. “1993 BM kadına yönelik şiddete karşı bildirgeye göre “ister kamusal, ister özel alanda olsun kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görmesine acı çekmesine neden olan, onurunu zedeleyen, temel hak ve özgürlüklerini kullanmasını engelleyerek kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açacak bir eylem” olarak tanımlanan kadına şiddetin, Türkiye genelinde yaşanma oranı %39,3 tür (Koyuncu,2014). Bu rakamlar aynı zamanda doğrudan sağlıklı aile sistemini tehtit eden rakamlardır. Çünkü şiddetin olumsuz etkileri maruz kalan kadın başta olmak üzere aslen uygulayan da dâhil tüm aile bireyleri için oldukça hasar verici olmakta hatta dönüşü olmayan sonuçlar ortaya koyabilmektedir. Ailenin geleceği göz önüne alındığında çocukların fiziksel, sosyal ve psikolojik iyilik halinde yetiştirilmesi gerekirken şiddetin nedenlerinin de sonuçlarının da bu iyilik halini baltaladığı görülmektedir.
* Karatay Üniversitesi Aile Danışmanlığı Tezli Yüksek Lisans, sevde_sisman@hotmail.com
Kadına şiddetin nedenleri arasında gösterilen;
-
Uyum bozuklukları, istenmeden yapılan evlilikler,
-
Sosyal kültürel farklar,
-
Ekonomik sorunlar, işsizlik, stres,
-
Erkeğin evlilik dışı yaşadığı sorunlar,
-
Kontrolün kendilerinde olmasını istemeleri ve kadını davranışlarını belirlemek ,kendi egemenliğini güçlendirme isteği,
-
Şiddeti özendiren film ya da müzikler,
-
Evlilik dışı yaşamak, boşanmış olmak,
-
Eğitim düzeyi düşüklüğü,
-
Aldatma, kıskançlık, yalan söyleme, cinsel uyumsuzluklar,
-
Akıl ve ruh sağlığı hastalıları,
-
Alkol, kumar, uyuşturucu, tv, internet veya porno gibi bağımlılıklar(Akçelik,2016,ss16),(Koyuncu,2014)
gibi durumlardan bir veya bir kaçının varlığı ya da yeniden ortaya çıkması durumunda baş etme becerilerini devreye sokamayıp şiddete yönelen bir erkeğin babalık kavramının içini nedenli doldurabileceği tartışılmalıdır. Çocuk bu durumda babasıyla sevgi dolu ve sağlam bir ilişki kuramazken ileride de başka çocuklarla, yetişkinlerle ve eşleriyle iyi ilişkiler geliştirme ve sürdürmede güçlük çekecektir. Aynı şekilde şiddetin sonuçlarını kendi üzerinde,
-
Kişilere veya olaylara sağlıklı bakabilme becerisini yitirmek,
-
Öğrenilmiş çaresizlik, yoğun korku ve bunalımlar,
-
Panik, endişe, güvensizlik, ümitsizlik duyguları,
-
Cinsel hayatta zorluk,
-
Uyuşturucu ya da alkol bağımlılığı,
-
Psikosomatik bozukluklar(mide ağrısı, baş ağrısı, bayılma) ,
-
Stres bozukluğu, ölüm isteği,
-
Kendine zarar verme, cinayet işleme,
-
Ölüm isteği,
-
Geçici veya kalıcı sakatlıklar ya da hastalıklar(Koyuncu,2014)
olarak taşıyan bir kadın sağlıklı ve yetkin bir anne olma konusunda eksik kalacaktır. Aynı zaman da şiddet genellikle öfkeli, kızgın ve duygusal bir ortamda gerçekleştiği için doğal olarak baba ve anne ilgisini çocuklara yöneltebilecek rasyonel bir konumda bulunmamaktadırlar. Yapılan araştırmalar ana babaların aralarında ki şiddete çocuklarının tanık olmamaları için genellikle bir çaba göstermediklerini ortaya koymuştur. Eşlerine şiddet uygulayan erkeklerin büyük çoğunluğu çocuklarına iyi davranırken onlara zarar vermediklerini düşünmeleri büyük yanılgıdır(Özgüven,2010,s301). Aile içi şiddet uygulayanların büyük bölümünün, kendisi doğrudan şiddet gören çocuklar arasından değil, ebeveynlerinin arasında ki şiddete tanık olanlardan çıktığı yönünde görüşler mevcuttur(Kaymak Özmen, 2004, s35). Bu çocuklar doğal olarak anne babalarını rol model alacaklar, çevrelerinde sorunların öfke ve saldırganlık yoluyla çözüldüğünü sanıp, şiddeti sorun çözücü bir davranış gibi algılayacaklardır. Bu durum özellikle erkek çocuklarının şiddeti, otoriteyi kanıtlama ya da egemenliği devam ettirme aracı olarak kullanmayı öğrenmesinde, kız çocuklarının da ileride şiddete karşı tutumunun ne olacağın da etkili bir faktördür. Öyle ki fiziksel şiddete maruz kaldığını bildiren annelerin çocuklarının benlik saygısı düzeyleri ve sosyal uyum alt boyutlarını incelemek için yapılan bir araştırmada şiddet görmeyen annelerin çocuklarıyla aralarında anlamlı ölçüde negatif yönde farklılık tespit edilmiştir(Bağışoğlu,2017,ss39). Şiddet karşısında kadınların tutumuna baktığımızda;
-
Şiddeti tanımlamakta güçlük çektikleri, kırıklar ya da ciddi yaralanmalar olana kadar ki sözel, duygusal ya da ekonomik şiddeti kavrayamamaları,
-
Tüm evliliklerde olabileceğini düşünerek şiddeti olağanlaştırıp, ara sıra yapılmasına göz yummaları,
-
Karşı koyduğunda daha fazlasına maruz kalacağından endişe etmeleri,
-
Eşlerinin kendilerini sevdiği için şiddet uyguladığına inanmaları,
-
Saldırgan davranışlardan kendilerini sorumlu tutmaları,
-
Boşanmanın ayıplanacağı, ailenin sahip çıkmayacağı, çocukların ve kendisinin yoksul kalacağı, babanın çocuklar üzerinde ki haklarını kendi lehine kullanacağı gibi nedenlerle şiddete göz yumdukları,
-
Eşinin bir gün değişeceğine ve şiddet uygulamayacağına olan inançlarını yitirmedikleri
görülürken bu durum aileyi şiddet açısından kısır bir döngüye alır, şiddet gösteren ve gören yeni ailelerin temeli atılmış olur. Toplumun en önemli yapı taşının aile olduğunu önemle vurguladığımızı düşünürsek, bu kısır döngünün bir an önce kırılması için aile üyelerine, sorumluluk, hak ve görevlerini gözden geçirmeleri ve baş etme becerileri kazanmaları için yapılabileceklerin yolu gösterilmelidir.