Kanser Psikoloji

Yazar Didem GöksuPsikolog • 3 Ekim 2019 • Yorumlar:

Günümüzde kanser hastalığı, çok sık görülmekle birlikte, hastalığa bağlı ölüm oranlarının da azımsanamayacak kadar fazla olması sebebiyle önemli sağlık sorunları arasında yer almaktadır.

Çapar, 2010 yılında yapmış olduğu çalışmasında kanseri, fiziksel ve ruhsal hastalığın bir arada olduğu, sağlığın kaybolduğu, fiziksel bütünlüğün bozulduğu, maddi ve manevi kayıpların yaşandığı bir hastalık olarak nitelemektedir.

Türk Dil Kurumu (TDK), kanseri bir organ veya dokudaki hücrelerin kontrolsüz olarak bölünüp çoğalmasına bağlı olarak yakın dokulara yayılmasıyla veya uzak dokulara sıçramasıyla beliren bir hastalık olarak ifade etmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre kanser, hücrelerin kontrol edilemez bir biçimde büyümesi ve yayılması olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca DSÖ’ne göre kanser, vücudun herhangi bir bölümünü etkileyebilir ve çevresindeki dokulara zarar verebilir ya da farklı bölümlere sıçrayabilir. DSÖ’nün 2008 verilerine göre, dünya üzerinde 7,6 milyon insan kanserden hayatını kaybetmiştir. Ayrıca kadınlar arasında en sık rastlanılan kanser türü meme kanseri, erkeklerde ise akciğer ve mesane kanserleridir.

Özkan ve Armay (2007), kanser için korku, umutsuzluk, suçluluk, çaresizlik, ölüm duygusu gibi tepki ve düşünceleri çağrıştıran, tıbbi ve fiziksel bir hastalık olduğu kadar ruhsal ve psikososyal bileşenlere de sahip olan bir hastalık olduğu ifadelerini kullanmışlardır.

HASTALIK ALGISI


Armay(2006) hastalık algısını, kişilerin hastalıkları süresince yaşadıkları deneyimler, hastalık süreciyle baş etme mekanizmaları ve psikopatoloji üzerinde etkili olan bir kavram olarak tanımlamaktadır. Armay’a (2006) göre, hastaların yaşananları algılaması psikolojik, fizyolojik ve psikososyal iyilik halinin yanı sıra, hastalığın seyri ve yaşam kalitesi üzerinde de etkilidir.

2013 yılında yayımlanmış, Husson ve arkadaşları tarafından yürütülmüş çalışmada, hastalık algısı ve hastalığı ile ilgili olarak yeterli bilgi sahibi olmayan hastaların, Hastalık Algısı Ölçeği’nden daha düşük puanlar aldıklarına değinilmiştir. Hastaya, hastalığına ilişkin özellikli bilgi verilmesinin hastalardaki kontrol mekanizması ve anlayışla ilişkili olduğu ve bu bilgilendirmenin olumlu hastalık algısı geliştirme üzerinde son derece etkili olduğu ifade edilmiştir.

Petrie ve Weinman’ın(2006) çalışmasına göre, olumsuz hastalık algısı geliştirmenin gelecekte yaşanacak olan yetersizlikleri arttırması ve hastaların daha yavaş iyileşme göstermeleri ile ilişkili olduğuna yer verilmiştir. Diğer taraftan hastaların iyileşme süreçlerinin erken dönemlerinde olumlu algı geliştirmeleri sağlanabildiğinde, işlevselliği arttırabileceği noktasına da değinilmiştir.

KANSERLİ HASTALARDA RUHSAL TEPKİLER

Elisabeth Kübler Ross, hastanın tanısını nasıl karşıladığını ve izleyen tepki süreçlerini 5 aşamada tanımlamıştır:


1. İnkâr : Sıklıkla tanı sırasında ortaya çıkan ilk tepkidir. “Hayır, olamaz, bu doğru değil!” şeklinde söylemler olur. Hastada inanmama, şaşkınlık durumu gözlenir. Tepkinin temelinde, kanser gibi ciddi kaygı ve korku veren, gelecek ve yaşam hakkında tehdit oluşturan yeni duruma karşı uyum sağlamak için zamana ihtiyaç vardır. İnkâr genellikle geçicidir; ancak bazı hastalarda uzun sürebilir.

 

2. ÖFKE: İnkâr aşamasının ardından, hastalık durumunun anlaşılmasından sonra görülür. “Neden ben? Bunu hak etmek için ne suç işledim?” şeklinde söylemler olur. Bu evre; aile, tedavi ekibi ve hekim için güçlükler taşır. Bazen ilişkilere de zarar verebilir. Bu aşamada uygun hekim tutumu önemlidir. Hastanın öfkesini kişisel şekilde algılamamak ve öfkesini açığa vurmasına olanak vermek gereklidir. “Mücadeleye odaklan, korkuya değil!” mesajı da verilmelidir.

3. PAZARLIK: Bu evrede hasta tedavi olmaktadır ve yan etkilerle baş etme çabası içindedir. Tedavinin zorluklarını azaltma umudu ile tedavinin çeşitli yönleri üzerine pazarlık eder. “Kemoterapi görmeden bu tedaviyi sonlandırsam daha iyi olacak.” şeklinde söylemler olur. Bu aşamada uygun hekim tutumu ile tedavi ve yan etkiler hakkında hastayı bilgilendirmek önem taşır.

4. DEPRESYON: Kanser ve tedavisine ilişkin gerçekler, hastada depresif duygudurumuna neden olabilir. Bu aşamada, yoğun bir kayıp duygusu, ayrılık ve ölüm düşüncesi belirebilir. Eğer hasta öfkesini ifade edemezse, depresyonu daha yoğun yaşar. Bu aşamada hastanın; gerçek dışı suçluluk ve utanç duygusunu yok etmek, yası yaşamasına izin vermek ve paylaşmak önemlidir.

5. KABULLENME: Hastanın gerçeği kabul edip, enerjisini ve ruhsal gücünü yeni yaşamına yönelttiği uyum dönemidir. Hastalığı ile birlikte yaşamayı öğrenir. Bu aşama ile birlikte kişi; yaşamını, geçmişini, geleceğini, varoluşunu yeniden yorumlamaya başlar. Kimliğini, yaşamın amacını ve kendi tercihlerini sorgular. Güven ve denge arayışı içindedir.

Tanımlanan ruhsal tepki aşamaları, her hasta için geçerli olmayabilir. Bazı hastalar; bu aşamalardan birine takılıp kalırken, bazılarında bu sıra aynı şekilde izlenmeyebilir.

KANSER HASTALARININ PSİKOLOJİK TEDAVİSİ

Kanserle mücadele bedenin ve beynin ortak mücadelesidir. Bu nedenle hastalara uygulanan psikoterapi de, hastalığın fiziksel tedavisini tamamlayıcıdır. Tedavinin bütünleyici ve ayrılmaz bir bölümüdür.Bireysel psikoterapi, psikolojik eğitim veya psikoterapötik yollarla kanserle baş etme davranışı geliştirilmeye çalışılır. Psikolojik tedavinin genel amacı; morali, kendine güveni ve baş etme yetisini arttırırken, sıkıntıyı ve ruhsal sorunları azaltmaktır.

Psikoterapötik ilişkide duyguların, tutumların ve düşüncelerin serbestçe ifade edilmesi birincil önem taşır. Hastanın bir birey olarak anlaşıldığını deneyimlemesi gerekir.Kanserde ortaya çıkan psikopatolojideki en önemli unsur ise, yaşamın tehdit edilmesidir. Bu süreçte uygulanan psikoterapinin temel amaçları arasında; kızgınlık, öfke, suçluluk gibi duygu ve tepkiler ile hastalıkla ilgili düşüncelerin anlatılmasında hastayı cesaretlendirmek, psikolojik ve sosyal uyumu sağlayarak yaşam kalitesini arttırmak, hasta, aile, sosyal etkileşim alanları arasındaki etkileşimi güçlendirmek yer alır.

KANSER ALANINDAKİ ÖNEMLİ ÇALIŞMA

Prof. Dr. Aziz Sancar, “DNA Onarımı” hakkındaki bilimsel çalışmasıyla 2015 Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı. 2014 Temmuz ayındaki röportajında; “Kanser tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu DNA’yı tahrip ediyor. Biz DNA onarım mekanizmasını anlamak ve aydınlatmak için bir çalışma başlattık. Bu mekanizmayı anlayınca onu inhibe edip, kanser hücrelerinin normal hücrelerden daha önce öldürülmesini sağlayacağız.” dedi. “ Kanser mekanizması 10 yıl içinde çözülecek.” diye de ekledi.

Her yeni günün, yeni umutları, güzellikleri ve daha iyi bir iç huzuru getirebileceği bu hayatta; “Sevgili kanser, güle güle. Sevgili hayat, merhaba..” diyebilme dileğiyle.. Sevgiyle kalın..

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)

Yazar

Didem Göksu

Psikoloji Uzm. Kl. Psk.

Randevu al