Kaygılanmak Normal Mi?
Yazar Eylem Özten Özsoy • Psikiyatrist • 4 Haziran 2020 • Yorumlar:
Belli düzeylerde kaygı normaldir, insanidir ve gereklidir. Bu belli düzeylerdeki kaygı bizi korumak ve hayatta kalmamızı sağlamak açısından varoluşsal olarak bir gereklilik taşır. Örneğin, haftaya iş yerinizde önemli bir sunum yapmanız gerekse ve bu konuda oldukça rahat davransanız ya hazırlık yapmazsınız ya da sıradan bir hazırlık yaparsınız. Bu durumda iş yerindeki sunumun sizin için bir önemi olmayacak ve bunun ile ilgili önlem almayacaksanız, gereken çabayı harcamayacaksınız. Düşünün araba kullanmayı yeni öğreniyorsunuz Bir miktar kaygı ve korkunun olması sizin bu konuda öğrenme çabanızı arttıracak, en az hata için kamçılayacak, önlemler almanızı sağlayacaktır. Kaygı olmasaydı, tehlike riskini iyi hesaplamayan beyin korkmayacak ve oldukça rahat şekilde yeterince öğrenmeden araba kullanacak ve tabi bu sırada da tehlikelere açık olacaktınız. Bir miktar kaygı normaldir ve hayatta kalmak için gereklidir.
Vücudumuzda sinir sitemimizde iki alan vardır.
a) Sempatik sinir sistemi
b) Parasempatik sinir sitemi
Beyin endişe veren bir durum algıladığında stres bazı kimyasalların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bu da öncelikle başta sempatik sistemini aktive edecektir. Sempatik sinir sistemi savaş yada kaç tepkisini oluşturan asıl sistemdir. Bu sistemin aktive olması ile beyin daha da alarm haline geçecektir. Sempatik sistemin daha da uyarılması salınan kimyasallar aracılığı ile bedeni etkiler. Kalp atışlarında hızlanma, çarpıntı, terleme, hızlı nefes alıp verme, bulantı, titreme, kas gerginliği, baş dönmesi, nefes darlığı gibi bedensel belirtiler sempatik sistemin aktive olması ile savaş ya da kaça vücutta hazırlıktır. Tehlike geçtiğinde bu sistemin aktivasyonunun devam etmemesi gerekir. Bu nedenle de sempatik sistemi dengeleyecek parasempatik sistem devreye girer. Kalp atımı yavaşlar, kaslar gevşer, nefes normale döner, beyin rahatlar. Kaygı bozukluklarında ise bu sistemlerin birbirlerini dengeleyen sağlıklı çalışmaları bozulmuştur. Sempatik sistem baskınlığı ön planda olduğunda ve parasempatik sistem ile dengelenmediğinde kaygı yönetilemez hale gelir, parasempatik sistemin çalışması neredeyse bozulmuştur. Hayatı işlevselliği etkileyen bir anksiyete (kaygı) bozukluğu haline gelmiştir artık.
Herkes kaygı ve kaygının bedensel belirtilerini yaşar, ancak sürekli değildir, ara sıra ve kısa sürelidir. Şiddeti yoğun değildir ve kişinin işlevselliğini bozmaz. Ama ne zaman anksiyetenin belirtileri uzun süreli olur ve şiddeti artarsa ve bu şiddetli kaygı kişinin yaşamını olumsuz etkilemeye başlar ise o zaman bir hastalık ya da başedilmesi gereken bir durumdan bahsetmek gerekir.
Korku ve kaygılar olmadan yaşam mümkün değildir. Her duygu belli düzeylerde olağandır, insanidir. Belli düzeylerde korku da, kaygı da yukarıda da belirtildiğim gibi hayatta kalmamıza, kendimizi korumamıza, motive olmamıza, sorunlarla başedebilmek için harekete geçebilmemize yardımcı olur. Peki, ne zaman hastalık haline gelir?
Olağan düzeyde kaygıdan, kaygı bozukluğuna geçildiği nasıl anlaşılır?
Buradaki asıl belirleyici nokta, kaygı günlük yaşamda iş, akademik, özel, sosyal işlevselliğimizi bozup bozmadığıdır.
Eğer kaygı günlük yaşantıyı bozmuyor ise ve kaygının yarattığı bedensel belirtiler, huzursuzluk, sıkıntı gibi durumlar şiddetli değil, başedilebiliyor ise olağan düzeyde kaygı olarak değerlendirilir. Ancak kaygıdan dolayı kişi işine, sosyal yaşamına, akdemik performansına, özel hayatına odaklanamıyorsa, önceden yaptıklarını yapamıyorsa, çocuklarına karşı önceki tahammül ve ilgi düzeyinde düşme varsa, özetle günlük işlevselliğinde bozulma var ise, kaygının getirdiği bedensel belirtiler, sıkıntı, huzursuzluk, heyecan gibi belirtiler şiddetli ise anksiyete bozukluğu açısından değerlendirilmelidir.