Kaygılı Olmak
Yazar Berivan Edemen • Psikolog • 2 Ağustos 2021 • Yorumlar:
Kişide kaygı diğer adıyla anksiyete görülmesi bunun bir bozukluk olduğuna mı işaret eder? Sağlıklı olan, hiç kaygı duymamak mı yoksa yeterince dozunda kaygı duymak mıdır? Özellikle son zamanlarda yaşanan Covid-19 ve deprem gibi olumsuz yaşam olayları sebebiyle bireylerin anksiyetesinde de (kaygı) artış görülebilmektedir. Kaygı her bireyde görülebilen olağan bir histir. Zaman zaman anksiyete duymak, endişelenmek psikolojik bir rahatsızlık değildir. Kaygı duyma halinin sıklaşması, kişinin işlevselliğini düşürmesi ve hayattan aldığı doyumu düşürmesi durumunda kaygı bozukluğundan bahsedilebilir. Kısacası kaygıyı ara sıra hissetmek değil, çok fazla hissetmek bir kaygı bozukluğudur. Yapılan araştırmalara göre toplumun %18'i anksiyete bozukluğu yaşamaktadır. Araştırmalarda kaygı bozukluğunun en çok kadınlarda görüldüğü bildirilmiştir. Bu durum kaygı bozukluğunun toplumda özellikle de kadınlarda yaygın görüldüğünü göstermektedir.
Kaygılar bir yere kadar bireyleri günlük hayatta kurtaran, sorunları ile başa çıkmasını sağlayan, kişiyi hayatındaki engellere karşı hazırlıklı kılan işlevsel bir histir. Örneğin, kaza yapmayla alakalı kaygılanıyorsak bu durum bizi daha temkinli araç kullanmaya teşvik eder. Sınavlardan düşük almayla alakalı bir kaygı yaşıyorsak bu durum bizi sınava daha iyi hazırlanmamızı sağlar. Bu yüzden kaygı yerinde ve yeterince yaşandığında sağlıklıdır. Kaygı bir bozukluk halini aldığında bu kişiyi pek çok yönden olumsuz etkileyerek kişinin hayatında zorlu bir sürece neden olur. Kaygı bozukluğu olan kişi sürekli olarak kötü senaryolar kurgular ve bu kurulan kötü senaryolar kişinin zihnine istemesizce gelmeye başlar. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü kaygı bozukluğu yaşayan bireylerin sosyal hayatı ve iş hayatı sekteye uğrar buna ek olarak ruhsal sağlığı da olumsuz yönde etkilenir. Kişide kaygının artmasıyla beraber yaşam kalitesinde de düşüş meydana gelir.
Kaygı Bozukluğunun Sebepleri
Kaygı bozukluğunun birçok sebebi olabilir. Bunlardan biri, ebeveynleri tarafından çocukluğunda çok fazla korumacı tavırla büyütülmüş çocuklardır. Kendisini çok fazla koruyan ebeveynleri ile büyüyen çocuk, yetişkinliğinde kaygılı olma ihtimali yüksektir çünkü dünya ona göre güvenilir bir yer değildir, güvenilir olsaydı ebeveynleri onları bu kadar korumazdı... Kaygı bozukluğuna neden olan sebeplerden diğer bir sebep de çocukluğunda çevresinden sürekli olumsuz tepkiler almış, görülmemiş bir çocuk olma durumudur. Çocukluk çağında yaşanılan travma, mutsuzluk, olumsuz yaşam olayları, istismar ve benzeri durumlar büyük ölçüde kaygıya neden olabilmektedir. Son olarak genetik geçişten de söz edilebilir. Aile fertlerinden birinde kaygı bozukluğu görülmesi çocuğun ileride kaygı bozukluğu yaşama riskini doğurabilmektedir.
Kaygı Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?
Kaygı bozukluğunun belirtileri arasında gerçeklikten uzaklaşmış düşünce sistemlerinin var olmasıdır. Bu durum kişiyi sağlıklı düşünebilme durumundan alıkoymaktadır. Kaygı bozukluğu kişide unutkanlık ve dikkat eksikliğine sebep olabilir. Kişi zihninde sık sık kendisinin ya da yakın çevresinin zarar görebileceği senaryoları kurgulayabilir. Bu durum davranışsal olarak kaçınmalara neden olacaktır. Örneğin, sık sık trafik kazası yapacağına dair kaygı hisseden kişi, araç kullanmaktan bir süre sonra kaçınmaya başlayacaktır. Burada, kişi kaygı duyacağı ortamdan, yerden, kişilerden, durumlardan kaçmaktadır. Özellikle kaygı bozukluğunda kişi de fiziksel belirtiler sıklıkla görülür. Örneğin, çarpıntı, terleme, kızarma, nefes darlığı, bunaltı, kusma, ishal, cinsel isteksizlik, karın ağrısı, sık idrara çıkma vs. Bunlara ek olarak, kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde hızlı öfkelenme, huzursuz hissetme, her an kötü bir şey olacakmış hissini sık sık yaşama, kontrolünü kaybetme korkusu, uyku problemleri, hızlı nefes alma ya da kas gerginlikleri, boğuluyormuş gibi hissetme ya da nefes almada güçlük, mide bulantısı, karın ağrısı, diş gıcırdatma, tikler, aşırı terleme, baş ağrısı, migren gibi durumlar görülebilmektedir.
Kaygı Bozukluğu ile Nasıl Mücadele Edilir
Kaygının çok yüksek olduğu anlarda kişinin o an için rahatlamasını sağlayacak bir kaç adımdan söz edilebilir. Bunların başında da nefes egzersizleri gelmektedir. Bu dönemde derin nefes almak ve derin nefes vermek hücrelere yeterli oksijeni göndermesinden dolayı kişiye rahatlama gelecektir. Dolayısıyla kaygıda da azalma meydana gelecektir. Buna ek olarak gevşeme egzersizleri de kişinin kaygı anında kaygıyı azaltmasında yardımcı bir aktivite olacaktır. Bunun sebebi, kaygı geldiğinde bu kişiyi sıklıkla fiziksel olarak rahatsız edecektir. Dolayısıyla yapılacak bir kaç gevşeme egzersizi de kaygıyı azaltmaya büyük ölçüden yardımcı olacaktır. Uyku bozukluğu yaşayan kişilerin gün içerisinde daha fazla kaygılandıkları yapılan araştırmalarla gösterilmiştir. Bu sebeple sağlıklı uyku da kaygıyı azaltan sebepler arasında sayılmaktadır. Sağlıklı beslenmek de sağlıklı uyku kadar önemli olduğundan ötürü bu alanda da gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Hobilere zaman ayırmak yine kaygıyı azaltan sebepler arasındadır. Özellikle kişi yüksek kaygı hissettiği an, sevdiği bir aktiviteye yönelmelidir.
*** Burada anlatılan kaygıyla mücadele etmek için kullanılan teknik ve yöntemle kişi sadece o anlık bir rahatlama yaşamaktadır. Yani uzun süreli ve kalıcı bir çözüm değildir. Kısa süreli, anı kurtarmaya yarayan tekniklerdir. Kaygı bozukluğunu kalıcı bir şekilde atlatmak isteyen bireyler tedavi yöntemlerinden birine başvurmalıdır. Tedavi olunmadığı sürece kaygı artarak kişinin hayatını daha fazla işgal etmeye başlayacaktır.
Kaygı Bozukluğu Tedavisi
Kaygı bozukluğu kişide daha çok fiziksel belirtilerle kendini göstermeye başlar. Özellikle panik atak ve diğer kaygı bozukluğu yaşayan kişilerin ilk başvurdukları alan doktorlardır. Fiziksel problemlerin yoğunlaşmasıyla beraber kişiler tıbben bir hastalığı olduğu kanısına varmaktadır. Fakat kaygı bozukluğunun sebep olduğu fiziksel semptomlarla doktora giden kişilerin tıbben bir rahatsızlıkları olmadığı görülmektedir. Kişiler fiziksel semptomlar yaşasa bile ( kalp çarpıntısı, terleme, ellerde kollarda uyuşma vs) bu daha çok psikosomatik belirtiler olup tıbben herhangi bir müdahaleye giremezler. Bu noktada doktorlar hastalarını psikoterapiye yönlendirmektedir. Psikoterapi sürecine giren bireylerin kaygı semptomlarını azaltmayı hedefleyen, kişinin duyguları, düşünceleri, davranışları, çocukluğundaki travmalar gibi pek çok yönden çalışma teknikleriyle çalışmaya başlamaktadır. Özellikle psikoterapi kaygı bozukluğunu anlamanın ve yönetmenin yollarını kişiye öğretmekte oldukça etkilidir. Psikoterapi kaygı bozukluğu yaşayan kişide istemsiz oluşan olumsuz duygu ve düşüncelerle savaşarak onları daha olumlu bir duruma dönüştürebilmeyi hedefler. Psikoterapi alan kişi, kendisinde korku ve kaygı meydana getiren durumlara karşı endişe duymadan yaklaşmanın ve kaygı duyacağı olaylarda, düşüncelerini ve duygularını yönetmenin yollarını öğrenir. Psikoterapi özellikle kişinin farkındalığını arttırma da etkin bir yol izler. Örneğin panik atağı olan kişi, neden panik atak geçirdiğini farkına varmayabilir fakat psikoterapi süreciyle beraber hangi koşullarda ve durumlarda panik atak geçirdiğini, bunun kendisini nasıl hissettirdiğini vs. farkına varabilmektedir. Bu da kişiyi semptomları üzerinde daha kontrol sahibi yapmayı sağlamaktadır. Psikoterapi sürecine giren kişiler terapilerin ilerlemesiyle beraber yeni bakış açılarına sahip olmaktadır. Yeni bakış açıları kazanmış bireyler ise stresle başa çıkmanın en önemli yolu olan stres faktörleri hakkındaki düşüncelerini değiştirebilmektedir. Son olarak kaygı bozukluğu yaşayan kişiler sıklıkla istenmeyen düşüncelerin kendisini rahatsız ettiğinden şikayet ederler. Psikoterapi alan bireylerin istenmeyen düşüncelerle daha rahat baş ettiği yapılan araştırmalarla bildirilmiştir. Bu sebeple psikoterapi kaygı bozukluğu tedavisinde kullanılan oldukça etkili bir alandır.