KEMOTERAPİ PRENSİPLERİ
Yazar Mustafa Benekli • Onkolog • 12 Aralık 2016 • Yorumlar:
Kanserde kemoterapinin başlangıcı II. Dünya Savaşı yıllarına dayanır. İlk sitotoksik ilaç olan
nitrojen mustard, kemik iliği supresyonu yaptığının rastlantısal olarak gözlenmesi sonrası
1950’li yıllarda hematolojik malignitelerde kullanılmaya başlanmıştır. Ardından diğer
alkilleyici ajanlar, antimetabolitler, vinka alkaloidleri ve antibiyotikler kullanıma girmiştir.
Tek ajan kemoterapi uygulamalarını yıllar içinde kombinasyon kemoterapileri izlemiştir.
Kemoterapinin kanser tedavisindeki rolü özellikle son yıllarda keşfedilen yeni kuşak, daha
etkili sitotoksik ajanların kullanıma girmesiyle iyice belirginleşmiştir. Geçmiş 10-15 yılda
moleküler biyoloji alanındaki gelişmelere paralel olarak kanser biyolojisinin daha iyi
anlaşılması, biyolojik ve hedefe yönelik ajanların kliniğe girmesine yol açmıştır. Daha yeni
kuşak tedavi ajanlarının kullanımda olması kemoterapi etkinliğini artırmakla birlikte,
sitotoksik ajanların doğru indikasyonlarda rasyonel kullanılmaları hastalara sağlanan klinik
yararı artıracaktır.
HÜCRE DÖNGÜSÜ
Bir mitozun başından bir sonraki mitoza kadar geçen zamana hücre siklusu denir ve 5 fazdan
oluşur. Normal hücrelerde hücre siklusu takriben 2-3 gün kadardır. Hücre siklusu postmitotik
dönemde G1 fazı ile başlar. G1 fazında DNA ve RNA sentezi, ve bu süreçte gerekli diğer
proteinlerin üretimi için kullanılacak enzimler sentezlenir. DNA sentezi G1 fazını takip eden
S fazında gerçekleşir ve sonrasında RNA sentezinin yapıldığı premitotik durağan G2 fazına
geçilir. Hücre siklusu mitoz fazındaki bölünme ile sonlanır. Kanser hücrelerinin büyük bir
çoğunluğu G0 fazında toplanır, bu hücreler aktif olarak çoğalmazlar. Bu nedenle
kemoterapötik ilaçların bu hücrelere etkisi pratikte ihmal edilebilir ölçüdedir.
TÜMÖR HÜCRE KİNETİĞİ
Kanser hücreleri kontrolsüz büyüme yeteneğine sahiptir. Hücre farklılaşmasının bozulması
(dedifferansiasyon), infitrasyon ve invazyon yeteneği, ve uzak organlara metastaz tümör
hücrelerinin diğer özellikleridir.
Kontrolsüz büyüme genetik özelliklere dayanır. Kromozomal sitogenetik anomaliler,
onkogenlerin aktivasyonuna veya tümör supresör genlerin inaktivasyonuna sebep olabilir.
Normal vücut dokularındaki büyüme inhibisyonu (contact inhibition) tümör hücrelerinde
görülmez ve sonuçta kontrolsüz proliferasyon ortaya çıkar. Tümör kitlesinde büyümenin
sebebi, normal dokularda var olan hücre proliferasyonu ve ölümü arasındaki dengenin
kanserli dokularda proliferasyon lehine bozulmuş olmasıdır.
Tümör büyümesi çeşitli faktörlere bağlıdır. Büyüme fraksiyonu, hücre siklusunun
süresi, tümörü oluşturan hücrelerin sayısı ve bu hücrelerdeki ölüm hızları tümör büyümesini
etkileyen faktörlerdir.
Tedavi ile hücrelerin tamamı değil sadece bir kısmı öldüğü için, kemoterapinin
tekrarlayan sikluslar halinde yapılması gereklidir. Yan etki olarak normal dokular da
etkilendiğinden tümörün tamamını öldürebilecek yüksek dozlarda kemoterapi vermek
mümkün değildir. Her siklusta yüzde olarak aynı oranda kanser hücresi öldürülebilmesi
durumunda, teorik olarak bir noktada belirli sayıda siklus sonrası kanserin yok edilebilmesi
gerektiği düşünülebilir. Ancak kanser heterojen bir dokudur. Bir tümördeki bütün hücreler
aynı derecede kemoterapi duyarlı değildir. Kanserin vasküler yapısı, kanser hücrelerinin
yerleşimi ve ulaşılabilirliği değişkendir. Ayrıca tedavi sırasında hücresel duyarlılık da
azalarak kanser sitotoksik tedaviye dirençli hale gelebilir.
KEMOTERAPİ HANGİ AMAÇLA VERİLMELİDİR?
Kanserli hastalarda tedavi başlanmadan önce verilecek kemoterapinin amacı
saptanmalıdır. Bunun için önce hastada kemoterapi verme indikasyonu doğru belirlenmelidir.
Yavaş ilerleyen, asemptomatik ve şifa olanağı bulunmayan tümörlerde, kemoterapi yanıtı ve
yan etkilerini izleme, bunları tedavi etme olanağı olmayan durumlarda veya tümörün
küçültülmesi semptom ve yaşam süreleri açısından herhangi bir avantaj getirmiyorsa
kemoterapi kullanılmamalıdır.
Kemoterapi verilmeden önce histopatolojik doku tanısı doğrulanmalı ve hastalık
evrelemesi yapılmalıdır. Hastanın organ fonksiyonları, performans durumu, ve yaşı tedavi
öncesinde değerlendirilmelidir.
Kemoterapi 4 farklı amaç ve klinik durum için uygulanabilir:
1) Terapötik (definitif) kemoterapi: Bazı malign tümörlerde kür (şifa) sağlamak için
amacıyla yapılır; bu tür tümörler arasında bazı çocukluk çağı kanserleri, testis kanserleri,
germ hücreli kanserler, küçük hücreli akciğer kanseri, hematolojik neoplaziler (lenfoma ve
akut lösemiler) sayılabilir.
2) Palyatif kemoterapi: Şifa sağlanamayacağı bilinen metastatik kanserlerde
semptomları azaltmak ve/veya yaşam sürelerini uzatmak amacıyla verilir; metastatik meme,
kolon, akciğer kanserlerindeki uygulamalar buna en iyi örneklerdir, ancak bu örnekler
çoğaltılabilir.
3) Adjuvan kemoterapi: Halk arasında koruyucu kemoterapi adı da verilir. Lokal
tedavi (sıklıkla cerrahi) sonrası mikroskopik düzeyde mevcut olabileceği düşünülen
metastazların yok edilmesi için kullanılır; over kanseri, meme kanseri ve kolorektal kanserler
adjuvan kemoterapinin en başarılı olduğu tümörlerdir.
4) Neoadjuvan (primer) kemoterapi: Lokal tedavi öncesinde genellikle tümör
boyutlarını küçültmek amaçlı kullanılır; diğer amaçları ve faydaları tümörün kemoterapi
duyarlığının belirlenmesi ve organ korumadır. Günümüzde özellikle baş boyun tümörlerinde,
rektal kanserlerde ve ekstremite sarkomlarında organ koruyucu tedavinin temel unsurunu
oluşturur. Meme kanserindeki yeri de çok belirgindir.