Kişisel Sınırlarını Koruyabilenlerden Misiniz?
Yazar Ceyda Demirbaşoğlu • Psikolog • 26 Ekim 2020 • Yorumlar:
Hayatımıza yeni giren sosyal mesafe kavramının, kişisel sınırlarımızı koruma konusunu da düşündürmesi gerektiği kanısındayım. Zira hepimizin tanıdık veya yabancı tarafından kişisel sınırları ihlal ediliyor olabilir.
Hepimizin kişisel sınırı vardır, ilişkilerimizi etkiler. Kendi sınırımızı korumaktan, önce kendimiz sorumluyuz. Bunun için, kişisel sınırımızı nasıl koruyacağımızı ve sınırımızın ne kadar alan kapladığını bilmemiz gerekir.
Sosyal mesafenin aynı zamanda kişisel markalaşma terimine ait olduğunu biliyor muydunuz?
Proksemik; iletişimde kişisel alanın nasıl kullanılacağını araştıran bilim dalıdır. Mekan kullanımımızın ve nüfus yoğunluğumuzun davranışlarımıza ve iletişimimize etkilerini inceler. Antropolog Edward Hall’un etimolojiye kazandırdığı bu kelimeyi bedenimizi çevreleyen görünmez bir halka olarak düşünebilirsiniz,
1) Mahrem Bölge: 45 santimetreye kadar olan bölge
2) Kişisel Alan: 45 cm ile 1.2 metre arası
3) Sosyal Alan: 1.2 metre arası ile 3.6 metre arası
4) Kamu Alanı: 3.6 metre ile 7.6 metre arası
The Hidden Dimension kitabında (1966) tüm canlılar olarak birbirimizle ilişkimizde uzamsal mesafelerin anlamı olduğunu, davranışsal ve duygusal tepkiler yarattığını öne sürmüştür.
Kültürlere göre değişkenlik gösterse de, 4 ana alandan en genişi kamu alanı(3.6 metre-7.6 metre) sosyal mesafenin de ötesidir. Sosyal alan, 1.2 – 3.6 metreye olduğu için sosyal mesafe uyarılarını 1.5 metre olarak alıyoruz. Sosyal mesafenin öncesi mahrem bölge (45 santimetreye kadar) ve kişisel alan (1.2 metreye kadar) ise bizim kişisel sınırlarımızı temsil eder. Mesafelerden de anlaşıldığı gibi, mahrem bölge partnerimiz gibi en yakınlarımızla paylaştığımız bölge olduğu için, tanımadığımız insanlar bu bölgeye girdiğinde vücudumuz fizyolojik tepkiler verir, tedirgin oluruz. Kendimizi tehlikede hissettiğimiz için sinir sistemimiz akut stres yanıtı olarak savaş ya da kaç tepkisi verir.
Kişisel sınırlarını koruyabilenlerden misiniz?
Kalabalıkta ya da asansörde insanlarla göz göze gelmekten bu sebeple kaçınırız. Savaş tepkisi verirsek toplu taşıma araçlarında meydana gelen gerginliklerde olduğu gibi şiddete eğilimli bir konuma gelebiliriz. ABD’de yapılan bir araştırma, James Island State Park’ta yaşayan geyiklerin açlık, avcı veya hastalık olmamasına rağmen topluca ölüm sebebinin, geyik nüfusunun arttıkça her bir geyiğin kişisel alanının ihlal edilmesiyle artan stres düzeyleri ve adrenal bezlerinin aşırı çalışması olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum insan nüfusunun yoğun olduğu yerlerde suç ve şiddet oranının yüksek oluşunu da açıklayabilir.
Sosyal alanımız alışveriş yaparken vb. insanlarla paylaşmak zorunda olduğumuz alandır.
İnsanlarla iletişime başladığımız sosyal alan, kişisel alana doğru ilerliyorsa onay söz konusu olmalıdır.
Onay; soru sormak, dinlemek, cevabı koşulsuz kabul etmek, net sınırlar çizmek ve birbirinin sınırına saygı göstermektir. Sağlıklı iletişim kurduğumuzu gösterir.
Bir kişinin hoşlanmadığı davranışları ve nerede durmamız gerektiğini bilmenin en kolay ve net yolu onay almaktır.
Onay bir kereye mahsus alınır, “Her defasında sormaya gerek yok ki kişi zaten tavırlarıyla belli eder.” diyemeyiz çünkü beden dili ve mimikler onay için yeterli değildir. Açık ve net sözlü bir Evet gerekir, tıpkı evlilik törenlerinde olduğu gibi.
Kişisel sınırlarını koruyabilenlerden misiniz?
Mahrem alana girilmemesi gerektiği için, girildiği durumlarda tepki gösterme hakkı doğar. Hepimiz kendi kişisel sınırlarımızı koruyarak onay verme veya vermeme özgürlüğüne sahibiz. “Yapabilir miyim, böyle yapmak nasıl hissettirir, hoşuna gider mi, rahatsız eder mi?..” gibi daha çok soru sormak, daha az belirsizlikle sağlıklı iletişim kurmamızı sağlar.
Onay vermeyen kişinin hayır cevabını evete dönüştürmeye çalışmak, örneğin ilişkiye hayır diyen birine “Bir kereden bir şey olmaz, hep yaptığımız şey, abartıyorsun…” gibi baskıcı, ısrarcı tavırlar, duygusal tehdittir. Sosyal mesafeyi koruması için çevrenizde uyardığınız bir kişinin de bu gibi yanıtlar vererek sizi caydırmaya çalışması onay inşasıdır ve şiddete yol açar çünkü onay dışı her davranış şiddettir.
Nasıl ki kıyafetler ve çıplaklık, hayır dememek ve kararsızlık, buluşmak ve flörtleşmek, arzu ifadeleri ve evlilik, cinsel onay anlamına gelmiyorsa, sosyal bir ortama girmiş olmak, toplu taşımaya binmiş olmak veya bir sırada bulunmak da, sosyal onay anlamına gelmez.
Kişisel sınırlarını koruyabilenlerden misiniz?
Sizi neyin rahatsız ettiğini fark etmekte zorlanıyorsanız, “Ben rahatsız olduğum bir şey olduğunda nasıl hissederim?” sorusunu kendinize sorarak keşfetmeye başlayabilir ve o duyguları hissettiğiniz her an sınırınızı korumanız gereken bir anda olduğunuzu hatırlayabilirsiniz.
Çocuklara hoşuna gitmeyen duyguları hissettiğini fark ettiği her anda kişisel sınırlarını koruma hakkı olduğunu söyleyebilirsiniz.
Hayatta farklı duygular hissedebiliriz, zorlayıcı duygular hissettiğimizde rahatsız olduğumuz şeyleri dile getirme ve hayır deme reddetme hakkımız var. Bu konuyla ilgili BBC’nin sosyal deneyini izlemenizi öneririm.
Rahatsız olduğumuz anları fark ettikten sonra, kendimizi iyi ve güvende hissettirmeyen bu durumlara nasıl hayır diyebiliriz? Yakın çevremizle aramızda bir hayır sembolü belirleyebilir ve bu sembolü kullanabiliriz. Rahatsız hissettiğimiz an, doğru zamanın geldiğini fark ederek sözlü ifade etmeyi sıklaştırabiliriz. Zorlandığımız anlarda güvendiğimiz kişilerden destek alabiliriz. Hayatta zorlanmak da, destek almak da çok doğal. Böylece etrafımızdaki insanların da kişisel sınırlarını koruyabilmeleri için destek olmaya başlayabiliriz.
2018’den beri tarım işçisi çocuklarla yaptığım atölye çalışmalarında da çocuk haklarını koruyabilmeleri için kişisel sınırları çalışırken önce kişilik özelliklerimizi, sonra duygularımızı fark etmekle başlıyoruz, bu kendi sınırlarımızın varlığını ve koruma hakkını sahiplenmekte bizi güçlü kılıyor.
Kişisel sınırları korumayı öğretmeyi çok kıymetli buluyorum, bugünlerde sağlığımızı korumak için önemli olsa da, şiddet hak ihlali ve istismar konularında da önleyici olduğu için tüm bireylerin bilmesi ve çocuklara küçük yaştan itibaren öğretilmesi gereken bir kavram olduğunu düşünüyorum. Eğitim ve bilinçle kişisel sınırlarımızı koruduğumuz, saygıyla, ve sınırların ihlali sebebiyle tanık olduğumuz toplumsal olayların azaldığı günler dileğiyle..