Konversiyonun Birincil ve İkinci Kazançları
Yazar Gülseren Batumlu Can • Psikolog • 1 Nisan 2022 • Yorumlar:
Konversiyon
Konversiyon geçmişten bugüne kadar birçok tanım ve kavramlarla açıklanmıştır. Yapılan en eski tanım M.Ö. 1900 yılına kadar gitmektedir. Mısır Medeniyeti kaynaklarında Konversiyon semptomları Uterus’un insan vücudunda gezinmesi olarak geçerken, Uterus’un insan bedenindeki farklı hareketlerden kaynaklanan bir rahatsızlık olmadığı ancak on yedinci yüzyılda ortaya konabilmiştir. Hipokrat’ın yaşadığı yıllarda Yunanlılar bu bozukluğu rahim kelimesinin karşılığı olan Hysteria sözcüğünün kökünden histeri sözcüğünü türeterek yazılarında bu kelimeyi kullanmışlardır. Orta çağ döneminde histerinin daha çok şeytani özellikler ile kötü ruhlarla ilgili olacağı düşünülmüştür. Bu hastaların büyü yapan kişiler olduğuna inanılır, toplum tarafından farklı algılanır ve dışlanırlardı. Yine aynı dönemde görülen topluluk histerisi biçimindeki “Saint-Guy Dansı” hastaların ruhunu şeytana satması olarak anlaşılarak hastaların ateşe atılarak yakılmalarına yol açmıştır (Alpat, 2017).
On dokuzuncu yüzyılda ise bazı bilim adamları bu bozukluğun Merkezi Sinir Sistemi Bozukluğu olarak psikolojik bazı sebeplerden ortaya çıktığını saptamıştır. Yine Psikanaliz’in kurucusu olan Freud ilk defa Konversiyon kelimesini metin içerisinde kullanarak cinsel ve saldırgan yapıdaki bastırılan düşüncelerin bedensel etkilerini vurgulamak gayesiyle kullanmıştır. Freud’a göre bilinçdışı ile güdüleme arasında yaşanan çatışmaların yarattığı kaygılanma hissinden korunmak gayesiyle bu çatışmayı fiziksel hale dönüştürerek kaygıyı azaltır.
Babinski ise felçliler, kontraktürler, anesteziler gibi Histeri’nin konuşma yoluyla ortaya çıkarılıp yine konuşma yoluyla yok olmasıyla fiziksel ve ruhsal belirtilerin meydana geldiği tezini ortaya atmıştır. Günümüzde hâlihazırda bulunan modern psikiyatri tanı sisteminde yer alan Konversiyon Bozuklukları psikolojik sürtüşme ve engellemelerle beraber fiziksel işlevsellikte yitimlere sebep olan bir veya daha çok sayıdaki nörolojik semptomla belirli bir bozukluk olarak ifade edilmektedir.
Konversiyon Bozukluğunun sınıflandırılmasının ne şekilde yapılacağı ile ilgili psikiyatri alan uzmanları tartışmalarla bu bozukluğun tanı kriterlerindeki belirsiz durumlardan ötürü Dissosiyatif Bozukluk arasındaki benzer maddelerin Somatoform Bozukluk ile olan örtüşmelere bağımlı olarak daha çok benzer nedensellik süreci paylaşmaktadır. DSM IV’e göre Konversiyon Bozukluğu işlevsel bozukluğun yanında nörolojik bir bozukluk olması, diğer tıbbi durumlar veya madde etkisi ile belirtilememesi, psikolojik etkileri ile ilişkili olması, bir hedef doğrultusunda ortaya çıkmaması, ağrı veya cinsel işlev bozukluğu ile sabit olmaması ve net bir şekilde sıkıntıya ya da sosyal, mesleki ve farklı alanlarda işlevselliğin zayıflamasına sebebiyet vermesi olarak vurgulanmıştır (Uğuz, 1998).
Konversiyon Bozukluğunun çıkış noktasında merkezi ya da Periferik Sinir Sistemi’ne dair anatomik ve fizyolojik bir bozukluk bulunmayan, nörolojik bozukluklara benzeyen bir tablodur. Doğrudan doğruya sözel olarak söylenmeyen ruhsal bir mücadele veya gereksinimin bireyin fiziksel işlevselliğini bozmasıyla kendini göstermektedir. Konversiyon Bozukluğunu her bireyin yaşamının bir bölümünde karşılaşıp onu yaşaması bir tepki ya da hemen her psikiyatrik rahatsızlıkta görülebilecek bir belirti olarak da görenler olduğu gibi sosyoekonomik sebepler ve eğitimle yakın birleşme karşısında bir tepki olarak da görenler bulunmaktadır (Uğuz,1998).
Konversiyonun Birincil ve İkincil Kazançları
Psikodinamik Yaklaşım Konversiyon belirtileri bilinçdışı baskıları ve çatışmaları çözümlemeye destek olan süreçlerdir. Süperego tarafından baskılanan dürtüler bireyin çatışmaya maruz kalmasına sebebiyet verirken başka bir Konversiyon belirtisi ise bu çatışmanın sembolü durumuna getirilerek açıklanmaktadır. Konversiyonun belirtileri vasıtası ile birey ortadan kaybolan nesle ile benzeşim kurabilmektedir. Konversiyon semptomları sonucunda bastırılmış dürtünün çok az miktarda dışa vurulması ile bireyin yaşadığı rahatlama hissi birincil kazanç olarak belirtilmektedir. Konversiyon semptomlarının meydana gelmesi sonucunda kişi etrafı ve toplum tarafından hasta ve zayıf bir mevkide algılanır ve hastaya çevresi ilgi ve alaka göstermek için gayret eder. Bireyin çevresinden aldığı alaka ve dış dünyadan sağlanan bu hazza ikincil kazanç adı verilir. Belirtilerin meydana gelmesi birincil kazanç, hastalığın devam ettirilmesi ise ikincil kazançtan dolayı gerçekleşmektedir (Doğan, 2007).
Aslında birincil kazanç bireyin psikolojik rahatsızlığın verdiği anksiyeteden kurtulmasıdır. Yani temelde kişinin beyni yaşadığı psikolojik sorunun verdiği acı ile karşı karşıya kalamadığı için başka bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu durum da bastırma ile ilgilidir. Bu mekanizma çalışmasa her birey travmatik olayların etkilerini her an olduğu şekliyle yaşamak zorunda kalmış olurdu. Yapay bozuklukta temel güdü hasta rolünü benimsemek ve tıbbi değerlendirme ve tedavi yapılmasını sağlamak iken simülasyonda parasal karşılık almak, görevden kaçmak, yasal takipten kurtulmak ya da ilaç sağlamak gibi daha belirgin amaçlar vardır. Bu amaçlar Konversiyon Bozukluğundaki ikincil kazanca benzeyebilir (Öztürk,2016).
Konversiyon Bozukluğunda eylemsel terapi metotlarının en önemlisi ikincil kazançların bireyi olumsuz etkileyerek şikâyetini arttırmanı indirgeyerek sağlıklı davranışın tekrarının arttırılmasında etkili olduğu söylenmektedir. Ayrıca Konversiyon Bozukluğu hastalarında sözel iknaya hassasiyetin varlığı ve bu durumdan terapide faydalanılabileceği gözlemlenmiştir (Moene ve ark. 2003). Konversiyon Bozukluğu ile belirlenen bireylerin büyük bir kısmı yakında durumunu sürdürmek ve sonlandırmaya ilişkin belirsiz duygulanımlarını devam ettirmek isterler. Burada eylemsel terapilerle ikincil kazançların engellenmesi ve doğru fiilin tekrarlanması adına pekiştirilmesiyle bu şikâyetin çözümü beklenmektedir. Bu şikâyetin bitebilmesi için de bilinçli bir şekilde çaba sarf edilmelidir.
Örnek Vaka
Beden öğretmeni Hasan Bey kaynanasıyla her zaman bir çatışmaya girmektedir ve kendi düşüncelerini karşı tarafa tam olarak aktaramadığı için ayaklarının yandığını düşünmektedir. Bu durum karşısında Hasan Bey hasta olarak görüldüğü için kaynanası onunla tartışmıyor ve çatışmıyorlar.
İd: “Hasan sen aklına gelen her şeyi söyleyebilirsin.”
Ego: “Kaynanana mantık çerçevesi dahilinde içindekileri söyleyebilirsin.”
Süperego: “Senden yaşça büyük ne derse desin kaynananı alttan almalısın.”
Bu durumdan ötürü sözel telkine yatkınlık noktası öne çıkarılarak bireyin davranışçı terapi ile tedavisini yapmaya çaba sarf ederek davranışa dönüştürmek istediği ayağa kalkma ve yürüme davranışında başarılı olabileceği ve yakınmalar üzerinde söz sahibi olabileceği konusu telkin edilmiştir. Bedensel belirtilerin daha çok hislerini ifade etmede veya anlamlandırmadan zorluk yaşayan kişilerde sözel iletişim örüntüleri ve yardım çığlığı olabileceği ve ikincil kazançları sayesinde hastalık seyrinin etkili olabileceği görülmüştür (Pehlivantürk 1996).