Kuşaklararası Etkileşim Dizim

Yazar Fatma Zengin • 28 Aralık 2018 • Yorumlar:

Hepimiz bir aileye doğarız. Dünyaya gelmişsek bir annemiz ve babamız var demektir. İyi ya da kötü diye adlandırdığımız özelliklerden bağımsız olarak anne ve babamız bizim için en önemli kişilerdir. Bu kan bağı aynı zamanda bir topluluğa, bir ulusa, bir ülkeye aidiyetimizi de belirler. Kuşaktan kuşağa bilinçli ya da bilinçsiz aktarılan o soya ait pek çok özellik bizim yaşadığımız yeri, dilimizi, inançlarımızı, kimliğimizi, hayatı yaşayış biçimimizi belirler, bir çeşit kader olur.

Ruhsal, duygusal, sosyal hatta bedensel sağlığımız, bu ilişki ağlarındaki durumumuza, onlarla ne kadar barışık ya da dolaşık olduğumuza göre belirleniyor olabilir. Bu bakış, psikoloji için yeni bir bakış açısı değil aslında çünkü, var olan onlarca psikoloji ekolü belli derecelerde ait olduğumuz aile sisteminin ve diğer sistemlerin etkisine bakmıştır.

Ancak son yirmi yılda şekillenen “Aile dizimi” (Family Constellations) son yıllarda ise sistemik dizim denen yaklaşım, bunu çalışmanın asıl merkezi olarak almaktadır. Bu yöntem Alman psikolog-filozof Bert Hellinger tarafından biçimlendirilmiştir. Hellinger İkinci Dünya Savaşı öncesi Nazilerden kaçmak için din okuluna girmiş ve rahip olmuş biridir. Misyoner olarak uzun yıllar aralarında yaşadığı Afrika Zulu kabilesinin çocuk yetiştirme yöntemlerinden çok etkilenmiş, Almanya’ya dönünce 1970’li yıllarda psikodrama, psikanaliz, aile terapisi dahil pek çok terapi ekolünü incelemiştir. Ardından sistemik-fenomenolojik terapi adını verdiği yaklaşımı uygulamaya başlamıştır. Son yıllarda Hellinger’den farklı yönlerde bu çalışmayı geliştiren ve yeni açılımlar getiren pek çok uygulayıcı bulunmaktadır.

Konstelasyon /dizim çalışmasında, gruptaki temsilcilerin bilme alanı’na getirdikleri bilgi esastır. Çalışacak kişinin zihinsel-duygusal olarak izin verdiği ölçüde onun aile ruhuna ya da içsel dünyasına giden kapıların açıldığı düşünülmektedir. Temsilciler, hiç tanımadıkları ölmüş ya da hayattaki kişileri, kavramları, kişinin iç seslerini sezgisel olarak hisseder ve derin duygusal süreçleri bu alana aktarırlar. Bunu yaparken kendi düşünce ve yargılarını bir kenara bırakıp sadece bedenlerindeki değişimlere odaklanmaları istenir. Temsilcilerin kendilerini iyi hissetmediği dizim şekillerine özel dikkat edilir, bunlar genelde çalışmayı yapan kişinin bilmediği sistemik karmaşaları (bir kardeşin veya ebeveynin çok erken kaybı, aileden dışlanan kişiler, göç, intihar, taciz, kürtaj vs. gibi ailede sırra dönüşmüş veya bilinçdışına kaydedilmiş çözülmemiş travmatik yaşantıları) ortaya çıkarır. Aile dizimi ekolüne göre, sistemde öfke, üzüntü, inkar şeklinde kendini gösteren bu aidiyet ve sevgi hatları fark edilip açılmazsa; bu tür travmalar sonraki kuşaklara aktarılır, bedensel ya da ruhsal bir rahatsızlık olarak kendini gösterir.

İyileşme süreci veya problemin çözümü, sorunun sistemik dizimi netleştikten sonra, terapistin yönlendirdiği yeni dizimlerle ve yeni cümlelerle gerçekleşir. Kişinin kendini iyi hissettiği ya da problemin çözümü için en yüksek enerjiye ulaşıldığı noktada çalışma sonlandırılır. Bir dizim çalışması 10 dakika ile 1 saat arasında değişebilmektedir.

Birkaç yıl öncesine kadar gizemli ve spiritüel bir çalışma gibi görülen dizim yöntemi son yıllardaki bazı çalışmalarla bilimsel olarak açıklanabilir hale gelmiştir. 10 yıl kadar önce İtalyan bilim adamlarının keşfettiği ayna nöronlar ile açıklanan bu mekanizmanın doğruyu yansıtma oranı araştırmalara göre %90 düzeyindedir. Alman psikolog Franz Ruppert, ilk başlarda açıklanamaz ve gizemli gibi yorumlanan bu fenomenin, John Bowlby'nin bağlanma kuramı ile açıklanır hale geldiğini ileri sürmektedir. Bebeklerin anne karnında ve bebeklik döneminde duygu yoğun öğrenmeleri ve bağlanma ihtiyaçları ile annenin bedenindeki ve zihnindeki bilgileri kaydettiği düşünülmektedir. Başka bir yazıda ayrıntılı açıklanacak Ruppert'in çoknesilli psikotravmatoloji yaklaşımı psikanalizin bilinçdışı aktarım, bölünme, inkar gibi açıklamaları ile örtüşmektedir.

İnsanlar genelde bir grup içinde tanımadıkları insanlara özel alanlarını, problemlerini açıp açamayacakları kaygısıyla gelirler. Ancak hem psikoterapinin hem de aile konstelasyonunun özünde, güven, sevgi, koşulsuz kabul ve gerçeği görme ve kabul etme yönelimi olduğu için dakikalar içinde bu güven ortamı sağlanır. Neredeyse her grupta günün sonunda gruptakiler birbirlerini, sanki yıllardır tanıyormuş gibi bir duygu ile dostça ve içten selamlar. Her insanın bir derdinin olduğu, hepsinin kendine özel şartlarda oluştuğu, yargılarımızın ne kadar yüzeysel olduğu çok aşikar yaşandığı için, geçmişi anlayıp saygı duymanın gücü ortaya çıkar. Bireysel olduğu kadar toplumsal huzura ve barışa da katkı sağlayacak bir deneyim kazanılmış olur.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Fatma Zengin Psikolojik Danışma ve Rehberlik Uzm. Psk. Dan.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)