LİNGUAL ORTODONTİ ÜZERİNE BİR DERLEME
Yazar Volkan Güney • Ortodontist • 16 Mart 2017 • Yorumlar:
Bireyin kişisel ve profesyonel yaşamında dış görünüşünün yadsınamaz oranda büyük bir öneme sahip olduğunun gitgide daha iyi anlaşılır olmasıyla ortodontiye olan ilgi, özellikle erişkinlerde artmaktadır.
Ancak geleneksel ortodonti mekaniklerinin görece estetik olmayan görünüşü ve yanı sıra konu hakkında yanlış inanış ve düşünceler ortodontik tedavi ihtiyacı ile ortodontik tedavi gören hasta sayısı arasında -özellikle erişkinlerde-, ciddi farkların oluşmasına sebep olmaktadır.
Bu bağlamda özellikle belli bir kariyere sahip, toplum önünde, iletişim, medya, …vb. işlerle uğraşan erişkin hastaların var olan estetik kaygılarına, tedavi sırasında kullanılan standart ortodonti mekanikleriyle ek yükler getirmeden uygulanan ‘ lingual ortodonti ’ , bu tip hastalar için bulunmaz bir fırsattır. Lingual aygıtlar, hastanın estetik ihtiyaçlarını gidermesinin yanı sıra, biyomekanik olarak da kuvvetin uygulandığı noktanın dişin direnç merkeziyle olan ilişkisiyle, geleneksel tekniğe kıyasla oldukça avantajlıdır
Ancak her ortodonti hastasının da bu tedavi için uygun olamayacağı bilinmelidir. Bu doğrultuda, vakanın tedavi yaklaşımının, lingual, geleneksel, hareketli veya herhangi başka bir yolda olmasının belirlenmesi (İnvisalign, e-cligner… vs), tüm diş hekimliği disiplinlerindeki derleme sonrası üstünde durulması gereken bir konudur.
Lingual ortodonti olarak özelleştiğimizde, öncelikli yönelinen hasta grubu gelişimi bitmiş erişkin hastalar olduğundan, ek diagnostik girdiler mutlaka gerekecektir. Bu konuda periodontist, prostodontist ve çene cerrahın yardımları kaçınılmazdır. Ayrıca erişkin hastalarda yaşla bağıntılı olarak baş-boyun bölgesinde görülen histolojik değişiklilerde göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Ortodontik tedavi sırasında, erişkin dişine uygulanan kuvvet sonrası, ortodontik hareketin oluşması için gerekli doku adaptasyonu yaklaşık üç ay sürmektedir. Bu adaptasyonun adolesan bireylerde görülenden çok daha yavaş olması, az trabeküllü ve kan desteği ve dolayısıyla beslenmesi düşük erişkin kemik yapısı sebebiyledir.
Tedavi planı başlangıç tanıya göre şekillenmekle beraber, kullanılacak çok çeşitli tedavi yaklaşımlarının avantajları, sınırlamaları, hasta tercihi ve tabi ki zaman ve maliyet faktörleri de planı şekillendiren unsurlardır.
Bu doğrultuda, kesin bir tedavi planı oluşturabilmek ve tedavi sonunda geleneksel uygulamalardaki sonuçlara yakın sonuçlar elde edebilmek için lingual mekanoterapinin konvansiyonel tedavi yaklaşımlarından farklılaşan yönlerine hakim olmak, bu konuda yeterli güncel bilgi birikimine ve yeterli klinik deneyime sahip olmak gerekir.
Lingual teknik hastası seçerken en önemli unsur, şüphesiz hastaların neden tedavi olmak istediklerinin öğrenmek ve ön bir kişilik değerlendirmesi yapmaktır.
Hasta tedavi hakkında bilgilendirilmelidir ve hastaya tedavinin özellikle başlangıçta yol açacağı sıkıntılardan bahsedilmelidir. Yanlış yönlendirme, hastanın tedaviden beklediklerinin yanlış değerlendirilmesi, olası yan etkiler konusunda eksik bilgilendirilmesi ve bunların da bir sonucu olarak hastanın bir türlü tedaviye adapte olamaması, lingual aygıtların sökümüne kadar bizi götürebilir. Bu sebeple hastayla oluşacak başlangıç kooperasyonu oldukça önemlidir. Bu da tamamen hasta seçimiyle alakalıdır.
Başlangıçta hastayla ilk karşılaşmada hastanın uysal, hoşgörülü, yeni değişikliklere kolayca adapte olup olmadığı, isteklerinde gerçekçi olup olmadığı, doğru geribildirim ve tedavi sonuçlarının sağlam bir şekilde değerlendirilmesi için içten, samimi olup olmadığı gibi unsurlar değerlendirilerek hasta hakkında fikir sahibi olunmaya çalışılmalıdır. Hasta seçiminde kişilik faktörü göz ardı edilemez bir öneme sahiptir.
Yıllar önce yapılmış bir çalışmada, lingual teknik hastalarının çok farklı meslek grupları ve yaşam tarzlarına sahip oldukları görülmekle beraber genel eğilime bakıldığında, sürekli toplum önünde olmayı gerektiren, modellik gibi mesleklerle uğraşanlar ve büyük şehirlerde yaşayan, iyi bir gelire ve dental görünümün öneminin farkındalığına sahip hastaların daha çoğunlukta olduğu görülmüştür. Yine yaş unsuru gözetilerek yapılan gruplandırmada bu hastaların çok büyük oranda 20’ li yaşlarının sonunda, 30’ lu yaşlarının başında bir yaş ortalama aralığına sahip oldukları görülmüştür.
Bununla birlikte tüm bu hasta gruplarının tamamının ortak kaygısı şüphesiz dış görünüşleridir. Lingual ortodonti adayı hastalar sıklıkla hekime direkt bu istekle başvururlar. Bu hastalar çoğunlukla diğer erişkin hastalara kıyasla daha şüpheci ve oldukça sorgulayıcıdırlar. Bu sebeple daha dikkatli ve özenli bir ön değerlendirme gerekmektedir. Olası lingual teknik hastaları hekime genelde şu dört temel soruyla başvururlar;
a. Lingual braketleri kullanabilir miyim?
b. Tedavi ne kadar sürer?
c. Konvansiyonel uygulamalara kıyasla tedavi maliyeti nedir?
d. İstenilen sonuçlara ulaşabilir miyiz ?
Bundan dolayı, hekim bu sorulara hazırlıklı olmalı ve tekniğin kontrendikasyonları hakkında açık sözlü olmalıdır. Bununla birlikte hastaya, tedavi süresinin uzayabileceği, hasta başında harcanan zamanda bir artış olacağı, dilini, konuşmasını ve yeme-içmesini ilgilendiren konforsuzluklarla karşılaşacağı, zaman zaman konuşurken çoğu zaman gülerken ve ağızları çok açıldığında azı dişi braketlerinin görüneceği, eğer çekim düşünülüyorsa çekim sahalarının görünebileceği, gerek duyulursa finishing aşamasında istenilen sonuçlar için 3-4 ay gibi bir süre konvansiyonel uygulamalara geçilebileceği, mutlaka tedavi öncesinden ayrıntılarıyla anlatılmalıdır. Ayrıca hasta tedavinin olası toplam maliyeti hakkında bilgilendirilmelidir.
Lingual braketler, tamamıyla estetik olmasına rağmen, kullanımları hekimlerin hasta adaptasyonu konusundaki haklı şüpheleri sebebiyle sınırlıdır.
Adaptasyon periyodunda hastaların şikâyet ettikleri konular; dil tahrişi, konuşma ve çiğneme problemleridir. Yapılan bir anket sonucu dil tahrişinin en fazla oranda hastaları rahatsız ettiğini tespit edilmiştir ( % 44 ), sonrasında sırasıyla konuşma ( % 36 ) ve çiğneme ( % 20 ) problemleri hastaların en çok şikâyet ettikleri konular olmuştur. Yine aynı ankette, ‘aygıtlara adaptasyon süreniz ne kadardır?’ sorusuna verilen yanıtlarda, 3 haftadan fazla diyenler; % 36’ yla en yüksek orana sahiptir.
Özellikle lingual braket yerleştirilmesini takip eden ilk günlerde, lingual braketlere dilin teması neticesinde dilde kaçınılmaz bir irritasyon oluşacaktır. Normal şartlarda, konuşma ve çiğneme sırasında dil ucu, üst ön dişlerin arkasıyla temas halindedir. Ancak ağza yabancı cisimler girince dil ucu ister istemez bu yeni objelere doğru kayacaktır, bu durum hem konuşma bozukluğunu, hem de dilde irritasyonu artıracaktır. Yine lingual teknik hastalarında tipik olarak uyandıktan sonra dilin her iki tarafında braket izi görülür. Üst çenede, dildeki irritasyon hemen daima, braket yerleştirilmesinden 2-3 hafta sonra kaybolur. Adaptasyon periyodu alt çene için, özellikle dil itme alışkanlığı olan ve / veya geniş dil yapısına sahip bireylerde daha uzundur.
Konuşma konusuysa, dildeki irritasyonla da alakalı olarak ilk aylarda hastayı rahatsız eder. Ancak bu durum geçicidir. Hasta kısa bir süre sonra normal konuşma düzenine geri döner. Özellikle ‘ s ’ harfini içeren bazı kelimeler ilk haftalarda daha ıslıklı ve uzun çıkar. Yine ‘ t ’ harfinin telaffuzunda da sıkıntılarla sıkça karşılaşılır.
Adaptasyon periyodunda hastayı rahatsız eden bir diğer problemse çiğnemedir. Hemen hemen tüm vakalarda özellikle derin kapanış hastalarında, lingual braket boyut ve konumundan dolayı azı diş bölgesinde örtüm (okluzyon) kaybedilir. Bu durumda çiğnemede zorluk yaratır. Derin kapanışın şiddeti ve çapraşıklıkla alakalı olarak örtüm 1 – 3 ay arasında tekrar kazanılır. Bu şekilde, hastaların tedaviyle beraber ilk aylarda görülen kilo kaybını daha sonraki aylarda adaptasyon periyodu aşıldıkça ve örtüm sağlandıkça telafi ettikleri görülmüştür.
Kısaca lingual ortodonti mekanikleri, özellikle ilk haftalarda hastayı oldukça rahatsız eder. Ancak bu konuda bilgilendirilmiş, kendini önceden hazırlamış hastalar bu süreyi kısa zamanda atlatarak tedaviye rahatlıkla adapte olabilirler.
Sonuç olarak; Lingual ortodonti, geleneksel ön yüzey ortodontisinden sadece kullanılan ataşmanların farklı bir yüzeye yapıştırılmış olmasıyla farklılaşmamaktadır. Aynı zamanda farklı bir manuel ve mental bir yaklaşıma sahiptir. Ancak temel felsefesi geleneksel tedavi uygulamalarına dayanmaktadır. Bundan dolayı lingual ortodonti, ne çok hafife alınarak, yeterli güncel bilgi birikimine ve kısmen de olsa deneyime sahip olmadan gözü kara bir cesaretle uygulanmalıdır, ne de lingual ortodontiden korkularak, bu teknik tamamen farklı bir yaklaşım olarak görülüp uygulamaktan çekinilmelidir.
Bu doğrultuda, özellikle gelişmiş toplumlarda görülen doğum oranındaki düşüş, buna bağlı olarak popülasyonun artan ortalama yaşı ve medyanın da etkisiyle yaş gözetmeksizin, tedavi sırasında da estetik beklenti talebindeki artış, biz ortodontistleri konvansiyonel ortodonti mekanikleri beraberinde, yeni yaklaşımlara yönelme ihtiyacıyla karşı karşıya bırakmıştır. Lingual ortodonti bu değişen toplum yapısı içinde, sağladığı estetik yararların yanı sıra geleneksel tekniğe kıyasla sahip olduğu biyomekanik avantajlarla, doğru uygulandığında, özellikle ortodontik tedavi ihtiyacı olan ama tedaviden çekinen hastalar ve bu hastaları tedaviye yönlendirmek isteyen hekimler için değerli bir tedavi alternatifidir.