Madde Bağımlılığından Korunma
Yazar Yunus Emre Sönmez • Psikiyatrist • 9 Eylül 2021 • Yorumlar:
Bağımlılık kelimesini günlük pratiğimizde giderek daha fazla duymaya başladık. İlk akla gelen yasadışı maddelerin kullanımı olsa da oyun, kumar ve diger farklı davranışsal bağımlılıkları etrafımızda daha fazla görüyoruz. Teknoloji ve beraberinde getirdiği değişiklikler kaçınılmaz şekilde buna neden oluyor. Öyle ki özel bazı internet bağlantıları sayesinde(darknet/deep web) online madde alım satımı yapılabiliyor. Bugün artık aşağı yukarı herkesin az ya da çok internet ve bilgisayar kullanıcısı olduğu düşünülürse bu durumun korkutucu boyutlara ulaştığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Madde kullanımı ile ilgili veriler de bize korkmamız için çok neden olduğunu söylüyor. Madde kullanmaya başlama yaşı Dünya Sağlık Örgütü verilerine gore 11’e kadar düşmüştür. Avrupa Birliği Uyuşturucu Raporu’na gore; ülkemizde son 8 yılda madde kullanımına bağlı ölümlerde 9 kat, madde kullanımı ile ilişkili suçlarda 2 kat artış tespit edilmiştir. Bu bağlamda maddeyle tanışma yaşıyla birlikte ergenlik dönemi dikkate alınacak olursa 11-15 yaş arası gençlerin risk altında olduğunu kabul etmek rasyonel bir yaklaşım olacaktır. Madde bağımlılığının en iyi tedavisinin madde kullanmaya hiç başlamamak olduğu ilkesinden yola çıkarak bu hedef kitleye en kolay ve en etkin biçimde okullar vasıtasıyla ulaşılabileceği sonucuna varabiliriz.
Madde bağımlılığını önlemenin üç aşaması vardır. Henüz hiç kullanmamış kişilerin kullanmasını önlemeyi amaçlamak birincil önleme, alkol ya da madde kullanmaya başlamış ama henüz bağımlı hale gelmemiş kişileri erken tanımak, tedavi etmek ve gerekli yönlendirmeleri yapmak ikincil önleme, madde bağımlısı kişilerin maddeyi bırakması ve tekrar kullanmaya başlamasının önlenmesine yönelik adımlar ise üçüncül önleme başlığı altında incelenir. Tüm dünyada öğretmenleri ve aileleri de önleme çalışmalarına katabilmesi nedeniyle okul temelli önleme programları tercih edilmektedir. Ülkemizde giderek artan madde bağımlılığı ve ilişkili sorunlar nedeniyle yaygın önleme programları yapılmaktadır. Bu yazıda birincil önlemeye yönelik bazı temel ilkeler ve öneriler ele alınacaktır.
Birincil korumada kullanılacak en basit, en kolay ve en ucuz yöntem bilgilendirmedir. Amaç madde kullanımının sıklığı ve bireysel, toplumsal, sosyal sonuçları hakkında bilgilendirmek ve farkındalık yaratmaktır. Bilgilendirme sonrasında kullanıp kullanmama konusunda kararı onlara bırakmak sanıldığından daha etkili bir yöntemdir. Başkası tarafından telkin edilmek yerine kendi kararını vermesi daha etkili kabul edilir. En yaygın eğilim maddeler ve etkileri konusunda bilgilendirme olmaktadır ancak bilgi tek başına yeterli değildir. Hatta bilgi madde kullanımını istemeden de olsa artırabilir. Maddelerin farmakolojik etkilerini anlatan programlar maddelerin psikoaktif etkilerini ilk elden deneyimlemek isteyen gençlerin merakını uyandırabilir. Bu nedenle bilgi verirken maddelerin isimlerini ve kullanma yöntemlerini, slayt kullanılacaksa madde görsellerini açık olarak kullanmamak daha doğru olacaktır. Aktarılacak bilgi anlaşılır ve gelişimsel olarak uygun olmalıdır. Örneğin gençler madde kullanımının uzun vadede ortaya çıkacak etkilerini çok önemsemeyebilirler. Tütün ürünleri kullanımında uzun vadede kanser ya da akciğer üzerine etkilerini vurgulamak yerine, ciltte, ellerde ve dişlerdeki lekeler ya da fiziksel aktivite sırasında performans düşüklüğüne odaklanmak daha doğrudur. Yaygın olarak gençlerde bir ya da bir kaç kez madde kullanmayla bağımlı olunmayacağı hatta ve hatta bazı maddelerin hiç bağımlılık yapmayacağı ile ilgili yanlış inanışlar görülür. Bilgilendirme programlarında mutlaka adım adım bağımlılığın nasıl geliştiği anlatılmalı ve bu konuda olabildiğince çok örnek verilmelidir. Ülkemizde önlemeye yönelik çalışmaların önemli bir kısmı yanlış olarak “eğitim” diye isimlendirilse de aslında bilgilendirme kapsamına girer.
Gençlerle konuşurken uyulması gereken bazı ilkeler vardır. Her şeyden önce alkol ve madde konusunda donanımlı ve konuya hakim olmak gereklidir. Bu konuda yeterli bilgi sahibi olmadan konuşmaktan kaçınılmalıdır. Elbette bu konuyla ilgili uzman olmaya da gerek yok ama “bilmiyorum” demek, uydurma bilgiler vermekten çok daha iyidir. Kendi inanç, görüş ve düşüncelerimizi Kabul ettirmekten uzak durmalıyız. Gerçek, tarafsız ve bilimsel olarak kanıtlanmış bilgiler verilmelidir. Amacımızın onları düzeltmek değil bilgilendirmek olduğunu akıldan çıkarılmamalıdır. Konuyla ilgili düşünmesine, tartışmasına, soru sormasına ve gerektiğinde çatışmasına izin verilmelidir. Olayın tıbbi ve sosyal boyutu ayrıntılı olarak tartışılmalıdır.
Eğitim de birincil korumada çok etkili bir yöntemdir ama bilgilendirmeden farklıdır. Eğitimde gence; karar verme, reddetme gibi sosyal becerilerin kazandırılması amaçlanır. Az önce bahsedilen 11-15 hedef kitlesi düşünülecek olursa bu yöntemin ne kadar önemli olabileceği anlaşılabilir. Bu aşamada madde kullanmaya başlamanın en yaygın şeklinin “başka bir akranının madde kullanıyor olması” olduğunu hatırlamak gereklidir. Madde karşıtı normlar geliştirme, problem çözme, kaygı ve stresle başa çıkabilme ve amaç belirleme gibi kendini yönetme becerileri ancak bu şekilde kazandırılabilir. Bunlar sadece madde kullanımının önlenmesi değil bütün yaşantısında bir insana gerekli olan becerilerdir. Bunlarla birlikte çok erken dönemde insanın duygularını tanıması ve tanımlayabilmesi, ne hissettiğini başka biriyle paylaşabilmeyi öğrenmesi de yine eğitimle kazandırılabilecek becerilerdir.
Anne ve baba, çocukların temel inanç ve değerlerini inşa etme konusunda baş rolü oynarlar. Bir çocuk için ilk ve en önemli rolmodel anne ve babasıdır. Ailede madde kullanan bir birey olması, çocuğun madde kullanması için ciddi bir risk faktörü olduğu bilinmektedir. Ayrıca ailesi tarafından ilgi gören, düşünceleri önemsenen, davranışları, tutumları ve eğilimleri gözlenen bireylerde madde kullanma riskinin düşük olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle madde bağımlılığını önleme stratejileri planlanırken aile faktörünü dışarıda bırakmak mümkün değildir. Ailelerin çocuklarını madde kullanmaya iten nedenlerin farkında olmaları, aile bireyleri arasındaki iletişimin güçlendirilmesi, çocukların yaşadıkları zorluklarla baş etme konusunda destek olmaları ve madde kullanımıyla ilgili tavırlarını net ve kararlı bir şekilde tekrar tekrar göstermeleri sağlanmalıdır.
Aileler özellikle madde kullanımının erken belirtileri konusunda bilgilendirilmelidir. Eve geç geliyor ve nerede olduğunu haber vermiyorsa, arkadaş grubunu değiştirmişse, her zaman gittiği yerlerden farklı yerlere gidiyorsa, ev dışında daha sık vakit geçirmeye başladıysa, kişisel bakımında azalma olduysa, daha fazla para harcıyor ve harcamalarını net olarak açıklayamıyorsa, alkol ve madde kullanımıyla ilgili olumlu düşünceleri olmaya başladıysa, sık duygu değişimleri yaşıyorsa gencin madde kullandığından şüphe etmek yerinde olur. Fakat dikkat edilirse bunların bir kısmı normal ergenlik sürecinde de karşımıza çıkabilecek özelliklerdir. Yani anılan belirtilerin hiçbiri madde kullanımına özgü değildir. Ayrıca genelde ebeveynlerin çocuklarının madde kullandığını kabullenmek istememe eğiliminde olduğu unutulmamalıdır.
Birincil korumada alkol ve madde kullanımı yerine sağlıklı aktiviteler için alternatifler yaratmak önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle yüksek riskli gruplarda eğlenceli başka aktivitelere yönlendirmek etkili bir yöntemdir. Çeşitli sanat, spor ya da müzik etkinlikleri hedef grubun özelliklerine gore seçilmelidir.
Madde kullanımı ülkemize özgü bir sorun değildir. Her şeyden önce çözümü bütüncül bir yaklaşımı gerektiren küresel bir sorunla karşı karşıya olduğumuzun farkına varmalı ve ona göre davranmalıyız. Alınan bütün önlemlere rağmen ne yazık ki milyonlarca insan bağımlılık tedavisi için başvurmaya devam ediyor. Tedavi olanakları giderek artsa da ömür boyu devam etmesi gereken zorlu bir süreç ve beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal sorunlar olduğu yerde duruyor. Bu nedenle başta eğitim ve sağlık profesyonelleri olmak üzere toplumun her bireyine önleme konusunda ciddi sorumluluk düşmektedir.