Meditatif Hallerde Beyin Devreleri Nasıldır?
Yazar Nazan Aydın • Psikiyatrist • 3 Nisan 2019 • Yorumlar:
“Aşkın Yaşantıların Beyindeki Yeri” adlı bir konferans vermiştiniz. Buradaki “aşkın” ne anlama geliyor?
İngilizcede “transcendence” olarak ifade edilen ve Türkçeye de aşkınlık olarak çevrilen bir tanımlama mevcut. Ancak sanırım bu terim herkeste aynı çağrışımı uyandırmıyor çünkü insanların manevi anlamda hissettikleri, beklentileri ve bunları yaşama biçimleri de oldukça farklı. Maneviyat, ruhsallık, ibadet, vecd hali, zikr, meditasyon, yoga, dua, inzivaya çekilme vb gibi pek çok durumu içeren bir tablo gözümün önünden geçiyor. Bunlar o derece çeşitli ve farklı ama ortak olan insanların bunları yaşarken hissettikleri duygular.
Peki bilimsel anlamda bunu incelersek karşımıza ne çıkıyor?
Yine çok net olan başka bir şey de bunlar hissedilirken vücudumuzda ve beynimizde olan birtakım fizyolojik, kimyasal ve hatta yapısal değişikliklerin ortaya çıkyor olması.
Bilim ve maneviyatı benzer pencerelerden incelemek, uzak bir şey gibi, sizce?
Bu yaşantılar insanlık tarihinde hep var olmuş. Tarih, insanların inandıkları ve bu inançlar doğrultusunda yaptıkları faaliyetleri sunmakta. Üzüntü verici olan şey ise, maneviyat bu kadar hayatımızın içindeyken bilim çevreleri ve din adamlarının bu kadar birbirinden uzak durması. Bazen din adamları bilimselliği yok saymış bazen de tam tersi. Olaya bilim cephesinden baktığımızda; bilim ortaya koyduğu bilgiyi ispatlama kaygısında ve somut verileri olmadığında öne sürülen bilginin doğruluğuna şüphe ile yaklaşmakta. Dolayısıyla yüzyıllarca bilim, maneviyat ve bununla ilgili yaşantılara ya ilgisiz kalmış ya da uzak durmak zorunda kalmıştır.
Bunun önüne nasıl geçilebilir?
Günümüzde artık teknoloji araçlarının yaygın kullanılmasıyla bu alana ilgi artmış ve ne mutlu ki bu alanda çok önemli çalışmalar yapılmaya başlamıştır.
Ne tür araştırmalar yapılmış?
Yapılan araştırmalar sonucunda insanların yoğun bir dini yaşantı sırasında (dua, zikir, vecd hali, meditasyon v.s.) beyninde bazı bölgelerin kanlanmasının arttığını ve düzenli aralıklarla uzun süre devam ettirildiğinde ise beynin özellikle hafıza ve dikkatten sorumlu bölgelerinde yeni hücre bağlantıları ve hatta yeni beyin hücresi oluşumunun olduğu gösterilmiştir.
Aynı zamanda bu faaliyetlerin kişinin beden sağlığını iyileştirmede hastalıklara direnci artırmada da rolü olduğuna dair veriler yayınlanmıştır.
Kişilerin bu aktiviteler sırasında gerçekten rahatlamaları ve huzur hissetmeleri ve uzun dönemde de birtakım biyolojik değişikliklerin olması nasıl gerçekleşiyor?
Bizler vücüdumuzu kullanarak birtakım faaliyetler yaparken beynimiz de buna uygun konuma geçmekte.
Beynimizde o sırada aktif olan bir devre mevcut. Yani acıktığımızda, susadığımızda nasıl bir takım beyin bölgeleri aktif oluyor ve bir devre şeklinde bu ihtiyacı gideriyorsa manevi yaşantılar sırasında da benzer şekilde birbiriyle etkileşime giren beyin bölgelerini içeren bir devre mevcut.
Beynimizde bunu aktive etmek için öncelikle ne gerekiyor?
Şöyle açıklayalım: önce istemek, karar vermek yani niyet etmek gerekli. Bunu sağlayan ve niyet ile başlatılan eylemde ilk devreye giren beyin bölgesi alnımızın olduğu kısımda yerleşmiş olan kısım (frontal bölge).
Bu bölge mantıklı düşünmek, bizim için neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar vermek, en uygun eylemi kestirebilmek ve uygulayabilmek gibi faaliyetlerden sorumludur. Yani biz inandığımızda ve istediğimizde bu bölge aktif olup devreye girer ama inanmadan ya da yeterince ikna olmadan bir eylemi yaptığımızda zaten başlangıçta bir eksiklik söz konusudur.
Sonraki aşama nedir?
İstemek ve karar vermekten sonraki aşama dikkatin odaklanmasıdır. Bununla ilgili bölge (anterior singulat) dış uyaranlardan biraz kopmamızı ve daha çok içimizdeki duygulara odaklanmamızı sağlar, bunu yaparken bizim zaman ve mekan duygumuzu sürdüren beyin bölgesinin (pariyetal bölge) kanlanmasını biraz azaltır.
Bu ne işe yarar?
Bu bölgenin aktivitesinin biraz azalması o sırada kişinin zamandan ve mekandan uzaklaşması ve farklı bir boyutta hissetmesini ya da farklı bir boyutu hissedebilmesini sağlar.
Bu his içsel algıların zenginleşmesi için gereklidir. Aynı zamanda bu bölge vücudumuzdan gelen ağrı, acı gibi duyuları da alır. Bu bölgenin kan akımının azalması yine ağrı ve acının daha az hissedilmesine imkan sağlar.
İlginç!
Bazı insanların yoğun mistik yaşantı sırasında acı ya da ağrıya dayanıklı olabilmelerinin açıklaması da bu yolla mümkün olmaktadır. Odaklanma, farklı bir boyutta hissini engellememesi için ayrı bir beyin bölgesinin de faaliyetlerinin azalması gereklidir.
O bölge nedir?
Bu bölge (amygdala) özellikle bizim tehlike anında korunmamız için ani ve çabuk tepkiler için işlevsel olan ancak bazen de yersiz endişe ve korkularla tetikleyebildiğimiz ve sanki tehlike durumu varmış gibi devreye giren bir yapıdır. Oysa dini aktiviteler sırasında kişinin endişeli değil oldukça rahat olması gerekir. Bu nedenle bu bölge aynen paryetal bölgede olduğu gibi aktivitesini azaltmalıdır.
Örnek verebilir misiniz?
Amygdala bizi korumaya yönelik olduğundan kendisi için tehlike sinyali olabilecek en ufak bir mesaji dahi ciddiye alır. Mesela bir köpek havlaması, ani bir fren sesi olduğu gibi kişinin kendi içinden eyvah, mahvoldum, hayatım karardı gibi ifadeleri de amygdalayı uyarır. Yani bizim korkularımız, evhamlarımız, endişelerimiz bu bölgeyi uyarırsa o elde etmeye çalıştığımız huzur halini bulamayız.
Çünkü amygdalanın aktivitesi artınca hem dikkat merkezini(anterior singulat) hem de ön bölge (frontal bölge) kan akımı azalır. Yani hem dikkatimiz dağılır hem de uygun kararlar vermemiz ve irade ile işe başlamamız aksar.
Peki dini ya da manevi bir aktivite sırasında ya da öncesinde bizim korkularımız mesela cehennem, ateş, günah, v.s. gibi korkular bizi ibadete başlatırsa sizce huzur bulabilir miyiz?
Hayır, çünkü bu düşünceler sürekli amygdalayı uyaracak ve biz o ibadeti yapmaya çalışsak da bizi rahatlatmayacak. Bu nokta özellikle küçük yaşta din eğitimi verilirken çok önemli, çünkü bizlerin küçük yaşlardaki öğrenmelerimiz çok daha kalıcı ve hayatımızın her alanında etkisini gösterici niteliktedir. Çocuklar büyükler gibi sorgulayarak öğrenmeyi daha ileri yaşlarda kazanırlar ama daha küçük yaşlarda öğretileni kalıp olarak alırlar. Mesela bunu yapmazsan günah yazılır, cehenneme gidersin vb gibi ifadeler din ya da maneviyatı korkuyla eşleştirir ve bu çocuk büyüdüğünde kendini vererek bu aktiviteyi yapmak istese de amygdalada kodlanan bilgi buna izin vermez ve o huzuru hissetmesi çok zor olur.
Mesaj verme anlamında kitlesel bir sorunumuz var bence. Bunu nasıl değiştirebiliriz?
Özellikle çocuklara dini bilgiler verilirken eğitimciler, ebeveynler; korku, ceza içerikli imajlar yerine daha sevgi ve huzur içerikli mesajlar vermelidirler. Böylece hem ruhsal yaşantılar daha zevkle yaplacak hem de kişi bu yaşantı sonrasında hem bedensel hem de ruhsal olarak daha iyi hissedecektir.
Gençler günümüzde kendilerini daha iyi hissetmek, daha yoğun duygular elde etmek için birtakım maddelerin kullanımı gibi faaliyetlere yönelebilmektedir. Bu maddeler kısa süreli haz vermekle birlikte uzun dönemde kişi için bağımlılığa neden olup hayatlarını çekilmez hale getirebilmektedir. İnanma, yoğunlaşma ve sürdürme ile huzurlu hissetme gibi bir seçenek yanlış mesajlarla baltalandığında gençlerin zararlı arayışlara yönelmelerine de zemin hazırlanabilmektedir.
Son olarak ne diyebiliriz?
O halde özetlersek beynimiz manevi yaşantılar için bir donanıma sahip ve uygun kullanıldığında bizi daha iyi hissetmemizi sağlayacak bir mekanizma. Ancak kullanıp kullanmama iradesi bize ait…