Mutluluk Amaçtır, Çabalamak Gerek
Yazar Yeliz Börekçi • Psikolog • 12 Mart 2019 • Yorumlar:
Mutluluk tesadüf müdür, yoksa bir tercih midir? Doğuştan mı bilinir, sonradan mı öğrenilir? Sürekli midir, aralıklı mı? Sahi nedir mutluluk?
En bilindik tanımıyla mutluluk, bireyin ihtiyaç duyduklarına ve isteklerine ulaşmasından doğan bir doygunluk halidir. Kişinin eyleminin sonucu, arzusunun ödülüdür. Yani arzuladıklarımız ve elde ettiklerimiz arasındaki orandır.
Bazı araştırmalar, insanların şekerli besinlerin tadını doğuştan sevmesinin, içgüdüsel olarak mutluluk arayışından kaynaklandığını söylemektedir. Mutluluk hormonu olarak bilinen beyin kimyasallarından serotonin, beslenme yoluyla etkilenebilen bir nörotransmitterdir ve salınımı şeker tüketimiyle ilişkilidir. Bu ipucundan yola çıkarsak, dünyaya mutlu olmak güdüsüyle geliyoruz. Bir başka yaklaşıma göre ise, yaşamda duygular da dâhil her şeyi görerek ya da deneyimleyerek öğreniyoruz. Yani dünyaya geldiğimiz çevre ve aile mutluysa, onlardan mutlu olmayı aksi durumda ise mutsuzluğu öğreniyoruz. Mutlu olmayı olumlu bir değer kabul edip, deneyimlerimizle edindiğimiz mutluluk durumlarına ulaşmak için çaba harcıyoruz.
Pek çok insanın zihninde çocukluğundan beri süregelen, mutluluğa ait şablonlar vardır. Hangi koşullarda, ne olursa, ne kadar sürerse mutlu olunacağına dair yargılar belirler mutluluğu. Yaşananlar şablona uyuyorsa mutluluk yakalanmıştır, uymuyorsa (bu şablonların, tanık olduklarımız, duyduklarımız, izlediklerimiz ve hayal ettiklerimizle yaratılmış beklentiler olduğunu göz önüne alırsak uymayabilir) mutsuzuzdur. Bazen yaşadığımız mutluluk sırf zihnimizdeki şablona uymadığı için gözden kaçırırız farkına varmayız. İnsanların mutlulukla aralarındaki en büyük engel kendi mutluluk tanımlarıdır demek yanlış olmaz sanırım.
Mutluluğu “mutsuz olmama hali” ya da “yaşamın genelinden duyulan memnuniyet” olarak tanımlamamız mümkün mü? Neden olmasın! Bireyselliğin giderek yaygınlaşması, popüler kültürün dört bir koldan mutluluğa dair “talep edin” “mutluluğun 72 yolu” dayatmaları, bireye mutlu olmayı artık bir istek değil, zorunluluk olarak algılatmaya başladı. Mutluluğun sıra dışı bir hal, yaşamın amacının da bu anları kesintisiz kılmak olduğunun sürekli altının çizilmesi, kişileri adeta mutluluk için sürekli koştur oldu. Mutluluk kişinin yaşantısının toplu olarak olumlu bir değer ifade etmesinden çok, kendi benlik algısının zorunlu bir parçası olarak algılanmaya başladı. Halbuki mutsuz olmamak bile mutlu sayılmak başlı başına bir neden olamaz mı?
Oysa ki içimizde pek çok duyguyu bir arada barındırırız: heyecan, korku, ümit, hayal kırıklığı... Olumsuz duygular da yaşamımızda kaçınılmaz ve değerlidir. Sağlıklı birey, bu duygulardan sadece olumlu olanlara talip olup, diğerlerinden kaçınmaya çalışmaz. Olumlu ya da olumsuz yaşadığımız her deneyim ve duygu kişisel gelişimimiz için kıymetlidir. Olumsuz duygu ve deneyimlerimizi reddetmek bizi noksan bırakacaktır. Ancak bir kaybın yasını tuttuğumuzda, bir hatanın pişmanlığını yaşadığımızda, yakınlarımızın üzüntülerini içimizde hissettiğimizde tamamlanırız. Tamamlanmış olmak bizi mutsuz mu etmeli?
Yeni yıl, yeni kararlar almak, yeni başlangıçlar yapmak ve mutlu olmak için iyi bir fırsat olabilir. Peki mutluluğun formülü ne? Nasıl mutlu oluruz? Sanırım işe önce mutluluğu doğru tanımlayarak başlamamız gerekiyor. Mutluluk salt içimizdeki bir dürtü değil aynı zamanda yaşam boyu öğrendiklerimizi de içerir. Henüz mutlu olmayı bilmiyorsak bile bu öğrenemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. En önemlisi mutluluk, bizim mutluluğa dair tanımlarımıza bağlıdır. Gerçeklikten uzak, yüksek beklentili tanımlar bizi daha büyük mutluluklara taşımaz bilakis mutlu olma seçeneğimizi elimizden alır. Mutluluğu bulduğumuzda, sonsuza kadar sürmeyeceğini, her duygu gibi bir zaman sonra azalacağını düşünüp, mutlu anların tadını çıkartmalıyız. Ve mutsuz olduğumuzda, bu duygudan elde ettiğimiz kazanımlarla sakince bir sonraki mutlu anı beklemeye koyulmalıyız.