Neyi Neden Bastırır ve Bastırdığımıza Nasıl Erişiriz
Yazar Emine Özdemir • 22 Kasım 2024 • Yorumlar:
Savunma mekanizmaları, günlük hayatta duygusal zorluk yaşadığımız durumlarla başa çıkmada önemli bir işleve sahiptir. Bastırma, bu mekanizmalar arasında ilk akla gelenlerden biridir. Bilince geldiğinde duygu yükü ağır gelen arzular, istekler, dürtüler bastırma aracılığıyla bilinç dışına gönderilir. Bu durum irademiz dışında gerçekleşir ve biz neyi bastırdığımızın farkında dahi olmayız.
Benliğimiz, tehdit unsuru olarak gördüğü arzuları ve dürtüleri bilinç dışına göndererek, ortaya çıkacak olası kaygıyı ve suçluluğu önlemeye çalışır. Yani bastırmadaki amaç; kişinin tehdit altında olduğunu düşündüğü benliğini koruması, hissettiği kaygı ve suçlulukla başa çıkmaya çalışmasıdır.
Tehdit unsuru olarak algılanan malzemenin savunma mekanizması aracılığıyla bilinçten uzaklaştırılması, bu malzemenin tamamen yok olduğu anlamına gelmez. Psikanalist Carl Gustav Jung; “Bastırılan her şey varlığını başka bir yerde sürdürür, hiçbir yere kaybolmaz ve ayrı bir kişilik sistemi oluşturur.” sözleriyle, bastırılanın hiçbir yere gitmediğini ve bilinç dışına gönderilse bile kişiyi etkilemeye devam ettiğini vurgular.
Jung’un bu sözleri akla ister istemez şu soruyu getiriyor; “Bastırılan şeyler yok olmuyor ve başka yerde varlığını sürdürüyorsa, bu nasıl gerçekleşiyor?”
Uygarlığın Huzursuzluğu kitabında Freud, merak ettiğimiz bu sorunun cevabını bize şu şekilde veriyor; “Dürtüsel bir çaba bastırmaya maruz kaldığında; libidoya ilişkin kısımları semptomlara, saldırgan bileşenleri ise suçluluk duygusuna dönüşür.” Semptomlardan kastedilen şey; panik atak, anksiyete, takıntılar gibi rahatsızlıklardır.
Bilinçsizce gerçekleşen, bastırılarak semptomlara veya suçluluğa dönüşen, bilinç dışında varlığını sürdüren bu malzemelere nasıl erişeceğimiz bir diğer merak konusu olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ya; bilinç dışında olanların farkında değilsek, orada ne olup olmadığını nasıl anlayacağız?
Bilinç dışında olanı nasıl keşfedebileceğimizi öğrenmek için Freud’un konuya dair açıklamalarına bakıyoruz. “Rüyalar, bilinç dışına giden kral yoldur.” sözüyle Freud, rüya analizlerinin bu keşfin önemli araçlarından biri olduğunu belirtiyor. Bilinç dışında yer alan malzeme, rüyalar aracılığıyla tanınmayacak şekle dönüşerek bilince çıkıyor. Terapide rüya analizleri ile bu malzemenin ne olduğu üzerine çalışma yapılıyor.
Rüyanın yanı sıra kişinin tekrarlayan eylemleri de bastırılan malzemenin ortaya çıkmasını sağlıyor. Yapılan tekrarların bilinç dışı tarafından yönetildiğini vurgulayan Freud’a göre; hasta bastırdığı hiçbir şeyi hatırlamıyor ancak bunları tekrarlayan davranışlar olarak eyleme döküyor. Hastanın tekrarlayan eylemleri, sadece günlük yaşantısında ilişki içinde olduğu kişilerle ilişkisinde değil, terapi odasında terapist ile olan ilişkisinde de görülüyor. Hasta, terapist ile olan ilişkisinde farkına varmadan kendini tekrarın içinde buluyor. Örneğin günlük yaşantısında otorite figürlerini idealize eden hasta, terapide aynı idealizasyonu terapistine karşı yapıyor. Ya da duygu yükü ağır olan bir olayı inkar ettiği gibi, terapide terapistin sorusunu duymayarak inkar mekanizmasını kullanıyor.
Kişinin fark etmediği bir mekanizma tarafından yönetiliyor olması, aynı sorunların tekrar tekrar yaşanmasına yol açıyor. Bu durum, sorunun çözümünü de adeta imkansız hale getiriyor. Bu yüzden, bilinç dışında olanı bilince taşımak büyük önem taşıyor. Jung, bunun önemini; “Bilinç dışı, bilince taşınana kadar hayatını yönetir ve sen ona kader dersin.” sözleriyle vurguluyor.
“Tekrar zorlantısı” olarak tanımlanan bu durumdan çıkış ancak psikodinamik terapi veya psikanaliz ile gerçekleşebilir. Hastanın farkında olmadan yaptığı eylemleri, kullandığı savunma mekanizmalarını, erken dönem ilişkilerini ve bu ilişkilerin şimdiki hayatını nasıl etkilediğini fark etmesi ancak terapide çalışılarak ortaya çıkarılabilir.
Kişi, kullandığı savunma mekanizmalarını, kurduğu ilişki kalıplarını fark etmeye dolayısıyla kendini tanımaya başladığında, olumlu anlamda bir değişim kaçınılmazdır. Bu değişimin gerçekleşmesi farkındalığa bağlıdır. Farkındalık, değişimin öncüsüdür. Çünkü farkında olmadığımız hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Bu anlamda terapi aracılığıyla eriştiğimiz farkındalık; bizi hem “tekrar zorlantısı”ndan kurtaracak, hem de seçimlerimizi daha bilinçli yapmamızı sağlayacak önemli bir mihenk taşı olacaktır.