Öfke

Yazar Furkan Albayrak • 1 Mart 2024 • Yorumlar:

Öfke, kişilik örgütlenmesinde ve psikolojik sorunlarla ilişkili alanlarda sıklıkla ele alınan temel duygulardan biridir. Öfkeyi kavramsallaştırma sürecinde farklı birçok yaklaşım vardır. Öfkenin genel tanımı algılanan haksızlığa veya adaletsizliğe tepki olarak ortaya çıkan, sıklıkla tehdit edici diğer bireye yöneltilen tutkulu bir duygudur. Diğerinin benliğine ve cansız nesnelere karşı da olabilmektedir.

Feindler (2006); öfkeyi tanımlarken hayal kırıklığı ve hüsran, hiddet ve gazaba uzanan bir yelpazeyi kapsadığını belirtmiştir. Bunun dışında öfke sorunları sadece hayal kırıklığı neticesinde ortaya çıkmamaktadır. Bazı durumlarda diğer duyguların yanında ikincil olarak veya beraber hissedilebilir. Öfkeyle ilgili duygular sıralanırken; kızgınlık, içerleme, gazap, nefret, kıskançlık ve haset kullanılmaktadır. Kızgınlık, öfkeyle birbirine oldukça benzerdir. Aralarındaki fark, öfkenin daha yoğun ve kişilerarası ilişkilerde daha fazla hissedilmesinden kaynaklanır. Kızgınlık hissini yaşayan birisinin intikam alma duygusu öfkeye oranla daha düşüktür. İçerleme, bireyin haksızlığa maruz kaldığında ve kendini haklı gördüğü durumlarda hissedilen bir duygudur. Gazap ise öfkenin uç durumlarda bir öç alma isteği oluşturmasını ifade eden duygu durumudur. Nefret, diğer adıyla düşmanlık, genel manada öfkeyi içerir. Kıskançlık, öz değer duygusunun yitimi düşüncesiyle ortaya çıkan hissiyattır. Kıskançlıkta saldırgan davranışlar ortaya çıkabilmektedir. Haset ise öfkelendiği kişinin çıkarlarını ve hedeflerini zedelemek, diğerinin sahip olduklarını sekteye uğratmak amacıyla yapılan agresyonun ifadesidir. Bunlara ek olarak öfke; korku, kaygı, üzüntü duygularıyla birlikte ikincil duygu olarak görülebilmektedir.

Öfkenin Kuramsal Yaklaşımlardaki Yeri

Öfke duygusunun altında barınan psikolojik mekanizmaları anlamak, pek çok kuramsal yaklaşım tarafından açıklanmıştır. Evrimsel kuramcılar, öfkenin biyolojik belirleyicileri ve adaptif önemini anlamayı amaçlamıştır. Öfkenin diğer duygularla birlikte doğuştan geldiğini, evrenselliğini öne sürmüşlerdir. Ekman (1973), öfkenin savaş-kaç anında tehlikeli olarak algılanan dış uyarana karşı organizmanın otomatik reaksiyonu olduğunu söylemektedir. Kültürlerde benzer şekilde görülmesi sebebiyle öfkeyi, ilkel bir duygu olarak nitelendirmektedir.

Sosyal inşacı kuramlar, duyguların biyolojik etmenlerinden çok sosyal etkileşimlerden kaynaklandığını, sosyal açıdan öfkeye yüklenen değerin bireyin hayatına ne şekilde yansıtıldığını anlamadaki işlevselliği benimserler. Kişilerin öfkeyi deneyimleme şekillerinin farklılığı, sosyal hayattaki birçok değişkenle ilişkilendirirler.

Bilişsel davranışçı kuram; öfkenin kişinin kendisi, başkaları ve dışa yönelik değerlendirmelerde bilişsel süreçleri kapsadığını söylemektedir. Öfke, istenmedik durumlarda bireyde olumsuz duygulanımlara yol açmaktadır. Bu negatif duygulanımlar, kişinin saldırma veya kaçma davranışlarını aktifleştirmektedir. Öfke duyan birey saldırmaya güdülenmiştir ve hissedilen öfke çeşitli bilişsel değerlendirmeler ve atıflardan geçerek agresyonu ortaya çıkarmaktadır. Bilişsel davranışçı yaklaşım, bireyleri öfkeyi anlamlandırması üzerinden ele almaktadır. Power ve Dalgleish (2008) tarafından geliştirilen SPAARS modeli; öfkeye yol açacak uyaranların, bedensel öfke emarelerinin analojik, şematik, anlamsal ya da çağrışımsal seviyelerde işleme tabi tutulduğunu söylemektedir. Dışsal uyaranlar, kişinin amaçları, davranışların kasıtlılık içerip içermediği gibi durumlar şematik düzeyde ifade bulurken, olumsuz çocukluk çağı travmaları ve davranışa yansıyan öfke belirtileri gibi otomat ve içten gelen uyaranlar, çağrışımsal düzeyde anlam kazanmaktadır.

Psikanalitik kurama göre öfke, doyurulamayan cinsel ve yıkıcı dürtüler olarak tanımlanmaktadır. Bu dürtüler sonucu bilinçdışında yaşanan ruhsal çatışmaları içinde barındıran öfke, bilinç düzeyine savunma mekanizmalarında kendini göstererek çıkmaktadır. Doğrudan agresyon olarak da belirmesi muhtemeldir. Öfke aynı zamanda bilinçdışı çatışmaları harekete geçirip bireyi içsel kargaşalara karşı korumaktadır. Duyguların düzenlenmesine olanak sağlayan sinyal görevini de üstlenmektedir. Bunlardan farklı bir işlevi de katarsis yaşanmasına olanak tanımasıdır. Psikanalitik kurama göre öfkenin negatif semptomları ise dışsal gerçekliği çarpıtma yoluna gidilmesi ve yıkıcı davranışlarda kendini gösterip işlevselliğin yitirilmesidir. 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)