Öğrenme Becerilerinin Temelleri

Yazar Zehra IşıklıPsikolojik Danışman Ve Rehber • 11 Ağustos 2021 • Yorumlar:

BİREY OLMAYA ve AYRIŞMAYA GİDEN YOL ÖĞRENEBİLMEKTEN, ÖĞRENEBİLMEYE GİDEN YOL İSE SAKİN KALABİLMEK ve DİKKATİNİ VEREBİLMEKTEN GEÇER.

Kirpi metaforunu duydunuz mu? Kirpiler soğuk havanın etkisinden sıyrılmak ve ısınmak için birbirlerine sokulurlar. Ancak dikenli derileri nedeniyle birbirlerine çok yaklaştıkları anda diğer kirpilerin canını yakmaya başlarlar. Bunun sonucunda geri çekildiklerinde ise bu kez üşürler. Kirpiler biraz ileri biraz geri derken öyle bir mesafede dururlar ki hem diğer kirpileri dikenlerinden korur hem de diğerlerinin varlığıyla ısınır ve soğuk havadan korunurlar

İlişkilerin doğasını anlamak üzere kirpi metaforundan daha iyi bir metafor düşünülemezdi. İlişkilerin en zor tarafı bu dengeyi ve mesafeyi hep yeniden inşa etmekte belki de! Söylenen her yeni söz, yaşanan her yeni deneyim kirpiler gibi yaşam dengemizi yeniden bulmamız konusunda bize bir itilim sağlar.

Bu ilişkilerin ilki olan ergin birey ve dünyaya yeni gelen birey arasındaki bağın doğasında var olan birleşme-ayrışma ikilemi üzerine hiç düşündünüz mü peki? Bebek annesinin dölyatağında çabasızca yaşayıp giderken şimdi dünyamızdan ciğerlerine soluduğu yakıcı ilk nefesle çaba harcamaya ve yeni bir varoluşa hazırlanmak zorundadır. Otto Rank, doğumu bir travma olarak tanımlar ve “Doğum Travması” adlı eserinde bu konuyla ilgili görüşlerini yazar. İnsan bir yandan bağımsız olmaya-birey olmaya çabalarken bir yandan da bir önceki çabasız varoluşuna yani annesinin karnına-tabiri caizse ekmek elden su gölden dünyasınageri dönmek ister. Şimdi o öteki insanla birleşecek midir yoksa öteki insandan ayrışacak mıdır? Yoksa bir bebek için ayrışmaya giden yol zaten birleşmekten mi geçmektedir? Engin Geçtan, ayrılma ve birleşme arasındaki bu çatışmanın evrenin doğası olduğunu söyler ve atom altı dünyaya dair paylaştığı bir bilgiyle de bunu destekler. Bu bilgi bize atom altı dünyadaki parçacıklar birbirlerinden çok uzaklaştıklarında aralarında çekim meydana geldiğini, ancak çok yaklaştıklarında ise birbirlerinden uzaklaşmak durumunda olduklarını söyler. Aynı yasaların ilişkiler için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Size, hayat nasıl gidiyor diye sorayım. Hayatın gidişatını biraz tanımlamasını istediğim insanlar genellikle biraz kargaşadan biraz yetişememekten biraz hızdan dem vururlar. Evet, yaşamın kendisi karmaşık bir olguyken yaşadığımız yüzyılda yaşam her zamankinden daha hızlı ve karışık. Çocukları bu kargaşanın ve hızın içine büyütüyoruz.

Çocukların mutlu ve başarılı yetişkinler olmalarını istiyor ve genelde tüm çabamızı bu yönde harcıyoruz. Çocukların büyüdüklerinde kendi ayakları üstüne basabilen, kendini gerçekleştirebilmiş ve mutlu ilişkileri olan insanlar olmasını istiyoruz. Peki, bunun için neye ihtiyacımız olduğunu gerçekten biliyor muyuz?

Annenin döl yatağı denen dünyasında yan gelip yatan ve çabasızca var olan insan şimdi bu dünyaya gelmiş ve bu dünyada var olabilmek ve yaşamaya devam edebilmek için çaba harcamak durumundadır. Çocuk, anne babaların hep endişe konusu olan yaşam için gerekli bilgileri öğrenmeye ve “yapabildiklerim” repertuarına eklemek zorundadır. Endişe konusu olan öğrenmeler gerçekleştiğinde çocuk bağımsızlaşacak ve kendi kendine yeten ergin bir bireye dönüşecektir. Bu yüzden, öğrenme ve bilme yaşantıları kaygıların odağında yer alır. Ancak bağımsızlaşmaya ve birey olmaya giden yolda, sağlıklı ve tutarlı bir öğrenme yaşantısı edinmenin yolunun önce sizden geçtiğini söylesem, ne dersiniz? Ayrışmak ve birey olmak için öğrenmek zorunda olan birey bu dünyada öğrenme denen olgunun gerçekleşmesi için bazı temel becerilere ihtiyaç duymaktadır: Sakin kalabilme ve dikkatini verebilme. Sakin kalabilmeyi ve dikkatini vermeyi öğrenmesi içinse önce size yapışması, sizin kucağınızda yuva bulması gerekir. Tahmin ettiğiniz gibi ayrışmaya giden yol, önce birleşmekten geçiyor.

Çocuğunuz, dünyaya geldiği andan itibaren içeriden ve dışarıdan kendini hissettiren birbirinden farklı duyumlarla karşılaşacak ve bu duyumları birer öğrenme yaşantısına çevirecek. Bu duyumların kimi haz kaynağı iken kimi gerginlik ve huzursuzluk nedeni olacaktır. Henüz duyumların dünyasına girmiş bebek, bu duyumlar karşısında dengede ve sakin kalabilmek için ergin bireyin (anne-baba-bakımveren) yardımına ihtiyaç duyar. Yaşamın bu ilk evresinde de anne ve bebek oldukça birleşik bir yaşam sürerler, ancak aynı zamanda ayrı bir yaşamları da vardır. Bebek duyumsadıkları karşısında kendini sakinleştirmek için çevreden ipuçları toplar. Her çocuğun sakin kalabilme stratejisi kendi biyolojik farklılıklarına göre değişir. Bu durumda bakımveren erginin bebeği iyi gözlemlemesi ve tanıması gerekir. Böylece çocuğu sakin kılabilecek en iyi strateji zaman içerisinde keşfedilir.

Kimi çocuk görüntüleri içselleştirmekte zorlanırken kimi yumuşak sesler duyduğunda çabucak sakinleşir. Kimi sıkı tutulduğunda sakinleşip kendini güvende hissederken kimi tam tersine yumuşak dokunuşlarla sakinleşir. Sonuçta her çocuğa uygun tek bir reçete yoktur. Çocukların sakin kalabilmeyi öğrenmesi erginlerin onları iyi tanıması ve bireysel duyum ve duygulanımlarına karşı özel bir ilgi ve merak geliştirmeleri sayesinde olur. Sakinleşmesine yardımcı olabildiğimiz bebekler ve çocuklar zamanla kendilerini sakinleştirmeyi öğrenirler. Sakin, dengede ve aşırı uyarılarak huzursuzlanmamış çocuk güvende hiiseder ve uyaranlara dikkatini yöneltebilir ve odaklanabilir.

Dünya karmaşık ve bolca uyaran barındıran bir yer. Bu uyaranları alabilmek, sinir sistemimzide düzenleyebilmek ve organize edebilmek bir yaşam becerisidir. Bugün sizlere de soracak olsam, ergin bireyler olarak ses, görüntü, yerçekimi, dokunma, tat, koku, iç duyu ve derin bası ile ilgili kendi bireysel farklılıklarınızdan söz edebilirsiniz. Örneğin fazla sesin sizin dikkatinizi dağıttığını, yumuşak dokunuşların sakinleştirdiğini veya yerçekimine karşı gerçekleştirilen aktivitelerin korkularınızı tetiklediğini ve böylece özgüveninizi olumsuz etkilediğini söyleyebilirsiniz. İşte tüm bu farklılıklar bebekler ve çocuklar için de geçerlidir. Dünya karmaşık bir yerdir, yeni yüzyıl ise dünyayı daha da karmaşık ve hızlı bir yere dönüştürmüştür. Dolayısıyla yazının başlangıcında bahsettiğim şekliyle hala çocuklarınızın bağımsızlaşabilmiş, yaşam becerilerini öğrenebilmiş ergin bir birey olmalarını istiyorsanız çocuğunuza sakinleşmeyi öğretmenin yanında öğretebileceğiniz bir diğer kritik yaşam becerisi dikkatini verebilmek ve odaklanabilmektir. Ne de olsa, dediğimiz gibi sakin kalabilen ve dikkatini verebilen birey tam anlamıyla öğrenebilir ve bağımsızlaşabilir. Anne karnına geri dönmeden yaşayabilir, var olmaya devam edebilir

Çocuğunuzun dikkatini verebilmesi ve odaklanabilmesi için onun duyusal ve duygulanımsal kapasitelerini yakından tanımaya çaba harcadığınızı varsayıyorum. Neyin onun dikkatini çektiğini, neyin onu rahatsız ettiğini keşfettiniz. Örneğin sesleri kabul etmekte zorlanan ancak görüntülere ilgisi yüksek bir bebeğiniz var. Öyleyse onun var olan ilgisi üzerinden dikkatini geliştirmeye ve genişletmeye çabalayabilirsiniz. Görüntüleri kullanarak başlattığınız karşılıklı etkileşimlerine küçük adımlarla sesleri ekleyecek ve onun gittikçe daha çeşitli uyaranlara dikkatini yöneltebilmesine yardımcı olacaksınız. Çocuğunuzu adeta cesaretlendireceksiniz. Kaçındığı duyumlarla onu fazlaca uyarıp korkutmayacak ancak haz aldığı uyaranlara çok hoşlanmadıklarını minik minik eklemleyerek öğrenme alanını genişleteceksiniz.

Sakinleşebilen ve dünyadaki uyaranlara dikkatini verebilen çocuğunuz öğreniyor, öğrenen çocuğunuz büyüyor. Büyüyen çocuğunuz gelişiyor ve geliştikçe bağımsızlaşıyor. Siz bu süreçte ihtiyaç duyduğu mesafede hazır olarak, ikili etkileşimleriniz yoluyla onun en büyük destekçisi olacaksınız.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Zehra Işıklı Psikolojik Danışma ve Rehberlik Psk. Dan.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)