Öğrenme Güçlüğü Nedir Ne Değildir?
Pedagoji ve psikoloji tarihine bakıldığında “Öğrenme” dediğimiz karışık, akıl almaz, şaşırtıcı olayın çok uzun zamanlar öncesinden itibaren araştırmalara konu olduğunu görüyoruz. Öğrenmenin gerçekleşebilmesi hem bireylerde bazı koşulların var olmasına hem de çevrenin bu koşulların gelişebilmesi için olanaklar sağlamasına bağlıdır. Zeka seviyesi normal veya normalin üzerinde olduğu ve herhangi bir engeli bulunmadığı halde öğrenmede güçlükler yaşayan bireyler üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda öğrenme yetersizliklerinin merkezi sinir sisteminin çalışmasındaki aksaklıklardan ortaya çıkabileceği belirlenmiştir. Bu sayede zihinsel yetersizlik, herhangi bir duyudaki eksiklik veya devinim bozukluğu ya da heyecan bozukluğunun neden olabileceği öğrenme güçlüğünün yanı sıra beynin işleyişindeki düzensizliklerin de böyle bir durumu oluşturabileceği belirlenmiştir. Bu nedenle bu durumun bir yeteneksizlikten değil, öğrenme nörolojisindeki bir bozukluk veya eksiklikten doğabileceği anlaşılmıştır.
Öğrenme Güçlüğünü öğrenmede sorun yaşayan diğer gruplardan ayırmak için çeşitli boyutlara bakmak gerekir. Mesela; çocuğun öğrenmedeki sorununun işitme kaybından kaynaklanmadığını söyleyebilmek için çocukta eğer bir kayıp varsa bu kaybın 30-35 desibeli geçmemesi gerekir. Yine aynı şekilde görmede bir noksanlık varsa öğrenmedeki sorunun görme kaybından değil de öğrenme yetersizliğinden olduğunu söyleyebilmek için görmedeki eksikliğin 20/40 oranını aşmaması gerekir. Öğrenme güçlüğünün zihinsel yetersizlikten kaynaklanmadığını söyleyebilmek için zeka bölümünün 90 ‘ın altında olmaması gerekir. Devinim boyutu ele alındığında ise bir güçlüğe öğrenme güçlüğü diyebilmek için kişilerin herhangi bir organında eksiklik, herhangi bir uzuvunu kullanamama gibi bir durumun söz konusu olmaması gerekir. Duygusal boyuta bakıldığında ise öğrenme sorununun uyum bozukluğu, heyecan bozukluğu gibi durumlardan kaynaklanmayan bir durum olarak öğrenme yetersizliği olduğunu söyleyebilmek için projektif test sonuçlarında, çocuğun içinde bulunduğu farklı ortam ve zamanlardaki tutumlarına ait gözlemlerde adı geçen durumların varlığı görülmemelidir.
Yapılan değerlendirmeler sonucu bir çocukta Öğrenme Güçlüğü olduğu tespit edildiğinde çocuğa özel bir eğitim programı çizmek ve onu sınıfındaki veya evindeki diğer çocuklarla aynı noktadan değerlendirmemek gerekir. Hazırlanacak program engelleri aşmaya, öğrenme güçlüğünü yenmeye yardımcı olmalıdır. Bu özel program ne kadar erken yaşta başlarsa o kadar yararlı olur.
Programın hazırlanmadan önce çocuğun neleri yapıp neleri yapamadığı, güçlü- zayıf yanları, sosyal olgunluğu, duyularının keskinliği, zekası dikkatlice gözden geçirilmeli ve onun ihtiyaçları belirlenmelidir.
Sonuç olarak; öğrenme güçlüklerinde var olan potansiyeli harekete geçirebilmek önemlidir. Kazanabilecekken kaybetmeyi önlemek için erken eğitime gereken önem verilmeli, öğretim yapılırken duyular arası aktarımın önemi unutulmadan çocuğun tüm duyuları harekete geçirilmelidir. Öğrenme güçlüğü olan bireylerin silinip gitmesinin aksine onların toplumun ayrılmaz bir parçası haline gelmesi ve yararlı bir üyesi olmasına çalışılmalı, bu bireylerin sosyal olgunluklarını kazanmalarına yardım edilmeli, bağımsız yaşamalarını sağlamalarına yardımcı olunmalı, kendilerine güven kazanmaları için gerekli ortam sağlanmalıdır. Öğrenme güçlüğü olduğu tespit edilen çocukların ebeveynleri çocuklarının ihtiyacı olan desteğin sağlanması adına bu alanın uzmanlarına başvurmalıdır.