Ölüm, Kayıp ve Yas
Yazar Dilek Yeşilbaş • Psikiyatrist • 15 Haziran 2020 • Yorumlar:
Yitim yaşamanın bedelidir:” Kaldığın sürece ödenmesi gereken olağan üstü kira”. (Annie Dillard)
Yaşadığımız sürece bir şeyleri kaybetmek zorundayız. Çocukluğumuzu, her geçen yaşımızı, sevdiğimiz kişileri, bazen sevdiğimiz eşyaları... Hayat yolculuğu bize kayıpların olduğu ve bundan kaçamadığımız bir yol sunuyor. Bu kayıpların en acısı şüphe götürmez bir şekilde ölümdür. Ölüm aslında doğduğumuz andan itibaren bildiğimiz tek gerçektir. Ancak bu şüphe getirmez tek gerçek yok saymaya çalıştığımız ve kabullenmekte zorlandığımız bir son olarak karşımıza çıkıyor. Yaşadığımız sürece kaybetmeye mahkûmuz. Önemli olan kayıplara verdiğimiz tepkilerdir. Kayıplar bizim gelişmemizi sağlayacak birer kabul ve büyümeye birer aracı olabileceği gibi, hayat boyu bitmeyen bir keder içine de bizi sürükleyebilir.
Ölüm kayıpların en somut ve en acı olanıdır. Sevdiğimiz bir kişiyi kaybettiğimizde farkında olmadan geçmişte yarım kalmış meselelerimizi, aceleye gelmiş ayrılıklarımızı yaşadığımız yasa ekleriz. Her kayıp daha önce kaybettiğimiz ama tam olarak hazmedemediğimiz bütün kayıplarımızı tetikler. Yas tutma sadece ölüm sonucunda verilen bir tepki değildir. Hayatımızdaki herhangi bir kayıp ya da değişiklik karşısında da yas yaşarız. Kaybettiğimiz ya da ayrıldığımız kişi, eşya ya da yaşantının bizim için olan önemine göre yas sürecinin şiddeti değişir. Kaybedilen şey çocuğumuzun evden ayrılması, sevdiğimiz bir eşyayı kaybetmek, emekli olmak, boşanmak, iş değiştirmek hatta terfi almak bile olabilir. Her biri içerisinde yas sürecini barındırır.
Yas hayattaki bütün kayıplarımız karşısında yaşadığımız bir süreci anlatırken duygusal olarak en fazla yatırım yapılan kişilerin ölümü ile ortaya çıkan yas en zor olan süreçlerin başında gelmektedir. Yas süreci parmak izlerimiz kadar kişiseldir. Geçmişteki yitim öykülerimiz ve ilişkilerin özellikler tarafından belirlenir. Aynı aile içinde bile herkesin kederi son derece kişiseldir. Yas tutmanın gidişi yitime hazırlığa, yitirilen kişinin özelliklerine, yas tutanın psikolojik gücüne ve keder duyma kapasitesine bağlıdır.
Yas işini yapabilme yetisi, gelişimsel öykümüze bağlıdır. Doğduğumuz günden itibaren bir şeyleri bırakarak büyürüz. Bebek sütünü bardaktan içmek için annenin memesini bırakmayı kabullenir. Yürümeye başladığında kucakta taşınmanın güvenliğini kaybeder. Eğer bu geçişler güvenli bir ortamda olursa, çocuk iyi gelişir ve yas tutmak içi psikolojik bir modele sahip bir yetişkin olma olasılığı artar. Sağlıklı ayrılıklar birbirinin üzerine inşa edilir. Sağlıklı ayrılıklar olmamışsa, yas tutma süreci çok yavaş ilerler. Güncel kayıpla barış yapabilmek için, geçmişteki yası tamamlanmamış kayıplarımızla karşılaşmaya zorlanırız.
Eğer kişinin erken dönem etkileşimleri genelde sürekli, güven verici ve sevgi doluysa, değişiklik karşısında başvurulacak depolar var demektir. Yaşam boyunca, vazgeçebilme yeteneğimiz, bir sonraki adımı atmaya hazır olmamız, çevrenin güvenli oluşu, çevremizdekilerin desteği ve geçmişteki bırakma sicilimizle doğrudan bağlantılıdır.
Hayatı büyük bir bina inşası gibi düşünürsek, binanın temelinin atıldığı çocukluk yılları sağlam bir şekilde geçtiğinde üst katlarda oluşan bir hasar zamanla daha kolay telafi edilebilmektedir. Ancak temelde herhangi bir çürük var ise en ufak bir hasarda binanın yıkılması muhtemeldir. Yas sürecini de sağlıklı bir şekilde yaşayabilme ihtimali çocuklukta ayrılma bireyselleşme evrelerinin sağlıklı bir şekilde geçirilmesi, güvenli bağlanmanın sağlanması ile doğrudan ilişkilidir.
Yas tutmanın iki evresi vardır. Birincisi, yitimin ya da yitim tehdidinin (ölümcül bir hastalık) olduğu anda başlayan kriz dönemindeki kederdir. Bedenlerimiz ve zihinlerimiz direnir. Ölümle yüzleşmekten kaçınmak için yadsımanın, bölmenin, pazarlıkların, sıkıntı ve öfkenin içine girip çıkarız. Acı gerçeği özümledikçe kriz dönemi sona erer. Birçokları yas tutmanın ölümü kabul etmeyle birlikte sona erdiğini varsayar. Aslında yas tutmanın ikinci evresi henüz başlamaktadır. Ancak ölüm gerçekliğini bir kez kabul ettikten sonra, ilişkiyi artık bizi sürekli uğraştırmayacak bir anıya dönüştürmek için ince ve karmaşık uzlaşma işine başlayabiliriz.
Yası anlamamız için gerekli üç temel nokta şunlardır:
1.Her kayıp bizi kaçılmaz bir keder içine sürükler.
2.Her kayıp geçmiş bütün kayıpları canlandırır.
3.Her kayıp eğer tam anlamı ile yası tutulabilirse, büyüme ve yenilenme için bir araç olabilir.
Tutulmamış ertelenmiş ve ya üstü örtülmüş bir yas süreci üzerinden uzun yıllar geçse de günlük yaşamımızı beklendiğinden çok fazla etkilemek de yoğun depresyon yaşantısına neden olabilmektedir. Yas süreci kronik bir hal aldı ise ve aradan uzun bir süre geçtiği halde kişinin gündelik yaşam sürecini etkiliyorsa bir uzmandan destek alınması yas sürecinin sağlıklı bir şekilde yaşanmasına yardımcı olacaktır.