Oyun, Oyun, Oyun...
Yazar Ceylan Ayseli • Psikolog • 24 Mart 2020 • Yorumlar:
Hayatın provasıdır, oyun. Hayatı ilk anlamlandırmaya başladığımız, çevremizin, benliğimizin yavaş yavaş farkına vardığımız dönemde, duygularımızı çalıştığımız, kısacası içinde bulunduğumuz yaşam deneyimini sürekli olarak tekrar ettiğimiz ve öğrendiğimiz sınırsız bir kaynaktır.
Bu büyülü ve anlamlı kaynağımız, çoğu bilimsel araştırmaya konu olmuş, sadece çocukluk dönemi değil, dünyaya geldiğimiz ilk aylardan itibaren oyunun, hayatımızın bir parçası olduğu görülmüştür. Bühler ve Hetzer (1926) yaptıkları araştırmada 2-4 aylık bebeklerin bile uyanık olduğu sürenin %9’unu oyunla geçirdiğini gözlemlemişlerdir. Dünyadaki deneyimimiz arttıkça, bu sürenin uzadığı ayrıca bulgular arasındadır. Aslında ilk iki sene boyunca, bebeğin fiziksel gücünü kazanmasıyla birlikte, kas ağırlıklı oyunlar devreye girmeye başlar. Bebeğin dokunabildiği nesnelere ulaşmaya çalışması, tutması, sallaması ve en sonunda atması gibi. Sevgili anne-babalar bu evrede “bebeğim her şeyi atmaya başladı acaba bir problem mi var” veya “zaten bu aşamada beklenilen bir davranışmış kaynaklar öyle söylüyor” diye düşünebilirsiniz. Tam olarak altta yatan ve hatırlamamız gereken çok basit bir ihtiyaç aslında: büyümek ve özerkliğe atılan her adımda bir gram keşif ihtiyacı, buna "kendilik keşfi" de diyebiliriz. Bu sırada yapabiliyor olmanın verdiği mutluluk ve bunu anne- babaya gösterme arzusu, bu hareketlerin tekrarlı şekilde yapılmasını sağladığı gibi; ayrıca çevrenin farkına vardığının, ilgili olduğununda sinyalini verir. 3 yaşına kadar geçen süreçte, alıştırma oyunları, fiziksel ve zihinsel gelişimin de katkısıyla, artan bir ilgiyle devam eder. Tek bir oyuncağa duyulan ilgi, sonrasında bir çok farklı nesneye duyulan ilgiye dönüşür ve sembolik oyun yani davranış ve rol odaklı oyunlar çocuğun hayatında yer almaya başlar. Çocukların iyi bir gözlemci olması, taklit etme becerisiyle harmanladığı zaman sembolik oyunun çok şifacı bir yanı ortaya çıkar. Duygusal süreçlerin çalışılması ve hayal gücünü kullanarak çözüm üretme çabası…
Sembolleştirme becerisi yaşla doğru orantılı şekilde gelişmeye devam eder. 3 yaş altı çocuklarda da ayrıca sembolik oyunun izlerini görebiliriz fakat sözel iletişimin sınırlı olduğu bir dönemdir. Örneğin, elindeki nesneyi kulağına tutarak "Alo" demesi gibi... Yaş alma ile birlikte daha kompleks ve sözel iletişime bağlı oyunlar görülmeye başlar. (Evcilik, doktorculuk, öğretmencilik, itfaiyecilik gibi…) Ayrıca, farklı malzeme ve oyuncaklarında bir arada kullanıldığı yaratıcılık ve hayal gücünü destekleyen oyunlar kurulmaya başlar; -mış gibi yapmak ve bir nesneyi amacından farklı şekilde oyuna entegre etmek gibi... Çatışmalı bir durumu, ailesel durumları, günlük akışta yer alan bazı söylem ve davranışları, başka bir deyişle gözlemlediği tüm deneyimleri çocuk içe alır ve dışa, yani oyuna yansıtır. Çocuğun gözünden görürüz dünyayı oyunda...
Özellikle akranları ile bir araya geldikleri yuva döneminde büyük bir telaş vardır çocukların oyun kurma aşamasında. Herkesin anlatacağı, herkesin kendi deneyimini yansıtacağı bir alan arayışı söz konusudur. Tabii benmerkezci bir dönemde bu alanı açabilmek zorlu bir mücadeledir. Rol dağılımı sırasında özellikle seslerin daha yüksek ve güçlü çıktığını görebilirsiniz ki çoğu zaman oyunun başlaması bu nedenle güçtür. Çünkü herkes kendi deneyimini, kendini bildiği kadarını oynama çabasındadır ve bazen bu farklılıklarla karşılaştığında çocuk için çatışmalı ama öğretici bir deneyim olur. Bazen mutluluk, bazen hayal kırıklığı, bazen kaygı, ya da yeni öğrendiği bir şeyi oyuna taşıyıp akranlarını etkileme arzusu, yapabiliyor olmanın verdiği heyecan ile kendini kanıtlama ve onay alma çabası… Kısacası tüm yaşantısal deneyimlerin bir bütününü görürüz oyun öncesi ve oyun sırasında.
Öte yandan, yönlendirilmemiş oyun çok kıymetlidir. Çocuğun kendi hayal gücüne dayalı kurduğu ve planladığı oyunda yer alıyorsanız eğer, bu aslında size kendi dünyasını açmak için ne kadar güven duyduğunu gösterir. Bu sebeple, sembolik oyunun yeri oyun terapisinde önemlidir. Bir yetişkin ile yapılan psikoterapi seansında sözcükler bizlere kaynaklık ederken, çocuk ile yapılan seansta oyunun dili konuşmaya başlar. Çünkü oyunun, çocuğun iç dünyası, duyguları, zorlanmaları, çevresi ve kendisi ile ilgili anlatacağı çok şey vardır…