Oyun ve Bilişsel Gelişim
Yazar Merve Üney Demir • 3 Eylül 2024 • Yorumlar:
Oyun ve bilişsel gelişim arasındaki ilişki de gelişim psikolojisi içerisinde birçok araştırmaya konu olmuştur. Piaget ve Vygotsky’nin kuramsal çerçevelerinin oyun ve bilişsel gelişim ile ilgili araştırmalara temel oluşturduğu söylenebilir.
Piaget sembolik oyunu, çeşitli bilişsel becerilerin gelişiminin bir göstergesi olarak görmüş ve böylece oyunu bilişsel gelişim bağlamına yerleştirmiştir. Alıştırma oyunu, sembolik oyun ve kurallı oyun olmak üzere birbirini izleyen 3 oyun aşaması tanımlamıştır. Bu evreler duyu-motor, işlem öncesi ve somut işlem evrelerine denk gelmektedir. Duyu-motor dönemde ortaya çıkan alıştırma oyunu, çocuğun kendi vücuduna ve çevresindeki nesnelere yönelik basit hareketleri tekrarlamasıdır. İkinci evre, işlem öncesi dönemde ortaya çıkan sembolik oyundur. Sembolik oyun, çocuğun zihinsel temsillerle düşünme becerisini geliştirmesi ile ilgilidir. Sembolik oyunda çocuklar kendilerine ait olmayan bir rol üstlenebilir, bu role uygun olarak ortamdaki nesneleri amacından farklı şekillerde kullanabilir ya da ortamda bulunmayan nesnelerin veya kişilerin var olduklarını hayal edebilirler. Çocuğun alıştırma oyunlarından sembolik oyuna geçişi, Piaget için önemli bir bilişsel aşamanın belirleyicisidir. Sembolik oyun, çocuğun kendisine yönelttiği basit hareketlerden, başkalarına yönelttiği sıralı hareketlere ve karmaşık hareketler dizisine dönüşür. Üçüncü evre olan kurallı oyunda çocuklar önceden belirlenmiş bir kural örgüsü çerçevesinde amaca yönelik olarak oynarlar. Sembolik oyun objektif bir amaca yönelik değildir, oysa kurallı oyunda başarı ve başarısızlık, kazanma ve kaybetmeden söz edilebilir. Piaget’nin etkisi, sembolik oyun ile korunum problemlerini çözme, dil edinim sürecinin ilk aşamalarındaki kazanımlar ve zihin kuramı edimi arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalarda görülür. Sembolik oyunun bileşenlerinden biri olan hayal ortamı, çocukların dünyayı olduğundan farklı olarak tasarlayabildikleri, yanlış olduğunu bildikleri ya da doğruluğundan emin olmadıkları önermeleri doğru gibi kabul edip dolaylı çıkarımlarda bulunabildikleri ayrıcalıklı bir düşünme alanı olarak görülmüştür. Çocuklar, kendilerinden oyun ortamında çözmeleri istenen tasım problemlerini (syllogism), oyun olmayan ortamda sunulan tasım problemlerine kıyasla daha yüksek başarı ile çözmüşlerdir. Fakat hayal unsurunun çocuklara bilişsel esneklik sağladığı için mi yoksa çocukların oyuna olan ilgileri sonucu dikkatlerini önermelere çektiği için mi bu etkiyi yarattığı tartışma konusudur.
Vygotsky, oyunu toplumsal bir etkinlik olarak görür ve oyunun bilişsel gelişime önemli düzeyde katkı sağladığını öne sürer. Oyunun konuları ve parçaları sosyokültürel öğeleri ifade ettiği için, çocuk tek başına oynadığında bile bu toplumsal bir etkinliktir. Vygotsky oyunu sosyal sembolik oyun olarak ele almış ve bebeklik döneminde ortaya çıkan ilk oyun türleri üzerinde durmamıştır. Ona göre çocuğun nesnelere hareketlere ve durumlara hayali atıflar yapması oyunun temel özelliğidir. Piaget bunu çocuğun bilişsel gelişiminin göstergesi olarak görürken, Vygotsky ise bu tip oyunun bilişsel gelişimi desteleyen öncüsü olarak görmüştür. Ayrıca kuralların varlığı da yalnızca kurallı oyuna özgü değildir, sembolik oyunda da dolaylı bir şekilde kurallar bulunur. Çocuğun üstlendiği rol sebebiyle davranışlarını düzenlemesi, sembolik oyunda dolaylı kurallar olduğunu göstermektedir. Ancak bu kurallar Piaget’nin kurallı oyunundaki gibi edimsel ve ortak değil, örtük ve gizlidir. Bu kurallar çocuğun yaşamla ilgili öğrendiği bilgileri içerir.
Vygotsky, okul öncesi dönemde oyunu çocuk gelişiminin öncü etkinliği olarak görür. Oyun sırasında çocuk her zaman ortalama yaşının üzerindedir, günlük davranışının üzerindedir, sanki normal davranış düzeyinin üzerine sıçramaya çalışıyor gibidir. Vygotsky’e göre oyun iki önemli becerinin gelişimine olanak sağlar: düşünce ve anlamın hareket ve nesneden ayrışması ve özdenetim. Oyun, çocuğun sembolik ve soyut düşünceye geçişini nesneler ve hareketlerin desteğiyle gerçekleştirmesini sağlar. Sembolik oyun imgelemde, eylemlerin nesnelerden çok düşüncelerden doğduğu, anlamların baskın olduğu bir dünya yaratarak içselleştirilmiş soyut düşünce biçimini hazırlar. Vygotsky’e göre çocuk oyunu sürdürmek için hareketlerini denetim altında tutmaya da mecburdur. Çocuğun oyunundan hayal unsurları çıkarılırsa, geriye çocuğun fark etmeden uyduğu kurallar kalır. Bu kurallar aracılığıyla oyun çocukta özdenetim gelişimini sağlar. Çocuğun oyunla kazanacağı bağlamdan uzaklaşmış düşünceye geçiş ve özdenetim becerileri, daha sonra edineceği soyut düşünce ve ahlak gelişimine temel oluşturur. Vygotsky, çocuğun çeşitli roller üstlendiği ve diğer insanlarla oyun senaryolarının oynandığı sosyodramatik oyunun, yakınsak gelişim alanı yaratacağını öne sürer ve oyunu çocuğun sosyal bir zemin üzerinde hem akranlarının hem de yetişkinlerin eşliğinde yeni beceriler edindikleri bir bağlam olarak sunar. Vygotsky’nin kuramsal çerçevesi, çocukların oyun yoluyla öğrenmelerini inceleyen bir araştırma akımı doğurmuştur. Vygotsky’nin etkisi sembolik oyun ile varsayımsal düşünce, özdenetim, okuryazarlık becerileri, öykü anlama ve anlatma becerileri ve zihin kuramı arasındaki ilişkileri araştıran çalışmalarda görülebilir. Oyun ve hikâyenin olay örgüsü ve karakter yapıları gibi temel ortak unsurlar paylaştıkları öne sürülmüştür. Çocukların dinledikleri ve kendilerine sözlü olarak sunulan hikâyeleri, oyunlarına dâhil edip hareket ve nesnelerle somutlaştırdıklarında daha iyi anladıkları düşünülmüştür. Oyun bazlı aktivitelerden oluşan müdahale programlarının, çocukların öykü anlama ve anlatma becerilerine katkısı olduğunu gösteren çalışmaları bulunur. Vygotsky’e göre, özellikle sosyodramatik oyun, çocukları kurdukları hayali oyun bağlamı çerçevesindeki kurallara uymaya teşvik etmesi nedeni ile özdenetim becerilerine katkıda bulunur.
Piaget ve onu takip eden araştırmacılar, oyunda sergilenen sembolik becerilerle zihin kuramının ortak sembolik becerilere dayandığını öne sürerler. Sembolik oyunda da zihin kuramında da iki değişik düşünceyi aynı anda aklımızda canlandırmamız gerekir: nesnenin ya da durumun gerçek kimliği ile yanılsamanın içeriği. Oyunda rol üstlenme, çocuğun kendisinden başka birinin kimliğine bürünmesi, buna göre davranması ve bu karakterin bakış açısından konuşmasıdır. Vygotsky’yi takip eden araştırmacılar, dramatik oyunun çocuğun başkalarının bakış açılarını anlamalarına destek olarak, onların düşünce, duygu, istek ve davranışları arasındaki ilişkileri daha iyi anlamalarına yol açtığı öne sürmüştür.
Piaget ve Vygotsky’nin sembolik oyuna yaklaşımları birbirlerini tamamlayan düşünce çerçeveleri olarak görülebilir. Sembolik oyunun çocuğun bilişsel temsil becerileri belli bir gelişim düzeyine geldiğinde ortaya çıktığı, bununla birlikte sembolik oyunun çocuğun bilişsel becerilerine katkıda bulunduğu yani sembolik oyun ve bilişsel beceriler arasında karşılıklı bir etkileşim olduğu söylenebilir. Çocuğu rahatlatması ve eğlendirmesine ek olarak, dil becerisi, öz denetim, başkalarının duygularını, düşüncelerini anlama becerilerini geliştiren ve çocuğun diğer yöntemlerden çok daha kolay öğrenmesini sağlayan oyunun bilişsel gelişim için öneminin anlaşılması, eğitimde oyunu daha etkili biçimde kullanılmasını sağlayabilir.