Özgür İradenin Esrarını Sinirbilim ve Felsefeyi Harmanlayarak Çözmeye Çalıştık

Yazar Mustafa Zeyd SöyükPsikolog • 10 Eylül 2020 • Yorumlar:

Öncelikle sizi tanıyalım ve özgür iradeyle nasıl ilgilenmeye başladığınızı öğrenelim.

Iona Üniversitesi Felsefe bölümünde yardımçı doçentlik yapmaktayım. Aynı okulun sinirbilim bölümünde ise öğretim üyesi olarak görev alıyorum. Daha önce Franklin ve Marshall Üniversitesi'nin Bilimsel ve Felsefi Zihin Çalışmaları programında çalıştım. Aynı şekilde King's College London ve Alabama Üniversitesi'nde eğitmen olarak görev yaptım. Güncel ve gelecek çalışmalarımı iradeye dair bir özerkliğin olup olmadığını felsefe, sinirbilim ve psikiyatri açılarından ele alarak sürdürmekteyim. Özellikle sinirbilimin anlamlı eylemlerimiz hakkında bize neler sunduğunu araştırıyorum

Özgür iradeye farklı disiplinler üzerinden ilgi duymaya başladım. Grinnel Üniversitesi'ndeki lisans dönemimde deneysel ve klinik ağırlıklı bir psikoloji eğitimi almıştım. Zihnin beyinle ilişkisi, bilimsel bilinç çalışmaları ve insanın doğa ile uyumu gibi konuları ele alıyorduk. Son yılımda bu konuların teorik açıdan beni ne kadar büyülediğini fark ettim ve ardından neyin peşinden gideceğime karar verdim: Özgür iradenin sinirbilimi.

Nedir bu özgür irade?

Özgür irade günlük hayatımızda alışkın olduğumuz bir kavram. Çoğumuz inanıyoruz ki (en azından bir zamanlar inanıyorduk) eylemlerimiz bir noktaya kadar bize bağlı. Örneğin bugün işimi yapmaya veya öğleden sonra koşuya çıkmaya karar vermekte özgürüm. Özgür irade yalnızca hedefim için harekete geçmek demek değil. Aynı zamanda verdiğim kararlar açısından da bir iradeye sahibim. Kararlarım ve eylemlerim, sahip olduğum değer, yargı ve niyetler açısından bana bağlı olarak ortaya çıkıyor. "Şu anki işimi yapmaya karar verdim çünkü bağlı olduğum enstitü ile benzer vizyonu paylaşıyorum." diyebilirim veya bu işin bana uygun olduğuna ve benimle büyüyeceğine inanabilirim.

Buna bağlı olarak, farklı bir şeyler yapmaya da karar verebilirim. Mesela öğleden sonra koşuya çıkmaya karar verdim ve kimse beni zorlamadı. Bunun yerine bir kahve içmeye de gidebilirdim. Durumu bu şekilde ele alıyorum.

Filozoflar bu gibi başlangıç noktalarından yola çıkarak akla yatkın bir özgür irade fikri üretmeye çalışırlar. Genel olarak konuşursak, doğru bir özgür irade görüşü açısından ortada anlaşmazlıklar mevcut. Ancak çoğu filozof, bir kişinin özgürce davranma yeteneğine sahip olması durumunda özgür iradeye sahip olduğuna ve bu tür bir kontrolün, o kişiyi, kendi yaptıklarından sorumlu tutmanın uygun olup olmayacağına bağlı olduğuna inanmaktadır. Örneğin bir insan tehdit ve zorlama altında olduğunda onu yaptıklarından sorumlu tutmayız.

Sinirbilimciler özgür iradeyi nasıl ele alıyor?

Özgür iradenin sinirbilimi hakkında heyecan verici iddialar ile birlikte bilimin özgür iradeyi çürütüp çürütmediğine dair de birçok görüş var (ÖRN: Beynim bunu bana yaptırdı). Özgür irade ile yasal ve ahlaki sorumluluk arasındaki ilişki göz önüne alındığında -cezalandırma vs- yalnızca insan doğası açısından değil, söz konusu günlük hayatımız açısından da önemli iddialar söz konusu.

Özgür iradenin güncel sinirbilimi Benjamin Libet ve meslektaşlarının meşhur deneyine kadar uzanmaktadır. Aksiyonlarımızın büyük kısmı beden hareketlerimizle başlar. Çoğumuz bir harekete geçmeden önce beynimizde bunun kararını verip işi motor nöronlarımıza devrettiğimizi düşünürüz.

1960'larda Kornhuber ve Deecke'ye ait çalışmada, istemli hareketlerden önce tamamlayıcı motor alandaki (SMA) ve pre-SMA'daki negatif yüklü beyin aktivasyonu artışının elektroensefalogram (EEG) cihazı ile ortaya konduğu biliniyor. Hazır olma potansiyeli (Readiness potential - RP) olarak da bilinen bu beyin aktivitesi, gerçekleşecek olan hareket için nöral bir hazırlık olarak ele alınıyor ve hareketten yaklaşık yarım saniye önce meydana geliyor.

Bunun üzerine Libet ve meslektaşları bu gizli hareketliliğin tam olarak ne zaman ortaya çıktığını sordular. Beynin ilgili bölümünde verilen karar anının laboratuvar ortamında ölçülebilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla Libet, katılımcılarından parmaklarını oynatmalarını ve ardından bu hareketin kararını tam olarak ne zaman verdiklerini deney için tasarlanmış özel bir saati kullanarak belirtmelerini istedi (Bu an "W anı" olarak nitelendiriliyor).

Libet bu çalışmada, yaygın görüşün aksine, hazır olma potansiyeli (RP) ortaya çıktıktan saniyenin üçte biri kadar süre sonra katılımcıların karar verme farkındalıklarının ortaya çıktığını ortaya koydu. Yani beyin önce bilinçdışı bir karar veriyor, ardından kişi bunu uyguluyordu.

Libet, bu bulguyu, bilinçli kendiliğin, herhangi bir hareketin başlatılması yeteneğinden mahrum olduğuna dair bir kanıt olarak kullandı. Hareketi başlatan bilinçdışı beyin süreçleriydi. Ancak eğer tüm "istemli" davranışlarımız bu şekilde meydana geliyorsa, yani biliçli kendilik herhangi bir hareketin başlatıcısı değilse, o hareketi ortaya koyma şeklimiz nasıl bize bağlı olabiliyordu?

Bu sonuçlar birçok insanı endişelendirirken bilişsel sinirbilim ve felsefe için oldukça büyük bir araştırma alanı oluşturdu. Bununla birlikte, özgürce hareket edemediğimiz veya başkalarının eylemlerimize olan ahlaki tepkilerden hiçbirini hak etmediğimiz kanaatine varmamalıyız. Libet deneyi sonuçlarının, insanların kendi kendini yöneten, özgür ve ahlaki kişiler olarak değerlendirilebileceğine dair hala sağlıklı bir tartışma ortamı mevcut. 

"W anı", bir karar farkındalığı anına işaret ediyor. Bunu bilimsel olarak "Bilinçli farkındalık anları" olarak nitelendirebilir miyiz?

Libet deneyinden sonra bilinçli bir farkındalık anının ölçülüp ölçülemeyeceğine dair tartışmalar ortaya çıkmaya başladı. Sonuçta yalnızca milisaniyelerden bahsediyoruz. Bu deneyde, ilgili bütün aktivasyonların, katılımcının parmağını hareket ettirmesinden önceki 1 saniye içerisinde oraya çıktığı görülüyor. Libet'e göre elde edilen veriler güvenilirdi çünkü aynı laboratuvarda katılımcıların elektrik şoku gibi uyaranlara verdikleri tepkileri doğru saptanmıştı. Son zamanlarda "W anı"nın güvenilirliği güncel çalışmalarla sınanmaktadır. Bu çalışmalarda katılımcıların tamamladıkları belirli görevlerde "W anı" farklı zamanlarda ortaya çıkmıştır.

Parés-Pujolràs ve meslektaşlarının üzerinde çalıştıkları, kişinin bilinçli kararlarının eşzamanlı ve online ölçümü gibi birçok proje farklı araştırmacılar tarafından ortaya konmaktadır. Bu çalışmalarda katılımcılar spontane bir şekilde ellerindeki butona basarken bilgisayar ekranından devamlı olarak harflerin aktığı bir yayını izliyorlar. Ancak arada sırada bu harflerin rengi değişiyor. Ardından katılımcılardan, renk değişiminin olacağını fark ettiklerinde butona basmaları isteniyor. Bu tarz uygulamalar, katılımcıların bilinçli eylemlerinin farkındalığının ölçümünde güvenilir bir alternatif oluşturuyor.

Özgür iradenin sinirbilimine dair yapılan güncel çalışmalar ne gösteriyor?

En güncel 2 konudan bahsetmek gerekirse, çalışmalar, negatif yüklü beyin aktivasyonuna işaret eden hazır olma potansiyelinin (RP) tam olarak ne olduğu ve katılımcıların laboratuvarda ortaya koydukları bilinçli eylemlerin iç geçerliliğini sağlamak üzerine yoğunlaşıyor. Araştırmacılar hazır olma potansiyelinin (RP), yapılan harekete özgü bir etkinlik olmama ihtimali üzerine çalışmakta. Schurger ve meslektaşları ise yaptıkları ampirik çalışmalarla, hazır olma potansiyelini, bir aksiyon sırasında nöral bazı eşikleri atladığımızda ortaya çıkan sinirsel imza olarak ele alıyor. Bu olasılık, "ben" tarafından belli sebeplerle üstlenilebilecek eylemlerin, aslında dalgalanan beyin aktivitesinin bir sonucu olacağı için endişe verici olabilir. 

İkinci konuya tekrar geri dönersek, araştırmacılar günlük hayatta yaşadığımız karar alma süreçlerinin benzerlerini laboratuvar ortamında da deneyimleyebilmemiz için çalışmalar yapıyor. Libet'e göre hazır olma potansiyeli karmaşık eylemlerden önce ortaya çıktığı için bilek bükme veya butona basma gibi görevlerin bunlarla değiştirilmesi gerekiyor. Böylece pratik kararlar ve beden hareketleri ile ilgili zamanlamalar hakkında bütünleşik bir açıklama yapabiliriz. Benim gibi birçokları butona basma görevinin, kendi hareketlerimizin kararını bilinçli vermediğimize dair bir sonuca ulaşmak açısından uygun bir görev olmadığını düşünüyor. Bundan dolayı, devam eden bazı çalışmalar sağ veya sol butona basma görevlerini ödül/ceza yöntemi ile veya bir vakfa bağış yapmak gibi anlamlarla ilişkilendirerek daha anlamlı hale getiriyor.

Ve diğer yandan, araştırmacıların emrinde birçok beyin görüntüleme cihazı mevcut. Libet deneyini, hücre takibi yöntemi ve fMRI gibi cihazlarla tekrar hayata geçiren birçok önemli çalışma yapıldı.  Örneğin "Big Questions in Free Will" ve "Consciousness and Free Will" gibi projeler dünyanın her yerinden birçok filozof ve sinirbilim laboratuvarını bir araya getiriyor. Bu projelerden konuştuğumuz tüm bu konular hakkında çok daha ileri açıklamalar beklememiz gerektiğini düşünüyorum. 

Sinirbilimde bu gizli kontrol dışında bize ilginç bir şeyler söyleyen başka çalışmalar da var mı?

Evet. Hayatımızın en inkar edilemeyecek yönlerinden biri de, kendimizi, hareketlerimizi ve bunların dünyadaki sonuçlarını deneyimliyor oluşumuz. Bilişsel nörobilim literatüründe bu benlik hissini kasti ilişkilendirme (intentional binding-daha iyi çeviri önerilerine açığız) olarak ele alan çalışmalar mevcut.

Zekice bir deney tasarladığınızı düşünün ve katılımcılara eylemlerinin sorumluluğunun kime ait olduğunu sorun. Bu eylemler pozitif bir sonuca sebep olduysa katılımcılar sorumlulugu üzerine alırken, negatif bir sonucu varsa sorumluluğu dış etkenlere yükleyeceklerdir. Bu duruma literatürde "Kendine hizmet eden yanlılık" deniyor.

Bilişsel sinirbilimciler, katılımcıların "Ben yaptım" geribildirimine başvurmadan", yapılan eylemlerin ve sonuçlarının kontrolüne sahip olma" hissini ölçebilecek bir metodoloji üzerine çalışıyor. Bu bağlamda araştırmacılar, katılımcılardan hareketlerin (Örn. butona basma) ve bu hareketlerin duyusal sonuçlarının (Örn. butona bastıktan sonra gelen bip sesi) zamanını değerlendirmelerini istemektedirler. Elde edilen sonuçlara göre niyetli olarak butona basma ve bip sesini duyanların, niyetsiz olanlara göre (nöral uyarım yoluyla butona basanlar) dokunma ve işitme zamanlarını birbirine çok daha yakın algılamaktadırlar. 

Diğer bir deyişle ,butona basma eylemini gönüllü olarak yaptığımızda dokunma ve bip sesi duyma durumlarını birbirine çok daha bağlantılı olarak algılamaktayız. Bu araştırmada merak uyandırıcı olan, dünya hakkındaki algısal yargılarımızın, eylemlerin failini kim olarak gördüğümüze göre değişiyor olması. Kasıtlı ilişkilendirmeye dair çalışmalar, farklı seçenekler karşısında stres altına girildiğinde daha doğal bir kendilik hissini ele alabilmektedir.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yorumlar: (0)