Öznenin Özneleşme Süreci

Özne kavramı TDK’da “bir tümcede bildirilen eylemi yapan ya da yüklemin bildirdiği durumu üzerine alan kimseyi ya da şeyi belirten sözcük ya da sözcük öbeği” olarak ifade edilmektedir. Felsefe dilinde özne “bilinci, sezgisi, düş gücü olan, bilmeye yönelen ama kendisi bilgi nesnesi olmayan varlık”şeklinde tanımlanır. Psikoloji dilinde ise bu kelime nadiren yer bulmuş, özne kelimesi yerine “benlik”, “kendilik” ifadeleri tercih edilmiştir. Freud’un “ben (ıch)” kavramı diğer kuramcılar tarafından benimsenmiş ve Benlik Psikolojisinin kurulmasında ana etken olmuştur. Lacan Benlik Psikolojisi kuramcılarından kendini ayırabilmek için bu ifadeyi kendi kuramında ‘özne’ olarak ifade etmiştir. Lacan Freud’un diğer kuramcılar tarafından doğru anlaşılamadığını ifade etmiş, özne kelimesini kullanarak kendisini diğer kuramcılardan ayırt edilmesini sağlamayı düşünmüştür. Farklı kelimelerle ifade ettiği bir çok kavramı Freud’dan aldığını bu tabirlerin Freud’da bulunduğunu ifade etmiştir.

Jacques Marie Émile Lacan, 1901-1981 yılları arasında yaşamış bir psikiyatristtir. Paris’te dünyaya gelen Lacan, orta sınıf ve dindar bir aileye sahipti. Babası ekonomik açıdan güçlü bir tüccar, annesi ise, dinine sıkı sıkıya bağlı bir ev hanımıydı. Evlatlarını da, kendi inançları doğrultusunda yetiştirmek konusunda özen gösteren aile, ilk çocuğunu haham olarak yetiştirmiştir. Fakat, Lacan ailesinin bu inanç sistemlerine eşlik etmemiştir. Dört çocuklu ailenin en küçüğü olan Lacan, erken yaşlarda felsefe ile ilgilenmeye başlamıştır. Tıp eğitiminin ardından psikiyatri üzerine uzmanlaşmış ve ilk makalesini psikoz üzerine yazmıştır. Lacan yazmaktan çok konuşmayı tercih eden bir kuramcı olmuştur. Verdiği konferanslarla ünlü filozof ve şairlerin dikkatini çekmiş, seçkin ve popüler bir görüntü oluşturmuştur. Lacan’ın kitapları da konferans kitaplarının derlemelerinden oluşturulmuştur(Homer, 2013).

Lacan kendisini Freud yorumcusu olarak tanımlamakla birlikte, Freud’a bir dönüş yapmak istediğini ifade etmektedir(Kaçar, 2018). Fakat Lacan’ın kullandığı kavramlar Freud’a rakip olmasını sağlayacak kadar artmış ve bir süre sonra Freud yorumundan ziyade, kendi kuramını oluşturmaya doğru evrilmiştir.

Lacan ilk konferansında (1936) en çok alıntılanan ‘ayna evresi’ kavramını açıkladığında moderatör tarafından konuşması yarıda kesilmişti. Bu olay Lacan’ın tartışmalı kavramları ve yaşantısının sembolik bir olayı olarak anılmıştı. Bahsi geçen konferanstaki konuşması Lacan tarafından kayıtlardan çıkarılmıştır. Konferans sonunda Lacan bildirisini Freud’a vermiştir.

Lacan`ın yaklaşımı teori düzeyinde tartışmalı olduğu gibi, klinik uygulamaları da bir o kadar tartışma doğurmaktaydı. Danışanları seansın kısalığından ve ücretin fazlalığından şikayetçiydiler . Lacan’ın kuramsal katılığı seanslarda olabildiğine rahatlık olarak yansıyordu. Danışan puro içebilmekte hatta manikürcüsünü yanında getirebilmekteydi. Dönemin Psikanaliz Derneği başkanı Anna Freud psikanaliz seans standartlarına uymadığı için Lacan’ı dernek üyeliğinden çıkartmıştır.

Lacan’ı okumak, dinlemek ve anlamak her çağda zor olmuştur. Bir çok kuramcı Lacan’ın bu anlaşılmaz yönünü eleştirmekte, Lacan’ı yaptığı işi anlaşılmaz kılmak için çabalayan biri olarak görmektedir. Nitekim, Lacan bu eleştirileri konferanslarında kabul etmekte, kullandığı kavramların dönem dönem anlamlarının kendisi için de değiştiğini dile getirmektedir (Başer, 2012). Lacan`ın anlaşılmasını zorlaştıran unsurlardan biri de, yazmaması, bilgilerini konferanslarla aktarmayı tercih etmesidir.

Lacan ve önemli kavramlar:

Gerçek Dünya: Lacan’a göre gerçek ve gerçeklik kavramları birbirinden farklıdır.  Gerçeklik o an içinde bulunulan dünyanın değerlerine uygunluk olarak görülebilir. Gerçek ise, içinde hiç boşluk ve anlamsızlık barındırmayan, bütünlük içeren bir dünya algısıdır. Dışta kalan parça yoktur. Bu sebeple görülemez, sadece hissedilir. İmgesel ve simgesel düzlemlerin tam karşısındadır. “Gerçek var değildir”, simgeleştirilmeye dirençlidir. Yani, gerçek dil aracılığıyla izah edilemezdir. Gerçeklik deneyimleri doğum ve ölüm gibi biricik dönemlerdir. Travmatik deneyimler de gerçeklik temasıdır. Travmatik anılar anlatılamaz, sadece deneyimlenebilir. Çözülmek için o anının tekrar duygusal olarak yaşanılması gerekir. Gerçeklik dünyası Freud’un İd kavramı özellikleri gösterir (Tuzgöl, 2018).

İmgesel dünya: Bebek duygusal anlamlandırmalara başladığı anda imgesel dünyaya adım atar. Artık gerçek dünya ile bağını yitirmiş ve geri dönemeyecektir. Aslında, imgesel dünya gerçek dünyanın üzerine oluşturulmuştur. Boşluğa yer olmayan gerçek dünya artık nesnelerle temas ve iletişimden dolayı çeşitli çelişkiler oluşturmaya başlar. Marterson’ın imgelerin kendiliğimizi oluşturması görüşüne paralel bir şekilde Lacan da, öznenin imgesel dönemde oluştuğunu savunurmaktadır. Ben, imgelerin bir efektidir. Kısaca imgesel bir işlevdir. Benin yani öznenin kendi bilincine ulaştığı evredir.

Lacan ayna evresi kavramı da bu dünyaya ait bir kavram olarak açıklar. Bedensel bütünlük tamamlanır. Özne tamamlanmak için bir başkasına ihtiyaç duyar. Farklı bir nesne olduğunu fark etmek aslında kendisinin de bir nesne olduğu farkındalığını oluşturur.  Dünya benden ayrı tecrübe edilecek bir nesnedir. Ben ile başka arasındaki fark anlaşılmaya başlanır. Fakat henüz tam olarak özne olamamıştır. Henüz eksiktir. Konuşması ve varlık göstermesi gerekir

Simgesel dünya: Bu evrede artık özne tamamlanmaktadır. Dışarıdaki nesnelerin kabulünün ardından dışarıdaki nesnelerin iradeleri de fark edilir. Kendinden bağımsız olduğu anlaşılan kişilerin (anne-baba) arzuları vardır. Bunun da ötesinde toplum belli kurallardan oluşmaktadır. Yasa kavramı oluşmaya başlar. Ensest yasağı fark edilir ve hadım edilme, kastrasyon korkusu bu evrede gelişir. Çocuk Freud’un ödipal evresindedir. Lacan’a göre ödipal evre için somut bir babaya gerek yoktur. Önemli olan babanın adıdır. Baba kültürel olarak, bilinç dışı olarak vardır.

Fallus kavramı simgesel dönemle ilişkilidir. Burada da Freud’un cinsiyetsizliği izahındaki gibi tek cinsiyet erkektir. Kadın eksik yaratılmıştır. Kastedilen eksiklik kadın erkek cinsiyetleri arasındaki farkın – erkek cinsel organının- psikolojik olarak eksiklik gibi algılanmasıdır. Kız çocuğu bu eksikliği annesinin onu eksik doğurduğu şeklinde mantıksallaştırır ve annesine sitem eder. Burdaki diğer bir paradoks ise kadın figürünün güçlü olarak algılanma durumudur. Fallus arzu olarak Türkçeleştirilmektedir.

Bilinçdışı: Lacan bilinçdışını için “Dil gibi yapılanmıştır” ifadesini kullanır. Lacan’a göre bilinçdışı dışarıdadır ve kültürün etkisiyle oluşmuştur. Dışarıdaki bilinçdışına özne farklı rollerde eşlik eder. Bu durumada tekrar otomatizmi denilmektedir. Yaşadığımız dünyada olayların içerisinde belli roller vardır. Biz bu rollere girer çıkarız. Aynı temaların farklı olaylarda ortaya çıkmasına tekrar otomatizmi denilmektedir. Lacan bilinçdışı kavramı Yung’un kollektif bilinçdışı kavramına benzemektedir.

Öznenin özneleşme süreci

Bu bölümde Lacan’ı bir gelişim kuramcısı gibi inceleyeceğiz. Lacan “benlik” kavramını “özne” olarak kullanmaktadır. Bebek dünyaya gelmeden önce anne ve babası vardı ve bebeğe arzu duyuyorlardı. Bebek henüz “hiç” olduğu için bu arzudan bihaber durumdadır. Bu arzuyu tam duyumsayabilmesi için Özneleşme sürecini tamamlamış olması gerekmektedir. Bebek gerçek dünyaya doğduğunda tıpkı Mahler’in bahsettiği gibi sembiyozu yaşamaktadır. Etrafındakiler ile kendisi arasındaki farkı anlamamakta dünya ile bir bütün olduğunu varyasmaktadır. Bu bütünlük anlamsızlık ve boşluk barındırabilecek bir bütünlük değildir. Dünyadaki her nesne bu bütüne ait ve tamamalayıcısıdır.

Bebek 6-18. Aylar arasında yani Freud’un preödipal olarak isimlendirdiği dönemde imgesel dönemi yaşamaya başlar. Bu evrede bebeğin özneleşme süreci başlamaktadır. Bebek artık diğer nesneleri fark eder. Bu sayede onların kendisinden ayrı olduğunu ve kendisinin de diğer nesnelerin gözünde bir nesne olduğunu fark eder. Ayna evresi bu dönemde gerçekleşir. Lacan ayna kelimesiyle hem fiziksel bir ayna hem de ötekilerden kendisine yansıyan benlik algısını kastetmektedir. Beben doğduğunda vücudunu bir bütün olarak algılamamaktadır. Bunu bebeğin kendi yaptığı hareketlerden korkmasıyla gözlemleyebiliriz. Ayna evresi sayesinde bebek vücut bütünlüğünü sağlamaya başlamış olur. Bebek özneleşme sürecine başlamıştır fakat tam olarak özne olması için konuşan özne olması gerekir.

Bebek simgesel döneme girdiğinde kelimeler duyguları ifade edebilmektedir. Ayrıca bebek ötekilerin iradelerini ve daha fazlası olan bilinçdışını deneyimler. Yasa kavramı oluşmuştur. Bu evre Freud’un ödipal evresidir ve süperegonun oluştuğu evredir. Bebek bazı bilgileri dil aracılığla öğrenirken bazi bilgileri duyumsar. Bilinçdışının ilk öğretisi ensest yasağıdır. Bebek bu yasağı hiç konuşulmamasına rağmen öğrenir. Öznenin oluşum sürecinde önemli evre konuşan özne olması evresidir. “Bilinçdışı dil gibi yapılanmıştır” ifadesi bu bağlamda değerlendirilir. Özne konuşarak bilinçdışına maruz kalır, aynı zamanda bilinçdışını oluşturur. Konuşan özne özgür değildir. Dildeki yasalarını benimsemiştir. Lacan’ın özne sembolü dolar işaretiyle aynıdır. İngilizcedeki karşılığının baş harfi olan S harfinin üstündeki çizin öznenin eksikliğini simgeler. Özne oluşmuştur fakat eksiktir ve bu eksiklik hiçbir zaman kapanamayacaktır. Öznenin özgür olamayışı ve nesneden bağımsızlaşamaması bu eksikliğin sebebidir. Lacan “özne nesnenin içinden dışındadır” der. Bu sözle öznenin nesne yani anne sayesinde oluştuğunu ve bağımsızlaşmasının imkansızlığını aynı zamanda nesneden ayrıldıktan sonra geri dönemeyeceğini nihayetinde ölümle tekrardan özneliğini yitirip tekrar nesneye olaşacağını belirtir. Şimdi bu sözü nesne yani ebeveynler tarafından bakalım. Anne ve baba çocuk sayesinde var olmaya devam etmek arzusunu yaşamak istemektedir. Bebek dünyaya geldiğinde ebeveynler için arzu nesnesidir ki Lacan bebekteki arzunun kaynağını da bu arzu olduğunu ifade eder. Bebek özneleşme süreci içerisinde anne-babanın arzu nesnesi olmaktan farklı davranmaktadır ve durum anne-babayı rahatsız etmektedir. Bu çatışma hem özne hem nesne açısından mücadele edilmesi gereken bir çelişki oluşturur. Lacan’a göre özne hiçbir zaman tam olamayacak aslında eksikliği sayesinde özne olabilmiş olacaktır.

Sonuç

Lacan, Freud’u yorumlamayı ve anlamayı kendisine misyon edinmiş bir kuramcıydı. Ortaya koyduğu fikirler tartışmalar yaratsa da psikoloji bilimi için önemli bir kaynak olmuştur. Öznenin özneleşme sürecinin sonu olmayan bir yol olduğunu söyleyen Lacan, insanın doğal olarak eksiklikleri olduğunu, bu eksikliğin aslında öznenin bir özelliği olduğunu savunur.

 

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

Selman Yetkin Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Aile Danışmanlığı Psk. Dan.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)

Yazar

Selman Yetkin

Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Aile Danışmanlığı Psk. Dan.

Randevu al