Pandemi ve Psikoloji
Yazar Nazan Sondaç Köroğlu • Psikolog • 17 Nisan 2020 • Yorumlar:
Yüzyıllar boyunca insanlar pek çok sınavdan geçmiştir…
Bugünlerde Covid-19 virüsü ile başlayan ve tarihte pek çok örneğini görebileceğimiz salgınlar, insanoğlunun 21.yy’ın ilk çeyreğinin sonu yaklaşırken karşılaştığı yeni bir tehdit olarak karşımıza çıkıyor.
Lorenz’in Kaos teorilerinden olan “kelebek etkisi”nin ne anlama geldiğini hep birlikte yaşayarak deneyimliyoruz. Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Ülkemize uzaklığı yaklaşık 7 bin km olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin Wuhàn şehrindeki tespit edilen koronavirüs, haftalar içinde pandemik soruna dönüştü.
Yıllar öncesinde en büyüğü 100 kişilik olan kabile halinde yaşarken, 2020 yılında 7.5 milyar kişiyiz. Oysa Yuval Harari’nin belirttiği üzere, beslenme zincirinin en üstüne o kadar kısa sürede çıktık ki, beynimizin ilkel bölgesi olan limbik sistem halen buna inanmıyor.
Dünyanın diğer tarafındaki bilgiye ulaşabiliyoruz ve limbik sistemimiz şu sorulara cevap arıyor: “Ne oldu, ne olmuş, bize ulaşmış mı, hangi ülkede, kaç kişi olmuş, ne zaman, nereye gelmiş, kim ne demiş?”
Tüm bu bilinmezlikler içinde ilkel beynimiz çıldırmak üzere. Evde kalma durumu ve buna bağlı sosyalliğin azalması, günlük rutinimizin bozulmasıyla hissedilen kaygı, belirsizliğin verdiği endişe psikolojik iyi oluşumuzu olumsuz etkilemektedir. Sistem neye, hangi yanıtı oluşturması gerektiğini bilmiyor!
Bunlarla aynı anda birde sosyal uyum baskısı başlıyor.. Asch deneyi göstermektedir ki; sosyal uyum baskısı, özgür irade ve bilinçli farkındalık ile karar vermemizi yarı yarıya belirlemektedir. Market yağmalanıyor, ürün kalmayacak, yenisi gelmezse, aç kalırsam? En iyisi ben de alayım şu makarnaları! Bir anda kendimizi makarnalarla bulabiliriz.
Bir de tuvalet kağıdı (makarnayla yarışır) ile dolan arabalar ve benimde sık duyduğum o soru; Neden Tuvalet Kağıdı???
British Columbia Üniversitesi’nden Klinik Psikoloji alanında ders veren Doktor Steven Taylor’a göre; Salgın hastalıklar sırasında insanlar bulaşma tehditi altındayken iğrenme duygusu artar. İğrenme duygusu artınca da bundan kaçınmaya çalışılır. İğrenme duygusu insanı bulaşma/kirlenmeden kaçınması için uyaran bir alarm mekanizması gibidir. ‘İğrendiren materyal’den kurtulmak için tuvalet kağıdından daha iyi bir araç yok. Böylece tuvalet kağıdı, koşullanılmış güvenlik simgesi haline geldi.
Bu günlerde fiziksel sağlığımızı korumamız kadar ruh sağlığımızı korumamız da önem arz etmektedir.
Öncelikle sakin kalmalıyız! Durmalı, düşünmeli ve organize olmalıyız.
Bilindiği gibi stres, bağışıklık sistemimizi olumsuz etkiler. Kortizol hormonu, vücudun strese gösterdiği tepki hormondur. Kortizol, yüksek seviyelere çıktıkça anksiyete, depresyon ve agresyon artar.
Yüksek stres durumunda bağışıklık sistemi zayıflayabilir, hastalıklara davetiye çıkartabilir.
Yapmamız gereken, bir salgın olduğunu kabul etmek, belirli bir düzeyde korkunun normal olduğunu anlamak ve korunmak için ne tür önlemler alabileceğimizi araştırmaktır.
Eğer yoğun kaygı durumunda olduğunuzu hissediyor, baş edemeyeceğinizi düşünüyorsanız destek almaktan çekinmeyin.