Panik Atak ve Panik Bozukluk
Yazar Mesut Çetin • Psikiyatrist • 2 Nisan 2018 • Yorumlar:
Panik Atak, ani başlayan ve ara sıra tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Bazıları bunu 'kriz" diye de adlandırabilmektedir. Panik atağı, aniden başlar, giderek şiddetlenir ve şiddeti 10 dakika içinde, en yoğun seviyeye çıkar. Çoğu zaman 10-30 dakika arası, seyrek olarak da 1 saat kadar devam ettikten sonra kendiliğinden geçer.
Panik atağının belirtileri nelerdir?
-Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma
-Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması
-Terleme
-Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma
-Soluğun kesilmesi
-Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek ya da bayılacak gibi olma
-Uyuşma ya da karıncalanma
-Üşüme, ürperme ya da ateş basması
-Bulantı ya da karın ağrısı
-Titreme ya da sarsılma
-Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme
-Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu
-Ölüm korkusu
Panik bozukluğu nedir?
• Tekrarlayan, beklenmedik panik atakları ve
• Ataklar arasındaki zamanlarda da, yeni panik ataklarının da olacağı ile ilgili sürekli bir endişe duyma,
• Panik ataklarının 'kalp krizi geçirip ölme', 'kontrolünü yitirip çıldırma' ya da 'felç geçirme' gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla, sürekli kaygı duyma ya da doktor-doktor dolaşma, acil servislere kaldırılmalar,
• Ataklara ve olası kötü sonuçlarına karşı önlem olarak (işe gitmeme, spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır
Panik bozukluğu nasıl oluşur?
Hiçbir neden yokken ve birdenbire başlayan çarpıntı, terleme, göğüste sıkışma, nefes darlığı ya da baş dönmesi, dengesizlik, fenalaşma ya da baygınlık gibi belirtiler kişiyi dehşet içinde bırakır. Kişi 'kalp krizi’ geçirdiğini ya da ‘felç geçirmekte olduğunu’ zannederek yoğun bir 'ölüm korkusu' ya da 'felç olma korkusu' yaşar.
Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik hissi, baş dönmesi, düşüp bayılacakmış gibi olma, kendisini veya çevresini bir garip ya da değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, 'kontrolünü kaybetmeye' ya da 'çıldırmaya başladığın’ı düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar. Hasta hemen, en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene, çekilen film, EKG, MRI, tomografi ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Hastanın hastalığının ne olduğu sorulduğunda ise doktorlar 'hiçbir şeyi yok' ya da "stresten olmuş' derler, çoğu zaman sakinleştirici Diazem ampul bir iğne yapılarak evine gönderilir. Bir süre sonra Panik Ataklar tekrarlar. Hasta, her yeni atak ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve acil servislere taşınmaya başlar. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılır ancak hiç bir şey bulunamaz. Hasta, kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar. Bu durum uzadığında hastalık hastalığı da panik bozukluğa eklenebilir. Yine bu durum hastayı hayatından bezdirir, hiçbir şeyden zevk alamaz, en küçük bir aktiviteyi bile yapmaktan korkar hale getirdiğinde genellikle depresyon da bir gölge gibi panik atağa eşlik eder. Bazen de psikiyatri_dışı hekimler tarafından yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından tansiyon ve kalp ilacına, vitamine kadar değişik ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü iyileşemez.
Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe hasta, ataklar arasındaki dönemde gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe 'Beklenti Kaygısı ' adı verilir. Atakların çoğu zaman, belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır. Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkuları pekişir. Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten, kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı da yoğun bir sıkıntı ve kaygı duyarlar. Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında gerçekleşeceğine inandıkları "felaketler"e karşı, bazı önlemler almaya ve kimi davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol/madde/ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında kullanmak üzere de yanlarında ilaç, su, yiyecek v.b. taşırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar.
Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem olarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları, atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından korkan bayan hastaların, baygınken çalınır diye takılarını yanlarına almadıkları, onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için evinin, eşinin/ailesinin adresini, telefon numarasını, hatta tıbbi yardım için ulaşabilmek üzere, doktorunun kartvizitini taşıdıkları görülmüştür. Bu hastalar gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için, bütün günlerini hastane bahçesinde geçirmeyi ya da güzergahlarını muayenehane, eczane ve acil servis bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler.
Hangi durumları panik bozukluktan ayırt etmek gerekir?
Panik bozukluğu olanlar sıklıkla hastanelerin acil servislerine başvurmaktadırlar. Doktorlar bu kişilere fiziksel bir hastalığının olmadığını söylediği halde ikna olmazlar. Doktorun uygun gördüğü tetkiklerin yaptırılmasından sonra (örneğin: çeşitli kan tetkikleri, tiroid gibi hormon tetkikleri, kardiyolojik ve nörolojik tetkikler) kişinin herhangi bir fiziksel rahatsızlığı yoksa, az önceki saydığımız belirtilere panik bozukluk diyebiliriz. Ancak genel bir tıbbi hastalığın fizyolojik etkisiyle, panik nöbetlere benzer nöbetler oluşmuşsa bunu Panik Bozukluktan ayırt etmek gerekir.
Örneğin:
-Tiroid hormon fazlalığı (hipertroidi), kansızlık, demir eksikliği gibi çeşitli hormonal düzensizlik sonucunda, panik bozukluğa benzer belirtiler görülebilmektedir.
-Madde bağımlılarında panik bozukluğa benzer belirtiler görülebilmektedir.
-Çeşitli kalp hastalıkları durumunda panik bozukluğa benzer belirtiler görülebilmektedir.
-Epileptik bozukluktan kaynaklı panik bozukluğa benzer belirtiler görülebilmektedir.
Agorafobi nedir?
Hastaların %60'ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, otobüs, vapur, deniz otobüsü gibi taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere giremez olurlar. Bazen de, ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler. Hastaların, yalnız başlarına Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına Agorafobi adı verilir.
PANİK BOZUKLUĞU NASIL BİR HASTALIKTIR?
Panik Bozukluğu, toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4'ü, bu hastalığı ya daha önce geçirmiştir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadır. Her yaşta başlayabilmek ile birlikte en sık 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür.
Panik bozukluğu neden oluşur?
Panik Bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan ve tamamen 'doğal ve zararsız' olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda da 'kalp krizi geçiriyorum, öleceğim', 'çıldırıyorum', "felç olacağım" şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur.
Panik bozukluğun tedavisi mümkün müdür?
Panik bozukluğu, tedavisi mümkün olan bir psikolojik rahatsızlıktır. Rahatsızlığı olan kişinin öncelikle tedaviyi kabullenmesi ve rahatsızlığının psikolojik nedenlerden kaynaklandığına ikna olması gerekir. Bu özellikle terapiler için çok önemlidir. Panik bozukluğu olanlar için en uygun tedavi yöntemi; ilaç tedavisi ve psikoterapilerin birlikte yürütülmesidir. Panik bozukluğu hastalarının sıklıkla ilaçla ilgili ( bağımlılık, ilacın zehirleyeceği veya dokunacağına dair) korkularının da tedavisinde kullanılan ilaçlar bağımlılık yapmazlar. Yan etkileri ise son derece azdır ve tehlikeli değildir. İstenildiğinde doktor önerisi ile rahatlıkla kesilebilirler.
İlaç tedavisine ek olarak uygulanan psikoterapi ile kişinin olumsuz düşünce ve davranış biçimlerinin değiştirilmesi ve hastalıkla mücadele etmesi için daha aktif olması amaçlanır. Bizim uyguladığımız daha çok ilaç tedavisine eşlik eden hipnoz ile tedavidir. Çünkü ilaç tedavisine psikoterapi eşlik etmediğinde, kişilere bu belirtilerle baş etmesi öğretilmediği takdirde panik bozukluğun tekrarlamalarına ve kronikleşmelerine sık rastlamaktayız. Hipnoz altında alıştırma, duyarsızlaştırma (desensitizasyon), üstüne gitme (exposure) çok rahat yapılabilmekte, kongnitif hipnoterapi ile de hastanın yanlış inanışları düzeltilebilmekte, travmatik yaşam olayları da yine çok konforlu bir biçimde hipnoterapi ile çözümlenebilmektedir. Yapılan araştırmalara göre, panik bozukluğun tedavisi için psikoterapilerin birlikte kullanıldığı ilaçlı tedaviler, psikoterapilerin kullanılmadığı ilaçlı tedavilere göre daha çok başarı sağlamaktadır. Kısaca panik bozukluğu, bir kalp hastalığı değildir.
Panik atağı sırasında insanların öldüklerine, delirdiklerine ya da kontrol dışı davranışlarda bulunduklarına ilişkin hiçbir tıbbi bilgi yoktur. Bu nedenle panik nöbeti sırasında; bunun ölümcül olmadığını, delirmeye yol açmayacağını hissettiğiniz sıkıntının sonunda geçeceğini düşünmelisiniz.