Panik Bozukluk
Yazar Elif Kandaz • Psikolog • 25 Mart 2020 • Yorumlar:
Yaşadıkça, hayatımızın her zaman dümdüz gitmediğini görüyor ve öğreniyoruz, başımıza gelen iyi hadiselerden mutlu olabildiğimiz gibi kötü hadiselerden de mutsuz olabiliyoruz, bütün duygular bizim için varlar ... öfke, sevinç, korku... evet korkmamak kadar korkmak da
gayet doğal bir davranış. Anksiyete (kaygı) yaratan durumların ardından mutlaka bir korku duygusu belirebilir. İnsan hayatı için biraz stres ve kaygı çok önemlidir. Bu az miktardaki kaygı bizim tehlikeli durumlarda kendimizi korumamıza yardımcı olur, hayatımızı kolaylaştır, tehlikenin algılanmasıyla birlikte, beynimiz kaç ya da döğüş sinyalleri verir. Normal şartlarda, sağlığı yerinde olan bir bireyin korkusunun - kaygısının nedeni açıktır, nedeni açıklanamayan korku ve kaygılar, ortada bir bozukluğun olduğunun habercisidir. Burada bahsedeceğimiz konu da nedeni belli olmayan , aniden başlayan ve belirsiz zaman aralıklarıyla tekrar eden kişiyi dehşete düşüren, yoğun sıkıntı ve de korku nöbetleri olarak adlandırdığımız "Panik Atak..." Panik atakların tekrarlanması sonucu kişide, herhangi bir yerde ve herhangi bir zamanda tekrar atakların olacağı kaygısına da "Panik Bozukluk" diyoruz. Hiçbir neden olmadığını düşündüğünüz bir çarpıntıyla karşı karşıya kaldınız, ardından göğüste bir baskı hissi, nefes almakta zorlanma, terleme, baş dönmesi gibi başka fizyolojik değişiklikler gelişti vücudunuzda, aklınızdan kalp krizi geçiriyor olduğunuz ya da felç geçiriyor olduğunuz düşüncesi geçti, bununla birlikte ölüm korkusu ağır bastı...bunun sonucunda en yakın hastanenin acil servisinde aldınız soluğu, orada da bir çok muayne, çekilen film, elektrokardiyografi, tomografi vb. İncelemeler sonucunda hiçbir şeyinizin olmadığı anlaşılmasına rağmen siz, doktorların doğru teşhiste bulunmadığını düşündünüz ve oradan ayrıldınız... bir süre sonra ataklar tekrarladı, her defasında o korku ve dehşet yaşanarak acil servisin kapılarını aşındırdınız ve yine eliniz boş bir şekilde geri döndünüz...ataklar tekrarlamalarını yapmaya devam etmekte ve siz bu atak dönemleri içinde her an yeni bir atağın geleceğini düşünerek beklenti anksiyetesi dediğimiz endişeli bekleme dönemleri geçirmeye başladınız, ataklar genelde belirsiz zaman ve mekanlarda geldiğinden bu kaygınız dahada çoğaldı ve bunun sonucunda da ölüm korkunuz pekişti... Topluluklardan, ataklar tekrarlarsa ve ben rezil olacağım davranışlarda bulunursam düşüncesiyle uzaklaşmaya başladınız ve bu düşüncelerden dolayı sürekli bir üzüntü yaşamaya başladınız... Bir zaman sonra olası felaketlere yönelik tedbirler almaya başladınız, çantanızda ya da cebinizde ilaçlarla gezmeye başladınız, hastanelere yada sağlık merkezlerine yakın güzergahları gezmek için tercih etmeye başladınız, mutlaka yakın ve güvenebileceğiniz birileriyle sokağa çıkmaya başladınız , kahve, çay gibi kafeinli içeceklerden kaçınmaya başladınız, otobüs gibi kapalı ve kalabalık mekanlara girmemeye özen gösterir oldunuz... İşte tüm bunlar panik atağınızın sebep olduğu yaşam biçiminiz...
Yaşadığımız her sıkıntıya ya da kaygıya panik atak dememiz doğru olmaz; panik atak demek için aşağıda sayacağımız belirtilerden en az 4 tanesinin sizde yaşanıyor olması gerekmektedir. Peki nedir bu belirtiler;
1. Kalpte çarpıntı, hatta kalbin yerinden fırlayacakmış gibi hızlı çarpması bazen buna ek olarak sol kola yayılan uyuşmalar ve ağrılar.
2. Boğulma ve nefes alamıyormuş gibi hissettme, havanın yetersiz olduğu hissi, boğazda düğümlenme hissi.
3. Göğüste bir baskı, ağrı hissi.
4. Bulantı, karında bir ağrı hissi.
5. Baş dönmesi, dengeyi sağlayamama,
6. Terleme.
7. Titreme.
8. Vücudun belirli yerlerinde uyuşma.
9. Çevreyi olduğundan farklı-sanki gerçek değilmiş gibi- hissetme ya da kendisini çevreden ayrılmış, sıra dışı olarak algılama.
10. Kontrolünü kaybedip delireceğini düşünme.
11. Üşüme, ürperme, sıcak ya da soğuk basmalarının olması.
12. Ölüm korkusu.
4 belirtiyi içermeyen atakların olduğu durumlara da, "Kısıtlı Panik Atağı" adı verilmektedir. Bu atakların sıklığı kişiye göre değişir, bazen ayda bir olurken bazen çok sık da karşılaşılabilir, bazen de sık tekrarların ardında uzun süre atak görülmeyebilir. Ataklar genelde 10 dakika içinde en yüksek noktasına ulaşırlar, 15-20 dakika süren atakların yanında, nadiren de olsa 1 saat süren ataklar da görülmüştür.
Panik atak; panik bozukluğu - sosyal fobi - agorafobi - klostrofobi - diğer fobi türleri - OKB
(saplantı-zorlantı bozukluğu) - travma sonrası stres bozukluğu - madde kullanımına bağlı
kaygı bozuklukları - organik bir hastalık nedenli kaygı bozukluklarında da sıkça rastladığımız bir durumdur.
Panik Bozukluk genelde agorafobili olmaktadır, hastaların büyük bir çoğunluğu atakların
geleceğini düşündüğü yerlerden kaçmak isterler. Örneğin; toplu taşıma araçlarından, sinema - tiyatro gibi yerlerden , yalnız başına sokağa çıkmaktan ya da yalnız başına evde kalmaktan (atak geçirdiklerinde kendilerine yardım sağlayacak kişilerle birlikte olmak isterler) - asansöre binmekten - dar sokak ya da köprülerden - tünellerden – Pazar yerlerinden - kalabalık ve büyük alışveriş merkezlerinden... fakat yanlarında bir kişi olduğu takdirde yoğun bir sıkıntı da duysalar bu yerlere girebilirler.
Panik Atağın nedenlerine baktığımızda; çok spesifik bir neden göremiyoruz. Bazıları sebepsiz olarak da başlayabilir, ama yapılan araştırmalara göre; stresli yaşam olayları bireylerin direnme gücünü azaltıyor ve böyle bir dönemde de hastalığın ortaya çıkması kolaylaşıyor. Bunun yanında ailesel yatkınlık da göz ardı edilemez. Günlük hayatımızda, yaşadığımız bazı stresli durumlar sonrasında ortaya çıkan çarpıntı, nefes darlığı, göğüste baskı vb. fizyolojik belirtiler birey tarafından "ölüyorum , kalp krizi geçiriyorum , felç oluyorum" gibi yanlış düşünceler ve yorumlarla atakların şiddetini arttırarak bu hastalığın oluşmasına neden oluyorlar. Hastalığın fizyolojisine bakarsak; beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzene sokan bir takım beyin hormonlarının düzensiz çalışmasıyla panik bozukluğun oluştuğunu görüyoruz.
Her panik hastası kendisini dünyada tek zanneder, oysa şöyle bir genele baktığımızda, hastalığın hayat boyu görülme yaygınlığının % 1.5 - 3 arasında değişmekte olduğunu, hastaların %75 inin kadınlardan oluştuğunu, kadınlarda, %2.1 , erkeklerde %0.6 oranında görüldüğünü ve insanların 1/10 unun hayatları boyunca en azından bir defa panik atak geçirdiğini ve bu atakların hemen hemen 1/6 sının panik bozukluğa dönüştüğünü gözlemleyebiliriz.
Panik atak tedavisi olan bir hastalıktır. İlaç tedavisi - psikoterapi (özellikle bilişseldavranışçı
yöntemler) - nefes egzersizleri - gevşeme teknikleri bu hastalığın tedavisinde kullanılan bir yığın iyileştirme metotlarından sadece bir kısmıdır.
Ve son olarak unutulmaması gereken bir kaç notum var sizlere iletmek istediğim; Panik
bozukluk asla ölüme ya da çıldırmaya ya da başka bir organik hastalığa sebep olabilecek
bir rahatsızlık değildir. Doktorunuz tavsiyesi dışında asla ilaç vb. maddeler kullanmayın.
İlaçlarınızı doktorunuzun önerdiği şekilde kullanın ve kendisi kesmeden siz ilaçlarınızı
kesmeyin...