Panik Yok!
Yazar Berna Ermiş • Psikiyatrist • 20 Kasım 2018 • Yorumlar:
Yoğun ve yorgun geçen bir günün ardından ilk kez beni uykuda yakaladı panik atak. Adına çarpıntı diyorlar ya, kulaklarımda hissettim kalbimin sesini. Nereye gideceğimi ne yapacağımı bilemedim. Nefes alamıyor, boğuluyordum. Daha güçlü nefes almaya çalıştığımı hatırlıyorum. Birden başım dönmeye başladı. Tüm vücudum titriyor, terliyordum. Parmaklarım uyuşuyor, delirmekten korkuyordum. Yan odada uyuyan, zaten olur olmaz her şeyden kaygılanan annemi telaşlandırmak istemediğim için tek başıma atlatmaya, dikkatimi dağıtmaya çalıştım. On dakika sürmüştü ancak benim için saatlere bedeldi. Yaşadığım şey kalp krizi habercisi miydi ya da aklımı mı yitiriyordum bilmiyorum ama bittiğinde oldukça yorgun düşmüştüm. Birkaç gün sonra iş yerinde aynı atağı yaşadım ve bu kez ambulans çağırmak zorunda kaldık. O gün acil müdahaleyi gerçekleştiren doktor, panik atak geçirdiğimi ve en kısa zamanda psikiyatri hekimine başvurmam gerektiğini söyleyeli altı ay oluyor. Bu süre içinde pek çok kez atak geçirdim ve her defasında yine kalp
krizi geçiriyorum düşüncesiyle acil servise başvurdum. En kötüsü ise, yanımda bir başkası olsa dahi artık uzun yola gidemediğim gerçeği... Arabada panik atak geçirmekten korkuyor, o sırada yanımda biri olsa dahi bana yardım edemeyeceğine inanıyorum. Kısacası hayatım kısıtlanıyor ve ben buna engel olamıyorum…
Her on kişiden birinin hayatının bir döneminde en az bir panik atağı yaşadığını hesaba katacak olursak, panik atak kavramının üzerinde durmak gerektiğini düşünüyorum. Panik atak, ani ve şiddetli yaşanan, bir takım bedensel ve bilişsel belirtilerin oluşturduğu bir anksiyete durumudur. Ataklar yoğun korku ve endişe hali ile başlar. Kişinin düşünceleri başına gelen bu durumun felaketle sonuçlanacağı yönündedir. Düşüncelerin felakete sürüklenmesi ile korku ve kaygı en yüksek düzeye ulaşır. Tabloya nefes darlığı ve boğuluyormuş hissi, çarpıntı, baş dönmesi, titreme, terleme, bulantı, göğüs ağrısı gibi fiziksel belirtiler hakimdir. Kaygı düzeyinin yoğun olduğu ataklarda kişi çevresini gerçek dışı algılayabilir. Atak sırasında ortaya çıkan çarpıntı, nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi bedensel belirtiler nedeni ile bireyler çoğu zaman kalp krizi geçirdiklerini düşünürler. Bunun yanında aklını yitirme, toplum içinde kontrolünü kaybetme, ölüm korkusu gibi bilişsel belirtiler de yaşanır. Panik atağı genellikle on-on beş dakika içinde sonlanır. Kişiye göre atakların şiddeti ve sıklığı değişkenlik gösterir. Panik atakların devamlılığı ile ilgili en önemli göstergelerden biri, hastada beklenti anksiteyesinin varlığıdır. Beklenti anksiyetesi kişinin yeni bir panik atak geçirebileceği korkusu yaşamasıdır. Bu korku nedeniyle bedende oluşan en ufak bir belirtiye karşı duyarlılık gelişir ve bu belirtilerin yanlış değerlendirilmesiyle yeni bir atak geçirilmesi kolaylaşır. Örneğin hastalar solunumlarını artıran durumlara odaklanmaya başlar, spor yaparlarsa neler olabileceğini önceden düşünürler. Hastaların bir kısmında atakların devamlılığı halinde, güvenlik önlemleri alır. Yani, atak geçirirken yardım almanın kolay olmayacağı yerlerden, durumlardan kaçınmaya başlarlar. Çarşıya, pazara, sinemaya gitmek, uzun yola çıkmak, hastanın yanında biri olmadan imkânsız hale gelebilir. Bu davranış biçimi döngünün kısırlaşmasına sebep olur. Panik ataklar sıklaşmaya, sıklaştıkça kaçınmalar
artmaya başlar. Panik atak oluşumunun temelinde genetik faktörler yatabileceği gibi, stresli yaşam olaylarına maruziyet, çocukluk çağı travmaları, anksiyete duyarlılığının yüksekliği ve hastanın bedensel belirtilere olumsuz anlam yükleyişi yatmaktadır. Panik bozukluğu tedavi edilmediği takdirde hastanın hayatını olumsuz biçimde değiştirmektedir. Psikiyatri hekimi gözetiminde ilaç tedavisi ve psikoterapi ile kısa sürede olumlu sonuçlar alınabildiği unutulmamalıdır.