Partnerimize Nasıl Bağlanırız?
Yazar Dila Hotlar • Psikolog • 17 Mart 2020 • Yorumlar:
Bağlanma teorisi, genlerimize işlemiş yakınlık kurma ihtiyacını ele alır. John Bowlby’ın dahiyane fikri, evrimsel olarak hayatımızdaki bazı bireyleri seçip ayırmaya ve değerli kılmaya programlı olduğumuzu ortaya çıkardı. Aslında özel birine yakın olma ihtiyacı o kadar önemlidir ki beynimizde bağlanma figürlerimizle bağlantı kurma ve bunu düzenleme için özel bir biyolojik mekanizma var. Bağlanma sistemi adı verilen bu mekanizma, sevdiklerimizin yanında güvende olmayı ve korunmayı sağlayan davranış ve duygulardan oluşur.
Bağlanma davranışını başka bir bireyde yakınlık arama ve sürdürme olarak tanımlayabiliriz. Bağlanma davranışını çiftleşme davranışı ve ebeveyn davranışı ile eşit öneme sahip bir sosyal davranış sınıfı olarak görülür. Bağlanma davranışı ve ayrıca bakıcılık davranışı memelilerin tüm türlerinde mevcuttur. Gelişimde bazı aksilikler olmadığı sürece bağlanma davranışı başlangıçta daima anneye yönelir.
İnsan olmayan primatlarda bebeğin anneye yapışması doğumdan hemen sonra görülürken, insanlarda bebek annesinin çok yavaş farkına varır. Ainsworth’un araştırma bulgularına göre çocukların küçük bir azınlığı dışında herkeste bağlanma davranışı altı aylıkken açık bir şekilde mevcuttur ve sadece anne odadan ayrıldığında çocuğun ağlamasıyla değil aynı zamanda gülümseme, kollarına atlama, sevinç çığlıkları atma gibi davranışlarıyla da bu bağlanma davranışının gözlenebilir.
Ainsworth, bir bağlanma figürünün odadaki varlığının, çocuğun daha önceden bilmediği bir ortama katılmasına ve güvenle araştırmasına yettiğini görmüştü. Bu varlık güvenli dayanak olarak biliniyor. Bir çocuğun keşfetmesi, gelişmesi ve öğrenebilmesi için güvenli dayanak ön koşuldur. Yetişkinlikler olarak ise oyuncaklarla oynamayız ama dünyayı keşfetmemiz, alışılmışın dışında ve zor durumlarla baş etmemiz gerekir. İşimizde başarılı, hobilerimizde sakin ve ilham dolu, çocuklarımız ve partnerlerimiz konusunda da şefkatli olmak isteriz. Güvende hissedersek, tıpkı yabancı ortam testindeki çocuğun, annesi yanındayken hissettiği gibi, dünya ayaklarımızın altında olur. Peki ya güven hissimiz eksikse? Bize en yakın kişinin, partnerlerimizin bize inandığından, desteklediğinden, ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olacağından emin değilsek odaklanabilmek ve hayata karışmak bizim için zorlaşır. Yani insan olarak büyümek ve gelişmek için güvenli bir dayanaktan güç ve rahatlık almaya ihtiyacımız olduğu doğrudur. Bunun gerçekleşmesi için de bağlanma sistemimiz sakin ve güvenli olmalıdır.
Bağlanma davranışının türleri hakkında literatürde farklı tanımlamalar olsa da ben bağlanma davranışının üçe ayrıldığı bağlanma yaklaşımıyla bakmayı tercih etmekteyim.
Kaygılı Bağlanma: Bu bağlanma tarzında hem benlik hem de başkaları algısı olumsuzdur. Bu kişiler çocukluklarında yakınlık ve temas arasında kararsız, kaygılı çocuklardır. Kaygılı bağlanma stiline sahip insanlar, diğerlerinden çok daha hızlı harekete geçerler. Çok fazla detay fark ederler ve partnerlerinin beden dili olumsuz ya da reddeder şekilde olduğunda bunu hissederler. Sistem harekete geçtikten sonra düşünceleri tek bir amaç için çalışır: partnerleri ile yakınlığı yeniden kurmak. Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin kaygılı bağlananları çekici bulduğu görülmüştür.
Kaçınmalı Bağlanma: Bu bağlanma stiline sahip kişiler kendilerini ve başkalarını genelde olumsuz görme eğilimindedirler. Yakın ilişki kurma konusunda çok başarılı olduklarını söylemek güçtür. Bu bağlanma stiline sahip olan çocuklar genelde kısa bir ayrılıktan sonra anneyle birleşme konusunda kaçınmalı davranan, zaman zaman bir yabancıya anneden daha dostça davranan çocuklardır.
Kaçıngan bağlanma stiline sahip insanların yaşam ve ilişki yolculuklarında mecazen yalnız yolculara benzetebiliriz. Bu kişiler bir ilişki, hatta kendini adadığı bir ilişki içinde olsa da diğer flört adaylarını belli bir mesafede tutacak şekilde davranırlar. Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler ilişki içinde dahi kendini yalnız hissederler.
Güvenli bağlanan kişiler partnerlerini kusurlarıyla birlikte kabul ederken, kaçınganlar için bu tür bir tutum büyük bir mücadele demektir. Kaçıngansanız, partnerinizle bağ kurarsınız ancak daima zihinsel bir mesafe ve kaçış planı mevcuttur. Birlikte iken tam ve yakın hissetmek-bir yuva bulmanın duygusal karşılığı- sizin için kabul edilmesi zor bir durumdur.
Bir kaçıngan olarak zihniniz, ilişkiler konusunda partnerinizle bağınızı koparmanıza yol açan ve mutluluğunuza engel olan inanç ve algılar tarafından yönetilir.
Güvenli Bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip bireyler hem kendilerini hem de başkalarını genelde olumlu olarak görürler. Yakın ilişkilere değer verirler, bu tür ilişkileri başlatmakta ve sürdürmekte başarılıdırlar. Ancak bu ilişkiler sırasında kişisel özerkliklerini yitirmemeyi de başarırırlar. Bu bağlanma stiline sahip kişiler çocukluklarında oyun sırasında aktif olan, anneyi güven üssü olarak kullanıp keşfe çıkan çocuklardır.
Güvenli bağlanan kişiler partnerlerinin sevecen ve duyarlı olmasını beklerler ve sevgilerini kaybetmekten pek endişe etmezler. Yakınlık ve samimiyet konusunda rahat davranır, ihtiyaçlarını dile getirmekte, partnerlerinin ihtiyaçlarına karşılık vermekte zorlanmazlar. Bu kişiler, duyarlı ve empatik bir şekilden -ve daha da önemlisi uyumla- duygularını sizinle paylaşır. Böyle bir partner kişiyi duygusal bir koruma kalkanı ile çevreler, böylece dış dünyayla yüzleşmek çok daha kolay hale gelir. Bu niteliklerin ne kadar büyük nimet olduğunu ise ancak yokluğunda fark ederiz.
Peki bu güvenli bağlanma nereden geliyor? Daha fazla araştırma yapıldıkça, güvenli bağlanmanın tek bir kaynaktan gelmediğine dair kanıtlar artıyor. Duyarlı ve ilgili, çocuğa güvenli bir hayat sağlayan ebeveyn denklemi tek boyut sunmakta; ancak bu bağlanma stilini birçok etken mozaik gibi bir araya gelerek oluşturuyor; ebeveynlerimizle ilk ilişkimiz, genlerimiz ve yetişkinlikteki romantik deneyimlerimiz. Yetişkinlerin yüzde 70-75’i hayatlarının farklı noktalarında aynı bağlanma kategorisinde kalıyor. Öte yandan nüfusun kalan yüzde 25-30’unun bağlanma stilinde değişim olduğu belirtiliyor. Araştırmacılar bu değişimi, yetişkinlikteki romantik ilişkilerin bağ kurmaya dair en temel inanç ve tavrımızı değiştirecek kadar güçlü olmasına bağlıyor. Ve bu değişim her yönde olabilir.
Yakın ilişkiler, psikolojik iyilik halinin en önemli belirleyicilerinden biri olarak görülür. Yakın, istikrarlı ve uzun süreli ilişkiler kurmak ve sürdürmek yetişkinin kişilik gelişimi süreçlerinin en önemli görevlerindendir. Yukarıda bahsettiğimiz içsel işleyiş modelleri çocuklukta oluşur ve sonradan değişmediği sürece yetişkinlikteki algısal ve bilişsel süreci; dolayısıyla davranışları ve yetişkinlikte kurulan ilişki kalitesini doğrudan etkiler.
Cohn ve arkadaşları tarafından yapılan bir çalışmaya göre; güvenli bağlanan yetişkinlerin çift etkileşiminde duygularını daha iyi düzenleyebildiği, daha uyumlu ve daha az çatışmalı ilişkiler kurdukları bulunmuştur. Ayrıca partnerlerden en az birinin güvenli bağlandığı durumda daha yüksek evlilik uyumu görülmüştür. Bu konuda yapılan çalışmalardan ortaya çıkan en kayda değer sonuçlardan biri güvenilir bağlanmanın yüksek evlilik uyumu ile ilişkili olduğu sonucudur.
Güvenli bağlanan bireyler sevgi ilişkilerini; mutlu, arkadaşça ve güvenli olarak tanımlamışlardır. Eşlerini eksiklerine rağmen olduğu gibi kabul ederler ve desteklerler. Diğer bağlanma stillerine sahip kişilere oranla daha uzun süreli ilişkiler sürdürdükleri görülmüştür. Kaygılı bağlanan kişilerin ilişkileri yakınlığa dair korku ve uzaklığa dair rahatsızlıkla karakterizeyken; kaçıngan bağlanan kişiler bireyler sevgiyi takıntı, cinsel çekim ve kıskançlık olarak tanımlamaktadırlar.
Bağlanma stillerine bakıldığında, çift terapilerinde çatışmalı ilişkilerin en önemli yoğunluğunun kaygılı-kaçıngan birlikteliğinin olduğunu görürüz. Bu tür bir ilişki modeli her iki taraf için de çok alışıldık, tanıdık gelse de (çünkü neredeyse tüm ilişkileri bu ilişki paternine sahiptir) aslında her iki tarafın da doyum oranının düşük olduğu bir ilişki modelidir. Yukarıda bahsedildiği gibi bağlanma stilleriniz bir kez oluşan ve asla değişebilirliğin mümkün olmadığı bir süreç değil. Ancak kişilerin bu konuda farkındalığının artması ve daha farklı bir ilişki paterninin mümkün olabileceğini görebilmesi gerekir. Bu noktada sürekli aynı ilişkileri yaşadığınızı ve aynı noktalardan kırıldığınızı hissediyorsanız bağlanma modelinize bakmanızın önemli olduğunu ifade edebilirim.