Psikonöroimmünoloji

Yazar İbrahim Mayda • 21 Mayıs 2024 • Yorumlar:

“PARÇALAR ÜZERİNDE NE KADAR ÇALIŞIRSAK ÇALIŞALIM, HİÇBİR ZAMAN BÜTÜNÜ ANLAMAMIZ MÜMKÜN OLMAYACAKTIR” Psikonöroimmünoloji genel anlamda Sağışıklık sistemi, Sinir sistemi, Sindirim sistemi, Hormon sistemi ile insan psikolojisi arasındaki bağlantıları inceleyen bir bilim dalı olarak 1950 yıllarda ortaya çıkmıştır. Psikonöroimmünoloji kelimesi, New York Rochester’daki Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi’nin psikiyatri bölümünde bir araştırmacı olarak çalışan Robert Ader tarafından tıbbi literatüre eklenmiştir. Ader yaptığı araştırmalarda stres, anksiyete, depresyon gibi durumların zihinsel ve çevresel faktörlerin bağışıklık sistemini etkilediğini göstermiştir. Daha sonraları bağışıklık sistemi ile diğer zihinsel ve ruhsal süreçler arasındaki etkileşimleri keşfeden yüzlerce araştırma gerçekleştirilmiştir.

Osteopati’ de hareket yaşam demektir, hareketin kısıtlandığı yerde sorunlar başlar, işte bu nedenle hastalıkların kökeninde hareket sistemindeki aksaklıkları, eklemleri, kasları, omuriliği içeren kas ve kemik yapısının oluşturduğu sorunları tespit edip doğal yollarla terapi etme sanatıdır. Genel de ilaç kullanmadan invazif olmayan el terapi biçimiyle terapi yapılır. Buradaki amaç vücudun sinir, dolaşım ve lenf sistemlerini olumlu yönde etkileyip bireyin sağlıklı olarak iyileşmesini sağlamaktır.Vücudumuzdaki sistemler kendi aralarında ilişkilidir ve Osteopat diğer vücut sistemlerindeki dengesizliklerinde yansıdığı iskelet sistemi üzerinde odaklanır.

Psikonöroimmünoloji kişiye özel bir terapi yöntemidir. Normal şartlarda insan vücudu her sorun veya hastalıkla mücadele edecek kadar güçlüdür, eğer bir hastalık sözkonusu ise altında yatan sebepler tespit edilip terapi süreci belirlemek için bir yol haritası çıkarılır. Yani daha önceden yaşanmış ve iyileşmemiş veya terapi edilmemiş bir travma olma ihtimali yüksektir,dolayısıyla bu travmanın sebep olduğu durumlar tespit edilir, çocuklukta yaşanan bir korku ileride kendini astma olarak gösterebilmektedir.( Korku anındaki nefes alma sıkıntısı ile astım olan kişinin nefes alması birbirine oldukça benzerdir.)Klasik Tıp bir kişide diyabet varsa tıp diyabetin varlığıyla ilgilienir, oysa Psikonöroimmünoloji hastalığa bir film gibi bakar yani hastalık Psikonöroimmünoloji’de filmin son sahnesidir. Yani örneğin kişide diyabet varsa bu kişi diyabet olana kadar neler yaşadı, ilk önce ne oldu sonrasında hangi hastalıkları geçirdi de diabet gelişti ona bakar. Yani hastalığın sebebi ve gelişme yollarıyla ilgilenir.terapide ise hastalığın sebebini ve gelişim yollarını birlikte çözer. Semptomatik (semptomlara yönelik) terapi değil sebebe yönelik terapi yapar.Her ne kadar pek çok bilim insanı ilk başta PNI’nın bulgularını kuşkuyla karşılamış olsa da, 21. yüzyılın başlamasıyla bu alan geniş ölçüde güvenilirlik kazandı. Hala pek çok yeni araştırma yürütülmektedir ve PNI’ya ithaf edilmiş birçok akademik yayın vardır. 21. yüzyılın ilk yıllarında ABD Halk Sağlığı Servisi PNI alanında yüzlerce araştırmaya ödenek vermiştir. PNI bilhassa, kanserli ve depresyonlu hastalarla ilgilenen araştırmacılar ve bakıcılar için aydınlatıcı olmuştur.

PNI'nin kullanılabileceği durumlar; - Depresyon - Kilo kontrolü - İnsülin Direnci - Diabet - Polikistik Over Sendromu - Ankilozan Spondilit - Romatoid Artrit - Sistemik Lupus Eritamatus - Astım - Alerji - Otizm - Gastrit - Multiple Skleroz - Sedef - Ülseratif Kolit - Chron Hastalığı - Kronik Yorgunluk Sendromu - Dermatid - Psoriasiz - Migren - Ürtiker - Egzama - Fibromyalji - İrritabl bağırsak hastalığı son 50 yıl içinde psikolojik etkenlerle bağışıklık sistemi faaliyeti arasındaki bağlantıyı açıkça inceleyen bir bilim dalıdır ve üç boyutu vardır: Psikolojik boyutu, nörolojik boyutu ve immünolojik boyutu.Psikolojik kısım, hayatın zor olaylarına ya da duygusal acıya tepki olarak yaşanan strese gönderme yapar. İnsanlar yaşamlarının artık idare edilemeyeceğini ya da neşeden çok acıya neden olduğu duygusuna kapıldıklarındaki kısımdır. Nörolojikkısım, noradrenalin ve kortizol gibi stres hormonlarının salgılanmasıdır. Bunlarda sinir sistemini harekete geçirir. Kalp atışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir ve çaba harcamaya hazır olmaları ya da saldırıyı savuşturmak için kasları gerer. Bu tepki ‘Savaş ya da Kaç’ olarak da adlandırılır.Nörolojik kısım ve bilinçdışı stres reflekslerini harekete geçiren kimyasal maddeler bağışıklık hücreleri üzerinde de etkili olur. Akyuvarların yüzeylerinde stres hormonlarının varlığını saptayan ve kan dolaşımında bu hormon düzeylerinin dalgalanmasına göre tepki veren reseptörler vardır. Bu hücrelerin bazıları enflamatuar, sitokin ve kenokinleri serbest bırakarak tepki verir. Doğal katil hücreler, noradrenalin ve kortizol tarafından bloke edilir ve virüslere ya da öncül kanser hücrelerine saldırmak yerine edilgen bir biçimde kan damarlarının çeperine yapışık kalırlar (immünolojik kısım).

Stres Faktörleri

STRES Zorlanma ve uyum gösterme süreçleri içerisinde ortaya çıkan karmaşık, duygusal, davranışsal tepkiler ile bu tepkilerin bağlantısıdır. Bu tepkilere potansiyel olarak yol açan koşullar psiko-sosyal stres vericiler olarak ele alınmıştır. Bu açıdan bakıldığında ‘stres’ organizmanın bedensel ve ruhsal sınırlarının tehtit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan, yansımasının fizyolojik, psikolojik ve sosyal düzeylerde gösteren bir durumdur. STRESİN FİZYOLOJİK BOYUTU Stres ister insanın gerçek bir tehlikeyle karşı karşıya kalmasının sonucunda ortaya çıksın, ister herhangi bir durum veya uyaran kişi tarafından tehtit olarak algılansın, sempatik sistemin faaliyeti önemli ölçüde artar. Sempatik sistemin gerçekten tehlike olan veya kişi tarafından tehlike olarak yorumlanan durumlardaki faaliyeti fizyolog Walter Cannon tarafından ‘savaş veya kaç’ tepkisi olarak ayrıntılı bir biçimde anlatılmıştır. Modern tıbbın klasikleşmiş öğelerinden biri olan ‘savaş veya kaç’ tepkisi organizmanın son derece yüksek bir enerji boşalımını ve fiziki mücadelesini içeren ve bir dizi bedensel değişikliğe sebep olan tepki zinciridir. ORGANİZMANIN TEPKİLERİ Stres bireye özgü farklılıkları gösteren psikolojik süreçler tarafından yönlendirilir. Bir tehtit algısı oluştuğu zaman; çok temel ve değişmez bir mekanizmaya bağlı biyokimyasal maddeler aracılığıyla anatomik yapılar üzerinden çalışan fizyolojik bir tepki oluşur. Strese yol açan uyaranı taşıyan sinirler bu uyaranı ‘hipotalamus’a getirirler. Hipotalamus özelleşmiş stres tepkisinin hormonlarla ilgili yönünü ve otonom sinir sistemini kontrol eder. Bu merkezde sinir sisteminden, iç ve dış kaynaklardan gelen bilgiler toplanır, yorumlanır ve her yöne giden sinir sistemi fonksiyonları düzenlenir. Hipotalamus. Otonom sinir sistemi ve hormon sisteminin özelleşmemiş stres tepkisini vermesi konusunda esas rolü oynar. Eğer stres durumu çok uzun süre devam etmezse strese verilen tepki otonom sinir sistemi düzeyinde kalır. Stres durumu uzun süre devam ettiği takdirde hormon düzeyi, başka bir deyişle bu faaliyeti sürdüren hipofiz bezi devreye girer. Yukarıda da belirtildiği gibi otonom sinir sisteminin sempatik bölümü doğrudan doğruya düz kaslara ve iç organlara ulaşır ve kalp vurum sayısının, kan basıncının yükselmesi gibi bedensel değişikliklere yol açar. Aynı zamanda adrenalMualla’yı uyarır ve kan dolaşım sistemine adrenalin (epinefrin) ve noradrenalin (norepinefrin) boşalımının düzenlenmesinden sorumludur. Adrenalinin, kaslar ve organlar üzerine etkisi, sempatik sistem üzerinden gelen etkinin aynısıdır. İki kanaldan kaslara ve organlara ulaşan bu uyaranlar uyarılmayı ve canlanmayı devam ettirir.Öte yandan adrenal medulla’nın uyarılmasıyla boşalan noradrenalin karaciğerden şeker salınımına yol açar. Hipotalamus’un ikinci fonksiyonu adrenokortikal sistemi harekete geçirmektedir. Bu hareket hipofiz bezinin sinyalleriyle adrenokortikotropik hormonunun (ACTH) salınımına yol açar. ACTH vücudun en temel stres hormonudur. Bu hormon adrenal bezin korteks’inden glikokortikoidlerin salgılanmasının sağlar. Bu da stres tepkisini başlatan temel faktördür ve en önemli etkenlerden biride kortizol salınımının başlamasıdır. Kan ve idrardaki kortizol düzeyleri çoğunlukla fizyolojik ölçümlerden biri olarak stres düzeyini belirlemede kullanılır. ACTH aynı zamanda endokrin bezlerinden 30’a yakın hormon salınımı olduğunu da gösterir. Bunların her biri vücudun acil durumlardaki uyumunda rol oynar.

İdeali Kombine Tedavi

Selülitin pek çok kolaylaştırıcı ve artırıcı nedeni olmasından dolayı tedaviler de multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Tek bir tedaviden ziyade kombine tedavi modelleri tercih edilir.

İlk yapılması gereken; yaşam tarzında birtakım değişiklikler yapmak ve selüliti artırıcı faktörleri ortadan kaldırmaktır. Uygun diyet programları ve egzersiz uygulamak, ilaç kullanımına (özellikle hormonal ilaçlar) anksiyete ve stres kontrolüne dikkat etmek, sigara ve alkolden uzak durmak gerekir.

Mezoterapi derinin orta tabakasının tedavi yöntemidir. Bu tedavide yağ yakıcı, dolaşım ve mikrosirkulasyonu düzenleyici, oksijenlenmeyi artırıcı pek çok aktif madde direkt olarak problemli bölgeye lokal olarak uygulanır.Selülit tedavisinde ultrason, termoterapi gibi yüksek frekanslı, termik ve vazodilatatör etkili yöntemler de kullanılır. Ayrıca pressoterapi denilen, havalı bir masaj aleti içeren bir fizyoterapi yöntemi de selülit tedavisinde destek tedavi amacıyla uygulanabilir.

Lenfatik drenaj tekniği de; lenfatik akımı uyararak hafif ve ritmik basınçlar kullanılarak uygulanıyor. Bu yöntem, eğitimli ve uzman kişiler tarafından, lenfatik akım yönünde uygulanırsa, ödemi de azaltarak selülit tedavisine destek olmaktadır.Vücudun bitkisel ekstreler, yosun ve çamur gibi değişik maddelerle ve emdirilmiş sargılarla kaplanma işleminde; bu maddelerin zayıflatıcı ve vücut şekillendirici etkileri, vücut ölçülerinde azalmaya neden olan terleme ve basıncın kombine etkisindendir. Genellikle sıvı kaybına bağlıdır ve geçicidir. Derinin nemlenmesi için yararlı olmakla birlikte selülitte etkisi yoktur.Topikal, transdermal ve sistemik olarak kullanılan birtakım ilaçlar da selülit tedavisinde kullanılmaktadır.

Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır, tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Yazar

İbrahim Mayda Fizyoterapi Ve Rehabilitasyon Fzt.

Randevu al Profili görüntüleyin

Yorumlar: (0)