Psikoterapi Nedir?
Yazar Bengisu Nehir Aydın • 22 Ocak 2024 • Yorumlar:
Psikoloji, duygu, düşünce, beden duyumu, bellek, dikkat vb. unsurlarının davranış üzerindeki etkisini inceleyen bir bilim dalıdır. Pek çok başka alanla disiplinler arası olarak geniş bir uygulama alanı bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını klinik psikoloji, adli psikoloji, nöropsikoloji, trafik psikolojisi, gelişim psikolojisi, sağlık psikolojisi, örgütsel psikoloji, sosyal psikoloji şeklinde sıralayabiliriz.
Psikoterapi ise zihin ve bedenin bir bütün olduğundan hareketle duygu, düşünce, beden duyumu, davranış arasındaki ilişkinin, kişinin yaşamının doyumlu hale gelebilmesi ve duygu durumun değişimi için farkındalık temelli incelendiği bir tedavi alanıdır. Ancak duygularımızın, beden duyumlarımızın, diğer insanlarla ilişkilerimizin, tepkilerimizin, çok eskiden beri benimsediğimiz ve değişmesi zor görünen katı inançlarımızın ve bunların arasındaki bağlantıların, ihtiyaçlarımızın farkında olursak şu anda bulunduğumuz durumdan farklı bir noktada olup olmamaya karar verebiliriz. Bu da beraberinde sorumluluğu getirmektedir. Çift, aile, iş, arkadaş ilişkilerinde, kişinin kendisiyle olan ilişkisinde sorumluluk almak çok temel ve ilerletici bir noktadır.
Terapistin görevi farkındalık süreci ve devamında eşlik etmek, rehber olmaktır. Memnun olunmayan durumun ayrıntılarını inceleyip anladıktan, bunun ne işe yaradığının farkına vardıktan sonra, sorumluluk alarak harekete geçilebilir – amaca yönelik planlamalar yapılabilir - ve hedeflenen unsur ile temas edilerek bir doyum elde edilebilir. Bu ihtiyaç döngüsünün gün içinde yüzlerce kez gerçekleştirildiği durumlar vardır ancak daha karmaşık ve sabitleşmiş davranış kalıplarının, katı alışkanlıkların egemen olduğu alanlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bunların yer etmesi çok küçük yaşlardan itibaren başlar ve çevremizden öğrenerek, model alarak içe aldığımız yargılar, kurallar, kendimize yönelik eleştiriler, değersizleştirmeler, engellemeler, kendi davranışlarımızı sürekli izlememiz, kendimizde var olan özellikleri kabul etmememiz gibi ilişki kurma biçimleriyle birleştiğinde başta çözülmesi çok zor bir düğümmüş gibi görünebilir. Bunlara bir de insan olmanın doğal özelliklerinden olan yalnız kalma, beğenilmeme, onaylanmama korkuları da eklendiğinde gerektiğinde çevremizden ayrışma, gerektiğinde bir arada bulunma dengesi de bozulabilir ve bizi hareketsiz bırakabilir.
Tüm bunların üstesinden gelebilmek için kişisel ve çevresel destek alma becerilerini geliştirmek, çevreyle temas halinde olabilmek terapi ile mümkündür. Temas bozuklukları kısa sürede ortaya çıkmadığı için tersine çevrilmesi de psikoterapi aracılığıyla, gerekli terapi eğitimlerini ve süpervizyonlarını yetkin uzmanlardan almış olan bir psikolog eşliğinde birkaç seanstan daha uzun bir süre gerektirebilir. Farkındalık ve sorumluluk aynı frekansta buluştuğunda ise daha doyumlu ve özgür, kaygının yönetilebildiği, ihtiyaçların karşılanabildiği bir yaşam beraberinde gelecektir.
Bütün bunların sonucunda söyleyebiliriz ki sadece hasta olanlar psikoterapiye gitmez, büyüme ve gelişme hedefi olan, yaşamından keyif almak isteyen herkes danışan olabilir.