Rodin & Michelangelo Ruhuyla Çocuk Yetiştirmek
Yazar Ebru Zorlutuna • Psikolog • 16 Ağustos 2021 • Yorumlar:
Çocukların davranışlarını şekillendirmek ya da yeni davranışlar öğretmek ne kadar zaman alır? Zaman bazında düşündüğümüzde elbette herkes uzun bir zaman diyebilir. Sadece çocukların değil yetişkinlerinde alışkanlıklarını bırakması oldukça zor ve uzun zaman alır. Çocukların davranışlarını şekillendirme sürecinde aileler, öğretmenler ya da uzmanlar önemli bir role sahiptir. Bir çocuk, ailesiyle başlayan hayat serüveninde temel davranışlarını öğrenir. Belirli yaşa geldiğinde ise ilk sosyal deneyimi olan okulla devam eder. Günün uzun zamanını öğretmeninin ve arkadaşlarının yanında geçiren çocuklar bir çok yeni davranış kalıpları öğrenmeye başlar. Aileler kadar öğretmenlerin de çocukların davranışlarını şekillendirme de olumlu ya da olumsuz etkisi vardır. Çocuk gelişimi düşünüldüğünde aslında tek odaklanılan “davranışlar” oluyor. Çocuklar kabul edilir davranışlar gösterdiğinde her şey uyum içinde gidiyor. Fakat kabul edilemeyen davranışlar ortaya çıktığında çoğu aile ya da öğretmen nasıl davranması gerektiği konusunda zorlanabiliyor. Kriz yönetimi konusunda başarılı olan öğretmen ya da aileler süreci yakından takip ederek iyi yönetebiliyor. Bunun tam tersi durumda ise sorunun kaynağına inmeden, çocuğun ihtiyacına odaklanmadan “hemen” çözülmesi için yanlış adımlar atılabiliyor. Maalesef ki çoğu aile ya da öğretmen bir “hemen” psikolojisine girerek durumu daha da çıkmaz hale getirebiliyor. Biri bize “hemen sigarayı bırak”, “hemen araba sürmeyi öğren”, “hemen dans et”, “hemen tırnak yemeyi bırak” dediğinde nasıl hissederiz? İlk duygumuz “kaygı” olabilir. “Eyvah ben bundan hemen nasıl vazgeçerim?” Ya da “Ben bunu 2 günde nasıl öğrenirim?” İşte çocuklarda böyle biz elimizde olmadan onlardan hemen gerçekleştirmesi gereken şeyler bekliyoruz.
Rodin ya da Michelangelo’yu düşünün; eserlerine “bir günde olun” ya da ”hemen olun” demedi. Belki de her gün tek tek dokunuş yaparak ve yeni bir şey keşfederek o eserleri tamamladılar. Süreçteki emek, bekleyiş, yılmadan devam ediş, milim milim işleyiş ancak öyle bir sonuç yaratabilirdi. Çocuklardaki davranış değişikliğini de buna benzetebiliriz. Anne babalar ya da eğitimcilerde adeta bir heykeltıraş gibidir. Heykeltıraş, çamuruna her dokunduğunda ya da mermerine her vuruşunda hemen bir heykel oluşturmadı. Heykeli tamamlayacak en ufak dokunuşundan birini yaptı. Daha bunun gibi defalarca dokunması gerekti. Çocukları yetiştiren herkes bir heykeltıraşsa adeta bir Rodin ya da Michelangelo ruhunu taşımalıdır. Çocuklar, heykeltıraş ruhuyla yetiştirilmelidir. Maalesef ki, çoğu aile ya da eğitimci davranış değişikliğinde bu ruhu unutabiliyor. Belki böyle bir toplumda yetiştirildiğimizden de kaynaklanabilir. Bir sorun ortaya çıktığında hemen çözülsün istiyoruz. Fakat bu, çocuk yetiştirmek olduğunda bazı sıkıntılar yaratabilir. Bir çocuğun davranışının hemen değişmesini bekleyen bir anne, baba ya da eğitimci tıpkı Rodin’in “Düşünen Adam” heykelini bir günde yapmasına benzer. Hatta yapmasına değil hiç dokunmadan “hadi hemen ol” demesi gibidir. Çocuklardan hemen olmasını istediğiniz şeyleri düşünün. “Hemen okula alışsın”, “Ağlamadan girsin.”, “Okulda yemek yesin”, “Okulda uyusun”, “Tırnak yemesin”, “Parmak emmesin”, “Hemen tuvalete alışsın”, “Kurallara uysun”... Yıl içerisinde bunları çok duyarız. Oryantasyon sürecini ele alırsak bunların hemen olmasını beklediğimiz günler olabilir. Fakat şu bilinmelidir ki; sürecine emek verilmeyen hiç bir şey bizi sonuca götürmez. Çocuklar, hemen yemek yemeyi bilmiyor, konuşmayı da, alt ıslatmamayı da.. Bu süreçte onlar üzerinde “sonuca git” ya da “artık bunu başardığını görmek istiyorum” mesajı çocukların yetersiz hissetmesine neden olmaktadır. Ve beklenen sonuç çok sağlıklı olmamakla birlikte çoğu kez de hiç gelmeyebilir.
Bunu her davranış için düşünebiliriz. Fakat sürecimiz oryantasyon olduğu için çocukların birden okula alışmasını beklememek gerekir. OlEn azından bugünden itibaren “çocuğum ne zaman okula alışacak?” Sorusunu kullanmayarak bu süreci daha rahat geçirebilirsiniz. Bu sorunun sürece katkısı olmadığı gibi işlevselliği de yoktur. Bu sorular ilk önce sizi, ardından çocuğunuzu kaygılandırabilir hatta öfkelendirebilir. Bu soruyu her sorduğunuzda çocuğunuz yapamadığı bir şey ile her sabah yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bir çocuğun ilk zamanlar ağlaması kesinlikle problem değildir. Her çocuğun ayrılıkla baş etme becerisi ya da toleransı birbirinden farklı olabilir. 0-10 arasında bir çizgi düşünün. 10, çok- 0, hiç olarak belirlenen bu çizgide bazı çocukların baş etme derecesi 8 iken, bazılarının ise 2 olabilir. Baş etme becerilerimiz ya da nasıl baş ettiğimiz geçmiş yaşantılarımızla, mizacımızla, kişisel farklılıklarımızla doğrudan ilişkilidir. Baş etme becerisi “2” olan yani baş edemeyecek kadar az olanla, “9” derece baş eden bir çocuğu asla bir tutamayız. Geçmiş yaşantılarını, aile tutumlarını, genetik yapısını, mizacını, kişisel farklılıklarını göz önüne getirmeden yapılmış yanlış bir saptama olur. Oryantasyon sürecini ve sonrasını bir de bu açıdan değerlendirmek farklı bir bakış açısı kazandırabilir. Sorunlara saplanıp kalmak, hep aynı açıdan bakmak, yorumlamak çözüm yerine çıkmaza sokabilir. Parmak emen bir çocuğa sürekli “çek elini ağzından” demek sorunu çözmez. Aksine davranışı şiddetlendirir. Çocuklarda yoğun bir öfke de yaratabilir. Çocuklara “çek elini ağzından”, “vurma”, “ısırma”, “elleme”, “koşma”, “ağlama”, “sinirlenme”, “bağırma” vb. Bir çok yönergenizde ne kadar başarılı oldunuz? Ya da bunları çocuğunuza ya da öğrencinize söylediğinizde “Hemen uydu mu?” Yoksa “Tam tersini mi yaptı?”. Muhtemelen ilk dediğinizde etkisi oldu, sonrasında duymazlıktan geldi ve ardından şiddetini arttırarak yaptı. Sonuç olarak enerjinizi boşa tükettiğiniz ve işlevsel olmayan bir çok söz sarfettiniz. İlk zaman yumuşak ses tonuyla söylediğiniz bu sözler, bir süre sonra yerini yüksek sese bıraktı ve çocuk karşısında oldukça sinirli bir ebeveyn ya da öğretmenle karşı karşıya kaldı. Mesleki deneyimler sonucu bu sürecin çoğu zaman bu şekilde bir yol aldığını biliriz. Yaptığımız tek hata var belki de... Bir şeyler “hemen” değişmesini beklemek. Emek vermeden, sabretmeden , uğraşmadan, beklemeden ve zaman vermeden yeni bir davranış beklemek ancak bir mucize olurdu. Bir Rodin gibi çamuruna her dokunuşunun bir şahesere dönüşeceği umuduyla ilerlemek gerekir.
Bir davranışın değişeceğine inanmayan aile ya da öğretmenin kehaneti mutlaka gerçekleşir. Bu kehaneti gerçekleştirecek olanlar da çocuklardır. “Bu çocuk zaten değişmez” dediğinizde çocuk da onu gerçekleştirmek için elinden geleni yapabilir. Çocuklarınıza verdiğiniz mesajlara ya da onlar hakkında inandıklarınıza çok dikkat edin. Olumsuz davranış gösteren çocukların çoğunda şu inanç vardır: “Ben kötü biriyim”. Çocuk şuna inanmıştır ben zaten kötüyüm, davranışlarım da kötü, sevilmiyorum. “Kötü biriysem kötü davranmalıyım” şablonu oluştuğunda davranışlar da şiddetini arttırmaya başlar. Çocuklardan davranışlarını hemen değiştirmesi beklenildiğinde kendilerini engellenmiş hissederler. Bu kısır döngü içerisinde sizin bilmediğiniz bir çok inanç geliştirirler. “Hemen” psikolojisi çocukların ruhunu yaralayarak çaresiz hissettirebilir. Oysa ki çocuklara zaman verilerek, olumlu davranışlarına odaklanılarak, kaynakları güçlendirilerek, yapamadıklarıyla değil yapabildikleriyle onurlandırılarak ilerlenilse “hemen” değil belki ama uzun vadede ruhuna yatırım yapmış olunabilir. Önemli olan soruna nasıl bakıldığıdır. Sorunu yeni bir çerçeve içerisinde değerlendirmek çözümü de beraberinde getirir. Fakat çoğu zaman sorunun içinde boğulup kalınabilir. Çocukların davranış değişikliği isteniliyorsa adı üstünde bir değişim gerekir. Fakat bu değişimi çocuktan beklemek yerine soruna bakışımızı değiştirerek yaratabiliriz. Psikolojide bu yönteme “Yeniden çerçeveleme” denir. Sadece çocuk yetiştirmede değil hayatımızın her alanında kullanabileceğimiz bir yöntemdir. Adeta bizi çözüme götüren etkili ve farklı bir bakış açısı kazandırır. Bunu çocuğunuzu ya da öğrencinizi yetiştirirken de kullandığınızda davranış değişikliklerinin daha hızlı olduğunu da gözlemeyebilirsiniz. Çocukların davranışlarını şekillendirmek uzun bir yolculuk ve emek ister. Sadece şuna karar verilmelidir; çocuğumun ya da öğrencimin karşısında mı durmalıyım? Yanında mı? Nasıl hatırlanmak isterdiniz? Sürekli engel koyan, değişmesini isteyen, “Böyle Ol!”, “Böyle Olma” mesajları veren, komutlar veren, hep yapmaması gerekenleri söyleyen, -me, -ma cümleleriyle boğan, öfkelendiren, kaygılandıran, çaresiz bırakan, yetersiz hissettiren... Kulağa hiç de hoş gelmiyor değil mi? Fakat bazı tutumlarla çocuklar bu inançlar ya da duygular içinde olabiliyor. O zaman anlaşılmasa da terapiler esnasında geçmişe yönelik bir çok olumsuz deneyimle çalışabiliyoruz.
Çocukların ruhunun ilacı olabilmek için öncelikle “hemen ol” psikolojisinden çıkmamız gerekir. Her çocuğun olumsuz davranmaya hakkı vardır. Aslında her olumsuz davranış aileye ya da öğretmene bir çağrıdır. Bu çağrıyı duyabilenler davranışın şekillenmesi ya da değişimi için emek verenlerdir. Bunun yanında çağrı son sese kadar ulaşsa da duyamayanlar “hemen ol” mesajına takılıp kalanlardır.
Çocuklarınıza sarfettiğiniz “hemen” ile başlayan cümlelerinizi “zamanla”, “yavaş yavaş”, “sen hazır hissettikçe” gibi yeniden çerçevelediğiniz bir eğitim yılı dilerim...