Romantik İlişkilerde Ebeveynlerin İzleri Nelerdir?
Yazar Buse Öztürk • Psikolog • 28 Mayıs 2021 • Yorumlar:
Erken çocukluk döneminden itibaren içine doğduğumuz aile olduğumuz kişiyi belirlemede büyük önem taşır. Bu süreç bebeğin anne sütünden kesilme şekline verdiği tepkiye kadar geriye dayanmaktadır. Ailelerimizin izlerini özellikle erken çocukluk dönemi itibariyle gözlem yolu ile öğrenerek biz farkında olmadan ebeveynlerimizi taklit ederek taşımaya başlarız. Alışık olduğumuz sevilme, terk edilme, güven ilişkisi kurabilme veya aksine kaçınma davranışları bu şekilde gelişir. Evin içerisinde gözlemleyip öğrendiğimiz davranışlar gelişerek yetişkinlik döneminde kuracağımız ilişkilere vereceğimiz tepkileri belirler. Çocukluk döneminde yaşanılan travmalar, ihmal, şiddet ve aksi olarak güvenli bağ ilişkisi edinme ilerki dönem ilişkilerimizin belirleyici yapı taşlarıdır diyebiliriz. Ebeveynler çocuklarına temel sevgi ve güven duygusunu hissettirir ve bir birey olarak var olmalarına saygı ile yaklaşırlarsa bu çocukların ilerki dönemlerindeki ilişkilerine de güven ve sevgi bağı kurmaktan korkmadan ve sağlıklı bir şekilde yaklaştığını söyleyebiliriz. Bu iki temel duyguyu bebeklik döneminden itibaren almış bir çocuk yetişkinlik döneminde bu duyguya açlık veya korku geliştirmez. Sevgi yoksunluğu yaşamadıkları için ilişkilerinde de partnerlerini anne/baba figürü yerine koymazlar. Bunun aksine sevgi ve ilgi ihmali ile büyümüş ve dolayısıyla güven bağı kurmayı öğrenmemiş bir çocuk bu iki temel duyguyu kendi kuracakları ilişkilerde başka insanlarda alıp doyum sağlamak isteyebilirler. Bu bilinçli bir şekilde süregelen bir istek değildir. Artık içselleştirilmiş bir boşluk şeklinde de tanımlayabileceğimiz bu duygu çocukları ilerki yaşamlarında ebeveynlerine benzeyen partnerler bulmaya itebilir. Bu kişi bir erkekse yapı olarak annesine benzettiği bir kadına duygu geliştirebilir. Bu duygu aşka oldukça benzer bir şekilde var olsa da bu benzerliğin altında anneden alınamayan sevgi ve ilgi açlığı yatabilir. Aynı şekilde babasından ilgi ve sevgi duygularını alamamış bir kız çocuğunun babasına benzer bir erkeğe duygu geliştirmesini de farklı bir örnek olarak düşünebiliriz. Kişi ailesinden alamadığı ilgiyi yine kendisine vermeyecek birine aşık olarak o kişide bulmayı ümit eder. Çocukluk döneminden süregelen bu duygu yoksunluğu bu şekilde romantik ilişkilerde kısır döngü yaratabilir. Psikanalizde adı tekrarlama kompulsiyonu olan bu durum ilişkilerde çıkmaza sürükler. Kişi benzer tercihler yapıp aynı muhtemel sonra ilişkisini sonlandırır.
Peki bahsettiğimiz temel iki duygu olan sevgi ve güven bağını alamamış bir çocuk bu iki duyguyu arama dışında başka nasıl tepki gösterebilir? Kaçınma ile. Bazı çocuklar bu iki duyguyu başka insanlarda aramaya devam etse de bazıları ise artık bu duyguları içselleştirip ilişki kurmaktan kaçınırlar. Yakın ilişkiler onlar için yabancı dolayısıyla korkutucu olabilir. Güven duyguyu geliştirebilmek oldukça güç iken sevgi bağına şüphe ile yaklaşabilirler. İnsan bildiği ve alışık olduğu duyguları tercih eder. Güven eksikliği sadece romantik ilişkilerde değil iş/arkadaşlık/ diğer aile bireyleri ile olan ilişkileri de etkiler. Bir çocuğun ebeveynlerinden aldığı veya alamadığı güven ve sevgi ilişkisi romantik ilişkilerinde bu davranış şekilleriyle ortaya çıkabilmektedir. Dolasıyla sağlıklı bir aşk ilişkisinin temeli aile içinde kazanılmış sevgi ve güvenden gelmektedir.