Rüyaların İyileştirici Gücü
Yazar Seyran Akdaş • Psikolog • 27 Eylül 2020 • Yorumlar:
“Siz bilinçaltınızı bilince dönüştürene kadar, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz.”
Carl Gustav Jung
Sonsuz bir döngünün bilinmezliğinde, gelişim ve tekâmül üzere yaratılmış insan, türlü zorluklarla kendini bulmaya ve onarmaya çalışmaktadır. Bin bir hamleyle ve yolla kavranması güç insanın bunca zorluğuna yine sistem yardım etmekte, yaşamı kolaylaştıracak yollar sunmaktadır. Bu yollardan biri de rüyalardır.
Rüyalar atalarımızdan ve ailemizden aktarılan genetik bilgilerin, yaşantıların, anne karnından itibaren aldığımız kişisel deneyim ve duyumların deposu olan bilinçdışını havalandıran ve aydınlatan pencerelerdir.
Özellikle bize hatırlamadığımız dönemlerdeki negatif kayıtlarımızı sembol diliyle fısıldayarak, duyup farkında olmadığımızda çığlıklar atarak iyileştirmeye çalışan yardımcılarımızdır.
Peki, bu denli olumsuz kayıtları oluşturan olgular nedir diye baktığımızda, önümüze masum hataların yol açtığı derin psikolojik yaralar çıkmaktadır.
Bireysel olgunluğa henüz erişememiş, kendi benliğini tanıyıp geliştirememiş insanların bir araya gelip evlilik ve çocuk sorumluluğunu alıp el yordamıyla, deneme yanılma yöntemiyle yaptıkları hataların bedelleri böylece sürüp gitmektedir.
Bir buğday tohumundan bile en iyi verimi alabilmek için her yıl uluslararası tarım kongreleri düzenlendiği halde, en komplike ve yüce varlık olan insanın varoluşu tesadüflere bırakılmıştır.
Şimdilerde bilinçli ebeveynler gebelik öncesi bir takım ön hazırlık yapmaktalar. Bebeğin sağlıklı gelişimi için kan testleri, vitamin-mineral takviyeleri, fiziki ve sosyal koşulların hazır hale getirilmesiyle duyarlı davranmaktalar.
Peki, bu yeterli mi?
Elbette yeterli değil.
Bir insanın tüm yaşamını üzerine kuracağı temel inşaatı annesinin rahminde oluşmaktadır. Burada ne kadar sağlıklı, huzurlu, güvenli bir süreç geçirirse o kadar sağlıklı bir kişilik oluşur.
Beyaz tohum beyaz rahme düşmeli…
Bunun için en başta anne adayının kendi cinsel kimliğiyle barışık olması ve bu gebeliğe psikolojik olarak hazır bulunması gerekmektedir. Cinsel kimliğiyle ve iç beniyle barışamadığında kendiyle ve etrafıyla kavgalı olan annenin rahmindeki cenin kaotik bir ortama maruz kalır. Bir de anne bu gebeliğe bir sebeple hazır değilse annenin tüm stres, kaygı, bebeği kabullenmeyiş, çatışma, gerilim, negatif duygu durumu kan yoluyla bebeğe aktarılır. Ceninsel Köken Araştırmalarından elde edinilen bilimsel sonuçlar da bunu kanıtlamaktadır.
Sağlıklı bir bireyin oluşumu için anne adayı gebelik sürecinde hoş tutulmalı, stres, kavga - gürültüden uzak, hassas davranılarak huzurlu ortamı eş ve ailesi tarafından oluşturulmalıdır.
Doğum süreci ise doğal ve kolay gerçekleşirse insan yavrusu ilk travmasını hafif atlatacaktır. “Doğum Travması” diyoruz, çünkü anne karnındaki güvenli, sıcak, stabil ve hazır ortamdan zorlukla dünyaya gelmek, ciğerlere oksijen çekmek, üşümek, örselenmek, acıkmak ve acı hissetmek bebek için dehşet verici bir deneyimken, doğumun zor ve uzun olması, diğer aksilikler doğum travmasını şiddetlendirir ki bu da yaşama dair birincil kaygımızı kuvvetli ve süreğen kılar.
Doğumdan hemen sonra anneyle ten teması ve emzirme sağlanmalı, göbek bağı daha sonra kesilmelidir.
Doğumdan sonraki iki yıl da en az anne rahminde geçen süreç ve doğum olayı kadar önemli bir dönemdir.
Korteks gelişimi henüz oluşmamış bebek, hem bilişsel düzeyde ve hem fiziksel güçsüzlüğün verdiği hayatı koruma içgüdüsünün etkisiyle sürekli duyularıyla olan biteni algılar ve kaydeder. Bunlar güçlü kayıtladır, bebek tarafından bilişsel düzeyde yorumlanıp anlamlandırılamadıkları için yaşama dair her tehdit ham haliyle hücrelere kaydolur.
Beş duyusuyla algıladığı, dokunma, işitme, koku, görme ve tatma uyaranlarının olumsuz olanları psikolojik virüslere sebep olmaktadır.
Bunlar:
BAŞLICA (ALT UÇ) VİRÜSLER
1. Tuvalet temizliği sırasında apış arasına değen anne eli dışındaki bütün eller. (annenin koku ve dokusuna 9 ay boyunca aşina olan bebek farklı bir dokunuşu yabancılar ve savunmasız olduğu için tehdit olarak kaydeder.)
2. Bebek poposu öpmeye ve sevmeye eğilimli büyükler.
3. Anüsten kullanılan ateş düşürücü fitiller.
4. Anüsten kullanılan dereceler.
5. Anüsün kulak temizleme çubukları ile temizlenmesi.
6. Mahrem bölgelerine değen bakış kuantumuyla alınan kayıtlar.
(Yoğun sinir ağlarıyla donanmış bölgeler uyarılır ve ileride cinsel kimlik karmaşasına sebep olur.)
BAŞLICA (ÜST UÇ) VİRÜSLER
1. Yüksek ve nevrotik ses tınılarıyla “Yapma, etme, düşersin, üşürsün, ben seni yerim” gibi çığlıklar nedeniyle kapmış olduğumuz işitme, korku, evham virüsleri.
2. Çatık kaşlı gözler, asık suratlar, korku filmleri, hoşa gitmeyen sahneler gibi nedenlerle kapmış olduğumuz görme kaynaklı virüsler.
3. Şapır şupur öpme, çimdikleme, gıdıklama, “Ben seni yerim” çığlıkları ile mıncıklayarak sevme gibi nedenlerle kapmış olduğumuz dokunma kaynaklı virüsler.
4. Ayakta veya beşikte sallama gibi nedenlerle kapmış olduğumuz denge ve uyku kaynaklı virüsler.
5. Ağzımıza zorla sokulan emzik, biberon, yemek kaşığı gibi nedenlerle kapmış olduğumuz tat ve ağız kaynaklı virüsler.
6. Altımız geç değiştirildiğinde çiş ve kaka kokuları nedeniyle kapmış olduğumuz koku ve titizlik kaynaklı virüsler.
7. Eğer kundaklandıysak, kapmış olduğumuz sıkışıklık ve kapatılma virüsleri.
Diğer Psikolojik Virüsler:
2-9 yaş arası yapılan sünnet. ( Korteks gelişiminin tamamlanmadığı 2-9 yaş arasında yapılan sünnet kastrasyon kompleksine (pipi kesimi korkusu), bu da yetişkinlikte cinsel işlev sorunlarına sebep olabilir.
Eş dışında birlikte uyku uyumalar. (Bilinçdışı her gece beş rem döneminde içgüdüsel aktarım yapar, kiminle uyunuyorsa içgüdüler ona aktarılır. Bu sebeple kız-kıza, erkek-erkeğe, anne-çocuk, kardeş-kardeşe, baba-çocuk vb. birlikte uyumalar sakıncalıdır. Bu da suçluluk virüslerine sebep olabilir.)
3 yıl aralığı olmayan doğumlar. (Sık doğumlarda anne kabullenmiş görünse de rahimi ve psikolojisi hazır olmadığından rahme düşeni en azından bir süre istemeyecektir, bu da hormonlar ve kan yoluyla bebeğe geçerek istenmeyen canlı kompleksine, bu da yaşam boyu diğerlerine göre daha hassas, alıngan ve öfkeli olmasına sebep olabilir.)
Annenin ilk 2 yıl tam zamanlı bebekle birlikte olamaması. (Bebeğin dünyayla kurduğu bağın en önemli aracı annedir ve yaşam boyu dünyayı güvenli ya da güvensiz algılaması, mutlu ve huzurlu bir birey olması bu bağın kalitesiyle ilgilidir. Her ihtiyaç duyduğunda annenin sıcaklığı, gülümser yüzü ve desteğiyle karşılanan çocuk hayata sağlıklı olarak hazırdır, değilse güvensiz, huzursuz ve potansiyelini tam ortaya koyamayan birey haline gelebilir.)
Uyku, narkoz, sarhoşluk sırasında alınan kayıtlar. ( Bilincin devre dışı kaldığı zamanlarda bilinçdışı kayıt yapmaya devam eder, zira o hiç uyumaz. Kalbi attırmaya, nefesi aldırıp verdirmeye, sinir sistemini düzenlemeye devam eder. Özellikle yaşamsal tehdit algıladığı durumlarda, bebeklikteki gibi aşırı hassas davranarak güçlü kayıtlar alır. Bunlar da bilinçli olarak hatırlamadığımız fakat bilinçdışında kanlı canlı bir hayalet gibi yaşam kalitemizi bozan virüsler olarak varlıklarını sürdürür.)
Evet, masum hataların nelere mal olduğunu ve insan yavrusunun ne büyük özenle korunup kollanması gerektiğini gördük.
Peki, tüm bunlara maruz kalmış bizler nasıl kurtulmalı bu virüslerden?
Rüyalarımıza kulak vererek…
Rüyalarımız tüm bunları anlatıp, bilinç düzeyinde anlamlandırıp sistemi rahatlatma derdindedir. Rüya günlüklerimizi yazdıkça göreceğiz ki, kâbuslar azalmaya, tekrar tekrar görülen rüyalar sonlanmaya, bir süre sonra bizi rahatlatmaya başlamış. Ve en güzel hediyesi dikkat kesilirsek, rüyanın verdiği duygu ve mesajları anlamlandırmaya kendilik bilmecemizi çözmeye başlamışız.
Evet, rüyalar habercidir, ama en çok bize bizden haber verir ki, derinlerimizi keşfedip, engellerimizi aşıp biz olabilelim.