Sağlıklı Beslenme
Yazar Adnan Gökçel • Endokrinolog Ve Metabolizma Hastalıkları Dokt • 3 Haziran 2016 • Yorumlar:
Şişmanlık, şeker hastalığı, kalp hastalığı, hipertansiyon gibi metabolik hastalıklar, bütün dünyada
olduğu gibi ülkemizde de gittikçe artan sağlık sorunlarıdır. Dünya Sağlık Örgütü, şişmanlığı da mutlaka
tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalık olarak tanımlamıştır. Bu artışın altında yatan ana neden
genetik yapımıza fiziksel aktivitemizin azalması ve yediğimiz yiyeceklerin çeşidinin değişmesi ile
miktarının artmasının eklenmesidir. Bermuda Şeytan Üçgeni diyebileceğimiz bu tehlikeli birlikteliğin
yol açtıklarına en iyi örnekler olarak, ABD'de Pima yerlileri, Avustralya'da Aborjinler ve Kanada
yerlileri gösterilebilir. Eskiden tarım, hayvancılık ve avlanma ile yaşamlarını sürdüren bu topluluklarda
kabile şefleri dışındakilerin büyük bir çoğunluğu zayıf ve sağlıklı iken, şimdi bu toplumların ortalama
%70'i şişman ve yarıdan fazlası şeker hastasıdır. Bu değişimin ana nedeni, mevcut hükümetlerin bu
topluluklara maaş bağlaması, traktör gibi tarım aletlerinin gelişmesi ve açılan bol miktardaki fast food
zincirleridir. Ürettiği ve avladığı sürece yiyecek bulan ve bunu elde edebilmek için vücut güçlerini
kullanan bu insanlar, hareketsizleşip bol miktarda yüksek kalorili yiyeceğe kavuşunca hızla kilo
almışlardır. Daha önce kıtlık durumlarında metabolizmayı yavaşlatarak, hayatta kalmalarını sağlayan
insulin hormonu bu sefer ne yazık ki şeker hastalığı, kalp hastalığı ve hipertansiyon gibi metabolik
hastalıkların ve kanserin artmasına yardımcı olmuştur.
Şişmanlık ve metabolik hastalıkların artması üzerine 1980'li yıllarda sağlık otoriteleri tarafından yağ
kısıtlanmasına gidilmesi önerilmiştir. Ne yazık ki şişmanlık ve yol açtığı hastalıklar azalacağına, aksine
daha da artmıştır. Şeker hastalığı görülme sıklığı ile ilgili daha önceki 2050 yılı öngörülerine daha
şimdiden yaklaştığımız için bu rakamlar revize edilmiştir. Bütün yağlar kötüdür yaklaşımının
neticesinde, yağların yerini karbonhidratlar almıştır. Bunun olması zaten doğanın gereğidir, çünkü bir
yiyeceğin tadını veren iki unsurdan birisi yağ, diğeri ise karbonhidrattır. Bunlardan birisini kısarsanız,
boşluğu diğeri doldurur (bu yüzden diyet ve diyabetik ürünleri hiç sevemedim gitti zaten). Bu tür
değişimin çoğu kişi için anlamı beyaz undan yapılmış mamuller, patates, makarna ve pirinç gibi
glisemik indeksi yüksek yiyeceklerdir. Bu yiyeceklerdeki gibi hızlı sindirilen nişastaları tüketmek, kan
şekerinde ani yükselme ve sonrasında ani düşmelere sebep olur. Bu kan şekeri oynaması ve buna
bağlı insulin salgısındaki dalgalanmalar, çabuk acıkmaya ve iştah artmasına neden olur, kişiyi tatlı
veya tuzlu bir karbonhidrata yönlendirir. Bu kısır döngü neticesinde iştah artması, gece yemek yeme
ihtiyacı ortaya çıkar. İnsulin depocu bir hormon olduğu için metabolizmayı yavaşlatır, iştahı açar,
başta karın bölgesi olmak üzere vücutta yağ depolanmasına neden olur. İnsanların yaşam
şartlarındaki değişikliklere bağlı olarak hızla kilo almaları ve kronik hastalıkların artması neticesinde
özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ilaç kullanımı hızla artmıştır. Tıbbi beslenme tedavisi ve
ilaç kullanımındaki bu artışa rağmen şişmanlığın ve ona bağlı kronik hastalıkların gittikçe daha da
artması doğal olarak insanları başka arayışlara itmektedir. Şimdiye kadar geliştirilmiş olan anti obezite
ilaçları ya yan etkileri nedeni ile piyasadan çekilmiştir ya da yeterli etkiyi göstermemektedir. Bu sefer
insanlar mucize diyetler ve alternatif ilaçlar sunan kişilerin kucağına düşmüşlerdir. Kilo vermek son
yılların en güncel konusu haline geldi. Yeryüzündeki insanlar şişmanladıkça çözüm olarak bir sürü
paralar dökülüyor. Doğal olarak ülkeler arasındaki fark açısından obezite sayısı fazla olan ülkeler
zayıflama uğruna daha çok para harcıyor. Örneğin ABD'de zayıflamak geleneksel bir hobi haline
geldi. Bu çaresizlik ve çıkar ilişkisi arasında popülaritesi hızla artan birçok uygulama gündeme
gelmektedir. Bu yazıda ana konumuz ilaçlar olmadığı için bu konuya değinmeyeceğim, fakat kısaca
bunların hiçbirisinin işe yaramadığını söylemekle yetineceğim. Bunları deneyen bazılarınızın ama
bende işe yaradı dediğini duyar gibi olduğum için sadece şu kadarını ekleyeyim. Olumlu etki görenler
ya beraberinde düşük kalorili diyet ve egzersiz yapmıştır, ya da kullandığınız ürünün içine
belirtmedikleri halde efedrine, pseudoefedrine, yüksek doz sibutramine vs gibi metabolizma
hızlandırıcı, fakat ani ölüme kadar varabilecek yan etkiye sahip bir madde eklenmiştir.
Günümüzde çoğu insan bir mucize ilaç veya diyet arayıp durmaktadır, ama ne yazık ki hayatın
gerçeğinde mucize olmadığı için çoğu arayış, birbirleri ile çelişen diyet kitapları ve haberlerin boş
vaatlerine aldanıp boşa çıkıyor. Birkaç hafta işe yarayan diyetler deniyor ve sonra bırakıyorlar ya da
hiç işe yaramayanları deniyorlar ve sinirleri bozulmuş halde hala aşırı kilolu kalabiliyorlar. Diyetlerin
hayal kırıklığına uğratmasına şaşırmamalı. Sorunun en önemli kısmı herkes için doğru tek bir diyet
olduğu düşüncesidir. Genlerimiz, aile ve çevremiz gibi birçok unsur nasıl, neden, neyi ne kadar
yediğimizi etkiler. Bir başka önemli sorun herkesin bilir bilmez bir diyet uydurmasıdır. Hiçbir alt yapısı
olmayan kişiler, ortaya sağlıklı yaşam koçu, diyet gurusu vs olarak çıkmaktadır. İlaçlar, beslenme veya
fizyoloji hakkında bir şey bilmelerine gerek yoktur. Tek ihtiyaçları birkaç haftalık veya aylık bir kurs
sonrası veya direkt olarak, bir fikir ve bu fikri pazarlayıp satacak cüretlerinin olmasıdır. İnternet ve
medya sayesinde çok rahat bir şekilde pazarlayabilecekleri kitleye ulaşabiliyorlar. Kısa zamanda hızla
kilo verdiren moda diyetler mezarlığı birçok mucize diyetle doludur. Lahana çorbası diyeti, Hollywood
48 saatlik mucize diyet, İsveç diyeti, taş devri diyeti, Metro diyeti, Rus Hava Kuvvetleri diyeti, elma
sirkesi diyeti, ananas diyeti, greyfurt diyeti, Scarsdale rejimi, bir sürü ünlü sanatçı ve sporcu diyetleri
gibi diğer diyetler. Daha az kalori almamızı sağlayan her diyet, en azından kısa bir süre işe yarar.
Kısıtlayıcı diyetlerin birçoğu daha baştan uzun dönemde başarısızlığa mahkumdur. Daha az yemenin
neden olduğu açlık hissi ve sevilen yiyeceklerden uzak kalarak tek düze beslenmek bir süre sonra
diyeti sürdürebilmek için gereken çaba ve gayreti bozar. Kilo vermek, sağlıklı olmak yolunda çarkın
tek dişlisidir. Sosisli sandviç veya pasta rejimi yapılarak da kilo verilebilir ancak bu kalıcı olmayacaktır
ve uzun vadede sağlıklı da olmayacaktır. Önemli olan yıllarca sürdürebileceğiniz kalıcı bir kilo kaybı
sağlayan sağlıklı bir beslenme planı ile yaşam tarzıdır. Sağlık açısından, çeşitli diyetler uygulayarak kilo
verip geri almak, hiç kilo vermemekten daha kötüdür. Kilo verdiğimiz zaman verdiğimiz kilonun
ortalama %70-80'i yağdan giderken, %20-30'u yağsız dokudan gider, verdiğimiz kiloyu geri aldığımızda
hepsi yağ olarak geri döner. Kilo verip geri almalar neticesinde, vücutta yağ-yağsız doku oranı gittikçe
yağ lehine gelişir ve metabolizma gittikçe daha fazla yavaşlar ve bozulur.
POPULER DİYETLER
Düşük yağ içerikli diyetlerin en meşhuru Dr. Dean Ornish'in ''Daha Çok Ye, Daha Zayıf Ol'' diyetidir.
Yağlı gıdalardan karbonhidratlı yiyeceklere geçerek daha fazla kalori almadan tükettiğiniz yiyeceği kilo
almadan iki katına çıkarabilirsiniz. Bu diyette tam tahıllar, meyve ve sebze gibi düşük glisemik indeksli
karbonhidratlara izin verilir ve egzersiz şarttır. Bu tip diyetin en azından kısa vadede kilo vermeye
yardımcı olacağına şüphe yok. Bazıları böyle bir diyete uzun dönemde de bağlı kalmayı başarabilir,
ancak bunun için gerçekten kararlı olmak gerekir. Düşük yağ içerikli diyetler diğer beslenme
çeşitlerine göre daha lezzetsizdir, kısıtlayıcı olduğu için özellikle dışarıda yemek yerken zorlayıcı olur.
Çabuk acıkmaya neden olduğu için ara öğünlerde doygunluk hissini arttıran yüksek lif oranlı
yiyeceklere yer verilir. Bu diyetler, birçok uzmanın tüm yağların kalp için kötü olduğunu düşündüğü
zamandan kalma olarak kalp için mükemmel diye tanıtılır. Fakat doymamış yağlar, kolesterol düzeyini
düzeltir ve kalp ritm bozukluklarını engelleyebilir. Düşük yağ içerikli diyetler kilo verdirebilir. Bazıları
kilo verip bunu koruyabilirken, bazıları geri alırlar veya hiç veremeyebilirler. Bu tip diyetin en önemli
zararlı yanı yağın yerine kolay sindirilebilen glisemik indeksi yüksek karbonhidratları geçirmektir. Bu
durum kilo kaybını engellemekle beraber, trigliserid düzeyini yükseltip, iyi kolesterol olan HDL
kolesterolü düşürebilir ve şeker metabolizmasını bozabilir.
Uzun yıllar, önde gelen beslenme uzmanları, Dr. Robert Atkins'in karbonhidrat kısıtlı diyetini
dışladılar. Tıp otoriteleri, yağın beslenmedeki öcü olduğu bilinirken, yüksek oranda protein ve yağ ile
düşük oranda karbonhidrat içeren bir beslenme kilo kaybına nasıl yol açabilir diye sorguladılar.
Karbonhidratları sınırlayarak, et, peynir ve yumurtaya yüklenmek sindirim sistemine daha fazla
çalışma yükü getirir ve sindirim süresi uzar, ayrıca kan şekeri ve insulin iniş çıkışlarını düzeltir. Böylece
daha uzun süre tok hissetmemize yardım eder. Ancak sınırsız miktarda kırmızı et, sosis, tereyağı ve
peynir yemek uzun dönemde sağlık açısından kötü bir fikirdir. Kemik kaybı potansiyel yan etkilerden
birisidir. Çok fazla protein sindirildiğinde ortaya çıkan asidi nörtralize etmek için kemiklerden
kalsiyum salınması gerekebilir. Böbrekler üzerine ekstra bir yük yükler ve ürik asit seviyesini
yükseltebilir. Bu ürünlerde bulunan doymuş ve trans yağlar kardiyovasküler hastalıklar yönünden risk
oluşturur. Ayrıca tam tahıllardan, meyvelerden ve sebzelerden uzak kalmak tahıl lifi, doymamış yağ,
vitamin ve mineral alımının azalması besin desteklerinin üstesinden gelemeyeceği eksikliklere neden
olabilir. Bunun yanlışlığını tespit eden Atkins daha sonra esas olarak meyve, sebze ve bazı tam tahıl
ürünlerine izin verdi. Bu şekilde South Beach rejimine benzer hale geldi. Atkins diyeti neredeyse
sınırsız yağa izin verirken, South Beach diyeti kötü yağlara karşı daha katı bir tutum takınıyor. Daha
sonra benzer şekilde düşük karbonhidrat yüksek protein içeren Dukan Diyeti ve ülkemizde Karatay
Diyeti gibi diyetler popülerlik kazanmıştır. Düşük kalorili diyet çabuk kilo vermeye yardımcı olabilir,
ancak uzun vadede düşük yağ içerikli diyetten daha fazla işe yaradığına ilişkin bir kanıt yoktur. Düşük
karbonhidrat içerikli diyetler ayrıca pahalıya mal olabilir, porsiyon büyüklüklerine ve malzemelere
bağlı olarak gıda harcamalarını iki katına kadar çıkarabilir.
Sugar Busters ve Glisemik Devrim gibi diyetler, bütün karbonhidratları yasaklamak yerine zararlı
karbonhidratları yasaklarlar. Bolca meyve, sebze ve tam tahıl tüketip, rafine şekerleri (beyaz şeker,
mısır şurubu, bal, pekmez, reçel gibi) ve işlenmiş tahılları kestirirler. Bu tür diyetler glisemik indeks ve
glisemik yükün azaltılmasına dayanır. Beyaz undan yapılmış gıdalar (ekmek, poğaça vs), simit ve
kraker gibi rafine tahıllardan yapılmış ürünlerle pirinç, patates, bezelye ve mısır yüksek glisemik
indekse sahiptir. Bu nedenle kan şekeri ve insulin düzeylerini hızla yükseltir sonra hızla düşürürler. Bu
döngü çabuk acıkma ve iştah artması, metabolizmada yavaşlama ve karın bölgesinde yağlanmaya
neden olur. Glisemik indeksi ya da glisemik yükü düşük tam tahıllar, baklagiller, sebzeler ve
meyvelerin ise kan şekeri ve insulin salınımı üzerinde yavaş ve istikrarlı etkileri vardır. Doğru
karbonhidratları içeren diyetler, meyve, sebze, baklagiller ve tam tahıllar üzerinde odaklanarak
sağlıklı beslenmeyi teşvik eder. Ancak glisemik indeks tablolarına dayalı olmaları özellikle dışarıda
yemek yerken nelerin yenebileceğini seçme işini çok karmaşık bir hale getirir. İlave şeker eklenmiş
gıdaların kısıtlanması, kalori alımını azalttığı için kesinlikle yararlıdır. Geleneksel Akdeniz diyetleri bol
sebze ve meyveye yer verirler, yağ oranları daha fazladır ve kolay sindirilen karbonhidratları az
içerdikleri için kan şekeri ve insulin üzerinde nispeten az etkilidir.
Zone diyetine göre her ana ve ara öğünde karbonhidrat, yağ ve proteinler arasında doğru dengeyi
yakalamak kilo kaybına, enerji artışına yol açan ve sağlık için başka faydalar doğuran hormon
dengesini yaratır. her 7 gram protein ve 1,5 gram yağ için 9 gram karbonhidrat içeren (%40
karbonhidrat, %30 yağ ve protein) ana ve ara öğünler hazırlayarak Zone hedefine ulaşabilirsiniz.
Beslenmeye bu kadar katı yaklaşımın uzun vadede kilo kaybı ve muhafazası için yararlı olduğuna dair.
çok az kanıt vardır. Bu yaklaşım hayatı çok zorlaştırır, ancak kalıplardan ve kurallardan hoşlanan
analitik bir kişilik yapınız var ise Zone sizin için yararlı olabilir.
Kan grubu diyeti garip ve hatta daha az bilimsel bir yol izler. Bu yaklaşıma göre, kan grubunuz ne
yemeniz, nasıl egzersiz yapmanız, hangi besin desteklerine ihtiyaç duyduğunuzu ve kişiliğinizi belirler.
Bu diyete göre kan grubu 0 olanlar buğday ve baklagillerden kaçınan, düşük karbonhidrat, yüksek
protein içeren diyete ihtiyaç duyarken, kan grubu A olanlar bol balık ve baklagil içeren, kırmızı et, süt
ve süt ürünleri ile buğdaydan uzak duran düşük karbonhidrat, yüksek protein içeren diyete ihtiyaç
duyar. Bu diyeti yapmak iyi ve kötü gıdalar listesi dahil pek çok bilgiyi bilmeyi gerektirir ve dengeli bir
diyet değildir. Ayrıca pek çok ailede farklı kan gruplarına sahip aile üyeleri bulunduğu için beslenme
daha da karmaşık bir hal alır.
Volumetrik Kilo Kontrolü Planı, kalorisi düşük yiyeceklerle mideyi dolduran yiyecekleri önererek,
doygunluk hissi ile uğraşır. Bunlar meyve, sebze, az yağlı süt, pişmiş tahıllar, yağsız et, tavuk ve balık
gibi su oranları yüksek gıdalardır. Çorbalar, buharda pişirilmiş yiyecekler, güveçler, sebzeli
makarnalar, meyve ağırlıklı tatlılar önerilirken, patates cipsi, krakerler, kurabiyeler, yoğun kremalı ve
yağlı tatlılar gibi kalorileri yoğun gıdalar dışlanır. Sizi çok kalori sağlamadan doyuran bu yeme stratejisi
de diğer diyetler gibi seçeneklerinizi kısıtlayarak kilo vermenize yardım eder, ancak çok basite
indirmektedir. Örneğin bir kutu kola düşük enerji yoğunluğuna sahiptir, fakat sizi doyurmayan ya da
geç acıkmanızı sağlamayan bol kalori sağlar. Bu diyet aynı zamanda bir gıdanın ne kadar hızlı sindirilip
hazmedildiğini hesaba katmaz, ancak bunun yeniden acıkma üzerinde büyük etkisi olabilir.
Bazı diyetler ne yediğiniz kadar, ne zaman, nasıl ve neden yediğiniz ile de ilgilenir. bazı insanlar
depresif durumlarda yiyecekleri rahatlamak için kullanırlar. Üzüldüklerinde, sinirlendiklerinde, yalnız
kaldıklarında, canları sıkıldığında, hayal kırıklığına uğradıklarında özellikle de glisemik indeksi yüksek
yiyecekleri aşırı yerler. Bir süre sonra tekrar acıkıp tekrar yiyerek Uzakdoğu mitolojisindeki kuyruğunu
ısıran yılan misali kısır döngüye girerler. Yiyeceklerle aralarındaki bu sağlıksız kısır döngüyü kırmak bu
kişilere yardımcı olabilir. Dr. Phil McGraws kalıcı kilo kaybı için yedi anahtar önerir. Bunlar, doğru
düşünme, şifa veren duygular, kusursuz çevre, yiyecekler ve dürtüsel yemek yeme üzerinde
hakimiyet, amaca uygun egzersiz, bir destek çevresi ve yüksek tepki maliyetli ve yüksek getirili
gıdalarla beslenmedir. Otomatik Diyet ise bir çeşit kendi kendine analiz yaptırır ve sağlıklı beslenmeye
uygun alışkanlıkların yeniden programlanması için davranış ayarlama teknikleri sunar.
Alışkanlıklarımızın, davranışlarımızın ve diğer insanlar ile yiyeceklerle ilişkimizin kilo vermemizi ve
kilomuzu korumamıza yardımcı olacağına şüphe yoktur. Neyi ne kadar yediğimiz kadar egzersizin de
büyük önemi vardır. Her aşırı kilolu kişinin hatalı alışkanlıkları ya da besinlerle aralarında bozuk ilişki
yoktur, eğer altta yatan metabolik bir neden yok ise onların yiyecekler ve egzersiz üzerine
odaklanmaları gerekir.
Diyet planı bolluğu, kilo kaybı için etkili stratejiler üzerinde sağlam kanıtların endişe verici azlığı
nedeni ile çok büyük tehlikeleri de içermektedir. Daha önce bahsettiğim gibi herkes bir diyet uydurup
satabilir. Hiçbir kanun bunun önce denenmesini ve sonra sonuçlarının takibini zorunlu tutmaz.
Sadece, eğer o diyetten birisi zarar görür ve medyaya yansır ise işte o zaman otoriteler harekete
geçer. Bazıları hazırladıkları diyeti kendileri, aileleri ve arkadaşları üzerinde dener. Kilo verenler,
medyada, internette ve diyet kitaplarında başarı öyküleri olurlar. Fakat diyete başlayanların ne
kadarının diyete bağlı kaldığı, kilo verdiği, sağlıklı olduğu ve kiloyu koruduğu ile ilgili bir değerlendirme
yoktur.
İnsanlar farklı diyetlere farklı cevap verirler. Düşük karbonhidrat içerikli diyetler bazı kişilerde uzun
vadede işe yararken, düşük yağ içerikli diyetler başkalarında işe yarayabilir. En iyisi, kendi üzerinizde
deneme yaparak kendi planınızı oluşturmanızdır. Makul bir diyet burada bahsettiğim pek çok diyetin
kombinasyonundan oluşturulabilir. Diyetler tek başına sınırlı olsa da bunlar bir takım geçerli ve
değerli strateji ve felsefeleri barındırmaktadır. Ornish rejimi diyetin yanı sıra yaşam tarzı
değişikliklerinin önemini vurgularken, Sugar Busters iyi ve kötü karbonhidratlar arasında ayırım
yapmanıza yardım eder, The Zone ise iyi ve kötü yağlarla uğraşır. Volümetrik yaklaşım meyve ve
sebzelere ağırlık verir, Dr. Phil davranış bozuklukları üzerinde durur.
Benim önerim ise, yediğinizin yarısı sebze yemeği ve salata, dörtte biri protein, dörtte biri ise
karbonhidrat olsun. Üç öğünde de yemeğe oturduğunuzda önce domates, salatalık, ve maydanoz,
roka, tere, marul, ıspanak türü yeşillik yiyiniz. Böylece yiyeceğiniz karbonhidratın emilimini
geciktirerek şeker ve insulin oynamalarını minimize edersiniz, kabızlık sorununuz varsa çözersiniz,
ayrıca ihtiyacınız olan vitaminleri, mineralleri ve fitokimyasalları almış olursunuz. Salata olarak
yiyecekseniz, limon sıkıp, zeytinyağı dökebilirsiniz. Protein olarak et, tavuk, balık, peynir ve yumurta
yiyebilirsiniz. Eğer seviyorsanız birinci tercihinizin balık olması doymamış yağ almak açısından çok
daha iyidir. Karbonhidrat olarak, tam buğday, bulgur, yulaf ezmesi gibi tam tahılları, baklagilleri ve
tam buğdaylı, tam tahıllı, kepekli veya içerisinde muhtelif katkı maddeleri içermeyen çavdar ekmeğini
tercih ediniz. Dikkat edeceğiniz iki önemli unsur var; karbonhidratlı yiyecekleri birbirisi ile yemeyin,
yani aynı öğünde önce çorba, sonra pilav, makarna, baklagiller veya ekmek birlikte olmasın, veya kuru
fasulye, pilav ile ekmeği bandırarak yemeyelim, sadece bir tanesi olsun. ikinci önemli unsur ise
karbonhidratlı yiyecekleri tek başına yemeyin; az yiyeyim veya acelem var diye tek başına simit,
poğaça, tost, sandviç, pilav, makarna vs yerseniz, yanında emilimini geciktirecek başka bir şey
olmadığı için hızla emilerek şekerinizi ve insulin seviyenizi oynatır. Pirinç, patates, beyaz unlu
mamuller, simit, pasta, börek, çörek, tatlılardan uzak durunuz. En çok gördüğüm yanlışlardan birisi de
hafif tatlı diye sütlü tatlıların tercih edilmesidir. Sütlü tatlılarda, sütün içerisinde sadece pirinç veya
pirinç unu ile şeker olduğu için hızla emilerek şeker ve insulin seviyelerini uyarırlar. Bol sebze diyorum
ama, özellikle mısır, bezelye ile pişmiş havucun glisemik indeksi yüksektir. Sebze yemeği olarak,
bezelye yemeği yeriz, fakat içerisinde bezelye, havuç ve patates, yanında ise pilav ve ekmek olduğu
zaman beşi bir yerde gibi glisemik indeks yönünden muhteşem beşliyi oluştururlar; ayrıca mısır
ekmeği, corn flakes ve nestfit gibi ürünlerden uzak durunuz. Meyveleri yemekten hemen sonra
yemeyiniz, çünkü yemekte karbonhidrat ve meyvede de karbonhidrat olduğu için karbonhidrat
oranını arttırmış olursunuz; yemekten ortalama 2 saat sonra yememiz daha uygun olur. Muz, üzüm,
incir, hurma, kavun, karpuz, kestane ve ananas gibi tatlı meyveleri miktar olarak az tüketiniz, eğer çok
seviyorsanız az ve sık yemeniz daha uygundur. Meyve suyu yerine meyvenin kendisini tercih edip,
şekerli meşrubatlardan uzak durunuz, böylece boş kalori almaktan kurtulursunuz.
İyi bir diyet, bol tercih sunarken nispeten az kısıtlama içermeli ve pahalı özel yiyeceklerden oluşan
alışveriş listesi içermemelidir. Sağlığınız için yararlı ve ömür boyu sürdürebileceğiniz bir diyet
olmalıdır. Aksi taktirde kısa dönemde hızla kilo verip geri alacak iseniz, bence o yönteme kesinlikle
bulaşmayın. Daha önce de belirttiğim gibi size yararından çok zararı olur.
Referans : http://www.adnangokcel.com/tr/article/desc/35867/dengeli-tibbi-beslenme.html