Sandığın Kadar Üzülmeyeceksin
Yazar Ezgi Beyza Toprakçı • Psikolog • 10 Ocak 2020 • Yorumlar:
Günlük yaşamda fark etsek de etmesek de tercihlerimiz çoğu zaman olasılık hesaplarımız üzerine kuruludur. Aldığımız kararları şekillendiren şey kendi tahminlerimizdir. Havanın güneşli olacağını tahmin ettiğimiz zaman pikniğe gitmeyi planlarız, seveceğimizi düşündüğümüz kitapları satın alırız ya da tahmini bütçemize uygun tatil planları yaparız. Tahmin ettiğimiz şey sadece olayın nasıl sonuçlanacağı değildir. Tercihlerimizin sonucunda nasıl hissedeceğimizi de öngörmeye çalışırız. Mutluluk, üzüntü, öfke , pişmanlık gibi yaşanması beklenen duygular vereceğimiz kararlarda büyük rol oynar. ‘Kaybetme Duygusu’ da bu öngörülen duygulardan biridir.
2006 yılında Kermer ve arkadaşları insanların verdikleri kararlar sonucunda kaybettiklerinde ve kazandıklarında duygularının ne yoğunlukta olacağını tahmin etmelerini istemişler. Deney gereği bir oyun düzeneği kurulmuş ve oyundaki katılımcılara para atarak 5 dolar kazanma veya 3 dolar kaybetme olasılıkları sunulmuş. Para atılmadan önce katılımcıların kazandıklarını veya kaybettiklerini düşünerek duygularını öngörmeleri istenmiş. Yani kaybederlerse ne şiddette/ne kadar süre üzülecekleri sorulmuş ve aynı sorular kazanma durumu için de tekrarlanmış. Para atıldıktan sonra yaşadıkları duygular ile başta öngörülmüş ‘beklenen duygular’ arasındaki fark hayli şaşırtıcı. Kazanma miktarı $5, kaybetme miktarı sadece $3 iken kaybetme durumunda hissedeceğimizi tahmin ettiğimiz duyguyu çok daha fazla abarttığımız görülmüş. Katılımcıların öngörülen duygularının ortalamalarına bakıldığında kazanma durumunda 2 birim mutluluk ama kaybetme durumunda 4 birim üzüntü yaşayacaklarını bildirmişler. Para atıldıktan sonra hissettikleri duygular ise bekledikleri duyguların yanlış öngörüldüğünü ortaya koyuyor. Çünkü yine katılımcı ortalamalarına bakıldığında kazanma durumunda yaklaşık 1 birim sevinç, kaybetme durumunda 1 birim üzüntü hissettiklerini ifade etmişler. Bu durumda kazanma durumuna dair öngürümüzü 2 kat, kaybetme durumuna dair öngörümüzü 4 kat abartmış oluyoruz. Kaybetmeye karşı yoğun bir kaygı duyuyoruz ancak kaybetme durumuyla yüzleştiğimizde beklediğimiz kadar üzülmüyoruz.
Peki bu durumun sebebi ne? Neden kaybetmekten, vazgeçmekten bu kadar korkuyoruz? İnsanlar kaybetme durumunu yaşamadan önce bu duruma dair sadece tahminleri vardır. Ancak daha sonrasında bu kaybetme durumunu yaşayabiliriz. Girdiğimiz sınavdan düşük not alabiliriz, sevdiğimiz birini yitirebiliriz, önemli bir aday seçimini kaybedebiliriz veya işimizi kaybedebiliriz. Ve kaybetme durumu gerçekten yaşandığında başa çıkma süreci devreye girer. Bu tamamen otomatik bir süreçtir. Savunma mekanizmalarımız, kendimizi doğrulamamız , motivasyon sağlamamız hepsi bu sürecin içindedir. Kaybetme duygusunu çok yoğun biçimde yaşadığınız geçmiş anılarınızı düşünün. Hepsinde devam etmenin, durumu akla yatkın hale getirmenin bir yolunu bulduk ve bu kendiliğinden oldu. Çünkü kaybetme yaşandığında bu otomatik süreç devreye girer ve adapte olmamızı sağlar. Ve biz, bize yardımcı olan başa çıkma süreçlerinin farkında olmadığımız için kaybetme durumunu yaşamadan önce duygularımızı doğru tahmin edemeyiz bu sebeple de yaşayacağımızı sandığımız üzüntülerimizi abartırız. Ancak aynı tip durumları birkaç kez deneyimledikten sonra sandığımız kadar üzülmeyeceğimizi öğrenir ve vazgeçmekten daha az korkmaya başlarız.
Kısaca toparlamak gerekirse insan yaşantısı içinde kazanımlar ve kayıplar her zaman vardır, var olacaktır. Bu durumlara dair düşünce süreçlerimiz ve duygusal tahminlerimiz her zaman doğru olmayabilir. Kaybetmekten korktuğumuz için vazgeçemediğimiz, sıkı sıkıya tuttuğumuzdan dolayı avuçlarımızı yaralayan iplerle doludur hayatlarımız. Ama bırakmak istediğimiz ve üzülmekten korktuğumuz için bırakamadığımız bu ipler bizi sadece yoracaktır.
Şimdi içinizde kalan ukdeyi atın gitsin, ‘Ben onsuz yaşayamam.’ları da bırakın. Yolunu beklediğinizi, asla gelmeyeninizi atın gitsin. Hiç unutamadığınız o cümleyi, takılıp kaldığınız ihtimalleri, o son geceyi, atmaya kıyamadığınız ama her baktığınızda acı veren hatıra defterini atın gitsin. Yürümeyen ilişkilerinizi, alamadığınız intikamlarınızı, keşkelerinizi de atın. Vazgeçmek istediğiniz ama kaybetmekten korktuğunuz için bırakamadığınız her kim varsa bırakın.
Unutmayın, sandığınız kadar üzülmeyeceksiniz.