Savunma Mekanizmaları
Yazar Aylin Cengiz Akpınarlı • Psikolog • 29 Aralık 2020 • Yorumlar:
Savunma mekanizmaları günlük yaşamda da hepimizin kullanabildiği ancak kullanma yoğunluğu/ dozu arttıkça da ‘bozukluk’ diyebileceğimiz geniş bir yelpazede açıklanabilir. Savunma mekanizması psikanalize göre, içsel çatışmalardan kaynaklanan kaygıdan korunmak için egonun oluşturduğu yapılanmadır. Buna ek olarak, klinik psikolojide savunma mekanizmaları, günlük sorunlarla başa çıkmak için kullanılan normal ve doğal araçlar olarak yorumlanır (Psikoloji Sözlüğü, 2018). Savunma mekanizmaları bireyin içsel süreçlerinden (id ve/ veya süperegodan) gelen ciddi bir tehlikeye, dürtüye veya içsel dengeyi sarsabilecek uyarana karşı savunma yollarını ifade etmektedir. Bu bağlamda baktığımızda, savunma mekanizmalarımız bilinçdışıdır. Aslında temelde benliğimizi koruyucu özelliktedir. Savunma mekanizmaları, bireydeki kaygıyı azaltır ve herkes tarafından sıklıkla kullanılır. Ancak savunma mekanizmalarının aşırı kullanılması ya da olgunlaşmamış savunma mekanizmalarının kullanılması psikopatolojiye işaret edebilir. Aslında benliğimize yararlı ve işlevsel olan savunma mekanizmalarının dozu, kullanım şekli şiddetlendikçe benliğimize zararlı yani patolojik hale gelmektedir. Savunma mekanizmalarının kullanımı şiddetlendikçe bildiğimiz gibi DSM’ deki tanılar gündeme gelmektedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2014).
Savunma mekanizmalarının farklı kaynaklarda, birincil (ilkel) ve ikincil (üst düzey) savunma mekanizmaları olarak gruplandırıldığını görmekteyiz (McWilliams, 2013). Buna göre bu yazıda, ilkel ve ikincil olmak üzere savunma mekanizmaları kendi deneyimlerimle bütünlenerek açıklanması planlanmıştır. İlkel geri çekilme, inkar, tümgüçlü kontrol, ilkel idealizasyon, ilkel değersizleştirme, yansıtma, içe atma, yansıtmalı özdeşim, ego bölünmesi, dissosiasyon, bastırma, gerileme, saplantı, düş kurma, yalıtma, düşünselleştirme , akılcılaştırma, ahlaksallaştırma, bölmeleme, yapıp bozma, kendine karşı döndürme/ kendine yöneltme, yer değiştirme, karşıt tepki oluşturma, tersine çevirme, özdeşim, eyleme koyma, cinselleştirme (içgüdüleştirme), yüceltme, ve ayrıca şakaya vurma sırası ile açıklanacaktır.
İlkel Geri Çekilme
İlkel savunma mekanizmalarından biri olan geri çekilme, kişinin stres durumlarında uzaklaşmasını ve kendini geri çekmesini ifade etmektedir. Örneğin, kişinin aile içindeki gerilimlerden uzaklaşmak için teknolojiye yönelmesi bir geri çekilme savunmasına örnektir. Bu mekanizma ilkel bir savunma mekanizması olduğu için, erken dönem yaşantımızda da kullandığımız bir mekanizmadır. Bebekler çok uyarana maruz kaldıklarında veya başka bir stres yaşadıklarında, uykuya dalarak başka bir bilinç durumuna geçmek isterler. Bu da en basit haliyle geri çekilme savunmasına örnektir. Bazı bireylerde kaygıyla baş etme, sadece geri çekilme savunmasıyla mümkün olabilmektedir, bu duruma analitik bakışla şizoid tanımlaması yapılır (McWilliams, 2013, s.124). Geri çekilme mekanizmasını kullanan kişilerde gerçeği değiştirme görülmez, gerçekten uzaklaşma görülür şeklinde düşünülebilir.
İnkar
İlkel savunmalardan biri olarak kabul edilen inkar, baş edemeyeceği kadar kaygı uyandıran durumları kabul etmemek olarak özetlenebilir. Birçok insanın beklemediği bir olay karşısında “olamaz” tepkisi inkar savunmasının örneğidir. Polyanacılık oynamak inkar savunmasının örneğidir. Buna ek olarak, inkarın en yoğun kullanıldığı psikopatolojilerden biri manidir (McWilliams, 2013, s.126). Bildiğimiz gibi, manideki kişi, temel ihtiyaçlarını bile inkar ederek az uyur veya az yemek yiyebilir. İnkar savunmasını kullanan kişi, gerçeği değiştirme ya da uzaklaşma davranışı göstermez. İnkar mekanizmasında, kişi gerçek durumu yok sayar.
Tümgüçlü Kontrol
İlkel savunma mekanizmalarından olan tümgüçlü kontrol, kendisinin kontrol edebildiği ve kendi dışında bir kontrol gücünün olmadığı ile ilgili bir savunma mekanizmasıdır. Erken dönem yaşantılar ile başlayan bu mekanizma, kişi büyüdükçe daha sağlıklı bir form alarak, aslında her şeyin de kontrol edilemediği şeklinde içselleştirilir. Bu savunma mekanizmasının, bireyde olumlu kendilik değerinin oluşması için yeterli ölçüde olması yararlı olabilir. Ancak tümgüçlü kontrol savunma mekanizmasının fazlasıyla yoğun yaşanması, kişinin bütün insani değerleri bir kenara iterek, herşeyi kontol durumunu yoğun yaşaması psikopati olarak yorumlanacak düzeye gelebilir (McWilliams, 2013, s. 128).
İlkel İdealizasyon ve Değersizleştirme
İdealizasyon çocukluk döneminde ebeveynin idealize edilmesi ve ebeveynin her şeyi yapabilen kişi olarak bilinmesi ile başlayan bir mekanizmadır. Buna istinaden çocukların annelerini babalarını süperinsan gibi görme eğilimleri olur. Güvendiğimiz, bağlandığımız ve sevdiğimiz insanları bir ölçüde idealize etmek normaldir. Ancak idealize etme savunması fazla olduğunda patolojiye işaret edecektir. “…kişi ne kadar bağımlıysa veya bağımlı hissediyorsa, idealize etme eğilimi de o kadar güçlüdür…”(McWilliams, s.130). Bağımlı kişilerin idealizasyonu daha çok kullandığınu günlük yaşamımızda bile görmek mümkündür. İdealizasyon özellikle narsisizm gibi kişilik yapılanmalarında bireyin kendisini en iyi yapma çabası ile kendini göstermektedir. İdelizasyonla ilişkili bir diğer savunma mekanizması değersizleştirmedir. “ Bir nesne ne kadar çok idealize edilirse sonunda maruz kalacağı değersizleştirmede o kadar derin olacaktır” (McWilliams, 2013, s. 131). Bir süre sonra idealize edilen kişi yerin dibine sokularak değersizleştirilebilir. İşte bu mekanizmaların patolojik düzeyde kullanılması kişinin ilişkilerini bozacaktır.
Yansıtma & İçe atma & Yansıtmalı Özdeşim
Yansıtma, içe atma ve yansıtmalı özdeşim mekanizmaları birbiriyle ilişkili savunmalardır. Öncelikle, yansıtma içsel yaşanan sürecin dıştan geliyor gibi yorumlandığı mekanizmadır. Bireyde yansıtma yoğun şekilde kullanıldığında paranoid kişilik olduğu düşünülebilir (McWilliams, 2013, s.133). İçe atma ise, dışta yaşanan sürecin içten geliyor gibi yorumlandığı mekanizmadır. İçe atmanın en masum hali çocuğun ebeveyniyle özdeşim kurmasıdır. İçe atmanın daha yoğun hallerinden biri de ebeveynin çocukla özdeşim kurması ve ebeveynin çocuğu kendi benliğinin bir parçası gibi görmesidir. Yansıtmalı özdeşim kavramı ise hem yansıtma hem de içe atma mekanizmalarının bir arada olduğu bir savunmadır. Bu durumda kişi, içe atılmış özelliklerin karşısındaki kişide varmış gibi davranır ve hatta karşısındaki kişiye bu özelliklerin yansıtarak benzer süreci yaratmaya çalışır. Örneğin, “bana kızgınsın” şeklindeki yaklaşım kişinin içe aldığı ebeveynini karşısındakine yansıtmasını gösteriyor olabilir. Yansıtmalı özdeşim mekanizması bir süre sonra kendini doğrulayan bir kehanetle gerçek olabilir, yani kişi içe alıp yansıttığı kişiyi karşısındaki kişide görmeye başlayabilir.
Bölünme: Bölme savunması, aynı nesne tarafından ulaştırılan olumlu ve olumsuz davranışların birbirinden ayrıştırılarak sanki bunların tek bir kişiden geliyor gibi değil, iki farklı kişi tarafından yapıldığı şeklinde düşünülmesidir. Bebek için düşünürsek bakım veren annesini iyi ve kötü olarak ayırması ve iki anne olarak yorumlamasını ifade eder. Çocuk büyüdükçe bölme mekanizması rahatlar ve iyi ve kötünün bir bütün içinde yer alabileceğini kavramaya başlar.
Ancak bazı kişilerde bu doğal gelişim süreci oluşamaz. Bu durumda bölme savunmasını öyle yoğun kullanır ki kişi borderline özellikler gösterir.
Dissosiasyon: Dissosiasyon, travma sonucunda kişinin verebileceği doğal bir tepki olarak yorumlanmaktadır (McWilliams, 2013, s. 140). Kişinin bulunduğu durumdan ve hatta bedeninden çıkıp ayrılma hissiyle tanımlanan olaydan uzaklaşma için kullanılan savunma mekanizması olarak tanımlanabilir. Dissosiye olan kişi gerçeklikten uzaklaşmıştır. Bu bakımdan bakıldığında psikotik bir süreç olduğu da düşünülebilir. Dissosiasyonun travma gibi beklenmedik olaylar karşısında verilen tepki olduğu durumlar doğal kabul edilir. Çünkü bu durum, olağan olmayan bir duruma verilen olağan tepkidir aslında. Ancak kişi dissosiasyonu travma dışında da kullanmaya başladıysa ciddi bir psikopatolojiye işaret edecektir.
Bastırma: Bastırma savunması, içsel veya dışsal sıkıntı yaratan bir durumun bilinçdışına itilmesini ifade eder. Genellikle kişiye tehlike arz eden dürtüleri durdurup, onları bilinçdışına bastırmak en temel savunma düzeneğidir. Bilince gelen dürtünün geri gönderilmesi, dürtünün bilinçdışında tutulması ve yaşanan travmaların bilinçdışına gönderilmesi bastırma savunma mekanizması ile yapılır.
Gerileme: Kişi zorluklarla karşılaştığında ve baş edemediğinde bilinçdışı bir şekilde gelişimsel olarak gerileme özellikleri gösterebilir. Bu durum çocuklarda kolaylıkla görülebilir. Kardeşi olan bir çocuğun gerileme yaşayarak altına çiş kaçırması veya parmak emmesi bir örnek olabilir. Yetişkinlerde parmak emme şeklinde görülmese de eski düşünce ve davranışlara geri dönme veya çocukça davranma şeklinde görülebilir.
Saplantı: Kişi zorluklarla karşılaştığında ve baş edemediğinde bilinçdışı bir şekilde gelişimsel olarak o gelişim basamağında saplanma gösterebilir. Örneğin bebeklik döneminde bağlanmanın sağlanamaması ve temel ihtiyaçların verilmemesi sonucu kişi yetişkinlikte bu döneme saplanmış olabilir ve bağımlı kişilik özellikleri gösteriyor olabilir (Öztürk, Uluşahin, 2016, s. 75).
Düş Kurma: Kişinin bilinçdışında doyuramadığı dürtülerini hayal ve fantezi kurarak doyurmaya çalışmasıdır. İnsanların çok sık kullandığı bir savunma mekanizmasıdır (Öztürk, Uluşahin, 2016, s.75).
Bedenselleştirme: Kişi stresle baş edemediği durumlarda bilinçdışı bir şekilde stresi ve huzursuzluğu bedenselleştirebilir. Bu mekanizmaya bedenselleştirme denir. Örneğin, tıbbi nedeni bulunamayan bazı hastalıklar aslında içsel huzursuzluğun bedenselleştirme mekanizmasıyla ortaya çıkması olarak yorumlanabilir.
Yalıtma: Bireyde kaygı ve endişe yaratan durumlar duygu ve düşüncelerin ayrıştırılması sonucu yalıtma mekanizmasıyla çözülebilir. Bu mekanizmanın en masum hali ile örnek verecek olursak, cerrahların veya askerlerin yalıtmayı kullanarak mesleklerini yapabildikleri düşünülebilir. Yalıtmayı kullanan kişi duygularını kendinden uzaklaştırır. Kişi eğer yalıtmayı patolojik düzeyde kullanıyor ise obsesif yapılanma gösterecektir.
Düşünselleştirme : Yalıtma savunmasının bir kolu gibi de açıklayabileceğimiz düşünselleştirme, bireyin duygularını benliğinden ayırmasına rağmen duygular hakkında ifadelerde bulunabildiği bir mekanizmadır. Obsesif danışanımın ne hissettiğini sorguladığım bir seansta “kötü hissedilir” şeklinde ifade etmesi bir örnektir. Kişi duygularını derinden değil, sadece düşünce düzeyinde tanımlıyordur.
Akılcılaştırma: Stresle baş etmemizi kolaylaştıran bir diğer mekanizma olan akılcılaştırma, bir olayı veya durumu kendi yararımıza göre yeniden tanımlayıp mantığa bürümeyi ifade eder. Davranışlarımız ile ilgili kendimizce yaptığımız açıklamalar bu mekanizmaya örnektir. Örneğin, bireyin aslında dışarı yürüyüşe çıkmaya üşendiği bir durumda hava durumunu bahane etmesi akılcılaştırma mekanizmasına bir örnektir.
Ahlaksallaştırma: Akılcılaştırmayla ilişkili olan ahlaksallaştırma, kişinin yaptıklarını veya içinde bulunduğu durumu temelde ahlakla ilişkilendirmesidir. Genelde dinle ilgili obsesif yapılanması olan danışanlarda da sıklıkla karşılaşabileceğimiz bir savunmadır. Kişi yaptıklarını, olması gereken ve ahlaka uygun olarak görme eğilimindedir.
Bölmeleme: Birey olaylar arasında bağlantı ve genelleme kurmadan bölmeleme yaparak farklı anlamlar yükler. Dışarıdan bakıldığında bölmeleme yapan kişi çelişkili gözükebilir ve ‘hem öyle hem böyle davranıyor’ şeklinde düşündürtebilir. Örneğin, kişinin hayvan haklarını koruması, hayvan haklarıyla ilgili derneklere üye olması ve fakat aynı zamanda sokağındaki hayvana kötü davranması bölmeleme mekanizmasının örneğidir.
Yapıp bozma: Bireyin yaptığı şeyi düzeltmesiyle ilişkili olan savunma mekanizması yapıp bozmadır. En masum örneği, çocuğuna kızan ebeveynin birkaç saat sonra ona bir hediye alma davranışı olabilir. Tabii yapıp bozma mekanizmasının çok yoğun kullanıldığı durumlar da vardır ki, en yoğun kullanılan durumlardan olan obsesif kompulsif bozukluğun temel mekanizmasıdır.
Kendine karşı döndürme/ Kendine yöneltme: Bireyin yaşadığı durumları, veya süreçleri kendine yönelterek özeleştirel davranmasını ifade eder. Bu savunma mekanizmasının çok yoğun ve otomatik kullanımı depresif kişiliğe işaret eder (McWilliams, 2013, s. 158). Bireyin baş edemediği bilinçdışı dürtüleri doyum sağlayamadığında, örneğin saldırganlık dürtüsü, birey duygularını kendine yöneltme durumunu seçebilir. Birisine kızdığında kendine vurması veya yumruk atması (kendi canını acıtması) en temel örnekleridir. Kendine yöneltmenin en uç örneği ise intihar durumlarıdır (Öztürk, Uluşahin, 2016, s. 71).
Yer değiştirme: “Yer değiştirme terimi, bir dürtü, duygu, düşünce veya davranışın, ilerlediği ilk yönün bazı nedenler sonucu kaygıya yol açıcı olmasından dolayı, ilk veya doğal nesnesinden başka bir nesneye tekrar yönlendirilmesine gönderme yapar” (McWilliams, 2013, s.158). Günlük yaşamımızda da çok sık karşımıza çıkan bir savunma mekanizmasıdır. Trafikte giderken bir sürücüye kızıp eve gelince eşine sinirli davranma örneği yer değiştirmenin klasik örneklerindendir. Birçok kişide görülen bir mekanizma olduğu için normalleşmiştir. Klinik deneyimlerimiz ve psikanalitik teorilerin gösterdiği, fobilerin aslında yer değiştirme mekanizmasının kullanılmasıyla oluştuğudur. Çoğunlukla spesifik bir fobi ile başvurulan vakarda gördüğümüz geçmiş yaşantıdaki bir başka travma ile ilişkili olduğudur.
Karşıt tepki oluşturma: Karşıt tepki oluşturma mekanizması, bir duygunun tersine çevrilmesini içerir; bu duygu olumlu ise olumsuz, olumsuz ise olumluya dönebilir. Çocuklarda bu mekanizmanın en masum şeklini görebildiğimiz gibi günlük yaşamımızda yetişkinler arasında da sıklıkla görebiliyoruz. Bireyin aslında kıskandığı veya hoşlanmadığı birine çok sevgi dolu yaklaşması bu mekanizmaya bir örnektir.
Tersine çevirme: Kişi benliğine tehlikeli gelen bir dürtü veya duygusu ile baş edebilmesi için tersine çevirme savunmasını kullanabilir. Bu mekanizma, “kişiyi özne konumundan nesne konumuna veya nesne konumundan özne konumuna getiren bir senaryoyu eylemle canlandırmaktır” (McWilliams, 2013, s.161) Örneğin, kişinin içinde var olan ancak onu rahatsız eden bir özelliğini, kıskanç olması gibi, bir başkasında varmış ve kendisi kıskanılıyormuş gibi yaşaması.
Özdeşim: Özdeşim, genellikle doğal gelişim sürecinde çocuğun kendi cins ebeveynini taklit ederek ‘onun gibi olma’ sürecini tamamlamayı tarifleyen bir mekanizmadır. Tabii ki özdeşim mutlaka çocuğun birincil ebeveyniyle olmayabilir. Bazen kendi mekanizmasına daha yakın bir başka yetişkin ile özdeşim kurabilir.
Eyleme koyma: Bireyin baş edemediği duyguları veya dürtüleri bedensel veya sözel olarak eyleme koymasını ifade eden mekanizmadır. Örneğin cinsel dürtülerini eyleme koyarak davranan kişiler veya kompulsif davranışlar da örnek olarak verilebilir.
Cinselleştirme (içgüdüleştirme): Aslında eyleme koymanın bir alt grubu olarak tanımlanabilir. Kişinin baş edemediği bilinçdışındaki duygu, dürtü veya travmaların bazen de cinselleştirme mekanizmasıyla başa çıkmaya çalıştığın bilmekteyiz.
Yüceltme: Yüceltme, bireyin altta yatan rahatsız edici dürtülerini veya fantazilerini, toplumsal açıdan kabul gören biçimde ortaya çıkarmak olarak tanımlanabilir. Örneğin bir doktor hatta cerrah altta yatan sadizmini yüceltmiş olabilir.
Şakaya vurma: Kişinin başa çıkmakta zorlandığı veya benliğine tehlikeli gelen bir duyguyu şaka ve mizah yolu ile komikliğe vurmasıdır. Örneğin kısa boylu olması aslında kişide kaygı uyandıran ve onu rahatsız eden bir durum olmasına rağmen bu durumu şakaya vurma savunma mekanizması ile baş etmesi söz konusu olabilir.